1982, İstanbul doğumlu Mehmet Ali Karga, eğitimini Marmara Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler lisans, Maltepe Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümü yüksek lisans ve daha sonra Ankara Üniversitesi Dinler Tarihi doktorası yaparak tamamlamış. Çeşitli kitapevlerinde ve medya sektöründe yönetici olarak görev yapan yazar, şu anda TRT’de yapımcı-editör olarak çalışma hayatına devam ediyor.
Mehmet Ali Karga’nın ilk romanı Ahir, Seyyah Kitap etiketiyle okurla buluştu. Roman, milliyetçi kurgu şeklinde nitelendirilebilecek “Metal Fırtına” ve “Anıtkabir Soygunu” gibi romanlarla belli açılardan benzerlikler taşıyor, İslamî temalar da içeriyor. Hz. Muhammed’in soyunu Arap yarımadasında bir arada tutmaya çalışırken yaşadığı zorluklar, günümüzde ise kıyametin kopması ve dünyanın bu duruma olan tepkisini sorunlaştıran roman, sürpriz sonuyla okurun merak duygusunu son ana kadar canlı tutmayı başarıyor. Ahir, geçmişte Mustafa isimli bir gencin gördüğü, kehanet niteliği taşıyan bir rüyayla başlıyor. Kitabın geçmişte geçen kısmı, Mustafa’nın uyanması üzerine evine gelen yaşlı dostu Abdullah’ın anlattığı alternatif İslam tarihiyle devam ediyor. Abdullah Mustafa’ya daha sonradan Hz. Muhammed’in oğlu olan, gerçekte iki yaşına basmadan vefat ettiğine inanılan, İbrahim’in hikâyesini, soyunun çektiği acıları, en sonunda Abbas Ailesi Hükümdarlığı Ümeyye Ailesi’nin elinden haklı sebeple geri alsa da bitmeyen zulmü ve kardeşin kardeşe kıydığı zamanları anlatıyor.
Günümüze gelince. Kenan ve Özgür isimli iki gazeteci, Abdullah tarafından yetiştirilmiş Mustafa ve Su adında iki bilim insanıyla tanışıyor. Doğaüstü bir yanardağ patlaması, dünya çapında duyulan yüksek bir ses ve insanlığı tehdit eden bir meteor konusunda Ortadoğu’da araştırmalar yapan ekip bir yandan da dünyada yaşanan savaşları ve darbeleri takip ediyor. Mesih olduğunu iddaa eden kişiyi takip eden Musevi bir tarikat, Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman’ın Tapınağı’nı kurmak istiyor. Karşılarında ise Mustafa’nın peygamber soyundan olduğuna inanan Nurşahi Tarikatı var. Nurşahiler tarafından kaçırılan Mustafa’nın peşine düşen Kenan ve Su, yolda Abdullah’la karşılaşıyor ve asıl mehdi hakkındaki gerçeği öğreniyorlar. Fakat iş işten geçmiştir, Musevi tarikatı ile Nurşahiler savaşmaya başlar. Canlarını zorla kurtaran Kenan ve Su ise dünyaya çarpmak üzere olan meteoru izliyor. Romanın son bölümünde ise kıyametten hemen önce dünyadan ayrılan bir koloni gemisinin Trappist-D isimli bir gezegene ulaştığı, fakat bu gezegenin tahmin edildiği gibi ıssız olmadığı, gezegene dünyaya insanların yerleşmesinden çok daha önce varolan bir koloni tarafından yerleşildiğini öğreniyoruz. Böylelikle kıyametin insanlık için bir son değil bir başlangıç niteliği taşıyabileceğinin üstü özellikle çiziliyor.
Roman boyunca yakından takip ettiğimiz ve iç dünyasına en çok tanıklık ettiğimiz karakter araştırmacı gazeteci Kenan. Kendisini bir yandan Su’ya duyduğu ilgiyi profesyonel sebeplerden dolayı engellemeye çalışırken bir yandan da neredeyse doğaüstü nitelikler taşıyan olaylara karşı agnostik ve tarafsız tutumunu savunmaya çalışırken gözlemliyoruz. Su ise başarılı bir kadın karakter olarak dikkat çekiyor. Hem bağımsız hem de işinde yetenekli ve yetkin bir karakter olan Su, aynı zamanda duygu yoğunluğu taşıyan, savunmasızlıklarını ve endişelerini saklamayan biri. Mustafa ve Abdullah karakterleri hem dış dünyaya karşı kibar tavırlarını koruyan hem de doğruya ve adalete olan inançlarını asla kaybetmeyen kişiler olarak ön plana çıkıyor. Kenan’ın kameraman iş arkadaşı Özgür ise hem okuyucunun aklındaki bazı alternatif soruları sormak gibi pratik bir işleve sahip, hem de sözünü sakınmayan yapısıyla yer yer komik ve rahatlatıcı bir karakter olarak göze çarpıyor. Romanda hikâyenin doğal yapısı gereği bilim ve dinin çelişkili çatışmalarını takip ederken bir yandan da insan doğasının acımasız yönlerini tekrar keşfediyoruz. Kıyamet bile kopacak olsa insanlar birbirleriyle savaşmaktan asla kaçınmıyor. Hem geçmişte hem günümüzde zulüm devam ediyor. Kişisel duyguların yoğunluğu eşini kaybetmiş Kenan tarafından yaşatılırken, ailesi katledilen İbrahim ve Yusuf gibi karakterler sayesinde kardeşin kardeşe ettiği zulüm de gözler önüne açıklıkla seriliyor. Bilimsel anlayış ve dinsel inanış çatışmaya devam ederken okurun merak duygusu hem geçmişteki meselenin günümüze nasıl bağlanacağı hem de günümüzde yaşanan olayların nereye varacağı meselesi üzerinden canlı tutuluyor.
Yazarın üslubu gayet yalın, özlü ve açıklayıcı. Karga, hem geçmişi hem günümüzü anlattığı romanında süslü bir dilden özellikle uzak durmuş. Fakat nadir de olsa karakterlerin kullandıkları ürünlerin markası ve modeliyle ilgili detaylı bilgi de vermekten kaçınmamış. Kitabında anlatıcı olarak üçüncü tekil şahıs, gözlemci anlatıcı kullanımını seçen yazar, okura hikâye ve gidişatla ilgili bilgileri aktarmak için hem anlatım hem de diyalog paragraflarını oldukça dengeli ve açıklayıcı şekilde kullanıyor. İlk roman için çok doğru bir seçim olmuş. Geçmişte yaşananların anlatıldığı kısımla başlayan roman, sonraki bölümde günümüz üzerinden devam ediyor, son bölüme kadar bir geçmişi bir günümüzde yaşananları okuyoruz. Bu sayede olup bitene okurun ilgisi sıcak tutuluyor. Olayların anlatımı ve diyalogların uzunluğu yerli yerinde, daha fazla ya da daha az değinilmesi gereken kısımlar öne çıkmıyor. Yaşananların karakterler tarafından anılması sırasında detaydan kaçınılmamış fakat tekrara da düşülmemiş.Mehmet Ali Karga oldukça ilgi çekici bir roman yazmakla kalmamış, hem bilimsel hem dinsel gerçekleri ve fikirleri uygun bir dille aktarabilmiş. Dil ve üslup konusunda, karakterler bir eşyayı kullanırken marka ve model bilgisi vermek yerine kullanılan eşyayı betimleyerek okuyucunun hissiyatı üzerinden o eşyayı anlamasına izin vermek daha doğru bir yaklaşım olabilir. Ek olarak romanın sürpriz sonu, yer yer uzaylıların varlığının mümkünatıyla ilgili olan diyalogların dışında başka bazı ipuçlarını kilit yerlere serpiştirmesi çok daha uygun olabilirdi. Son bölümü üzerinden bilimkurgu türü içerisinde düşünülebilecek bir roman olan Ahir, bu sayede daha sağlam bir bakış açısına sahip olabilir.
Ülkemizde, ana akım medyada dinsel kurgunun sadece korku türü filmlerle aktarıldığı ve bilimkurgu türünün geride kalmışlığını göz önüne alacak olursak, Mehmet Ali Karga’nın din ve bilimin hem çelişkili hem mutual ilişkisini daha derinden ele alması iki türün hayranları ve takipçileri için de oldukça ilginç olacaktır. Yazar, dini kurguyu ön planda tutmak istemiş gibi görünse de kitabın sonu bilimkurgu türüne işaret ediyor; bu yüzden dünyaca ünlü yazar Frank Herbert’ın “Dune” serisini düşünebiliriz. Karga da, din ve bilim ilişkisini daha derinlemesine işleyerek Ahir romanını yüzyılları, hatta bin yılları kapsayacak, insanlığın hem huzur hem de gerçeği arayışıyla ilgili gerçekleri gözler önüne sürecek bir kitap serisinin başlangıç noktası olarak kullanabilir. Şahsi fikrim böyle bir serinin, kitabın arka kapak notundaki “Dünyanın sonu neyin başlangıcıdır?” sorusunun cevabı açısından oldukça ışık tutucu bir yolculuğun başlangıcı olacağı yönünde. Fakat, özellikle kitabın dinî temalı kurgusunu, hem İslam hem de Hıristiyanlık ve Musevilik, detaylı işleyişi üzerinden düşünecek olursak, yazarı sadece Ahir’in bilim-kurgu potansiyeline bağlı kalması üzerinden düşünmek tabii ki yanlış olur.
Mehmet Ali Karga’nın ister din, ister bilim, isterse de bambaşka bir temel üzerinden yeni üretimleriyle karşımıza tekrar çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum.
edebiyathaber.net (30 Mart 2021)