Söyleşi: Serkan Parlak
Işık Korkunç ile Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluşan ilk romanı “ Bi’ Müsaade Et Delireyim” hakkında konuştuk.
Işık Hanım, ilk romanınız “Bi’ Müsaade Et Delireyim” geçtiğimiz günlerde Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
Çocukluğumdan beri şiirle başlamak üzere hikâye anlatıcılığına büyük bir ilgim vardı. Hayal dünyası çok geniş bir çocuktum. Sürekli hikâyeler uydurur, çevremdeki insanlara anlatırdım. Okuma alışkanlığı edindikten sonra çeşitli türlerde yazılar kaleme aldım. En çok okumayı sevdiğim tür romandı. Bir gün roman yazıp yayımlamak ise en büyük hayalim oldu. Mühendis kökenli olduğum için kendi yazdıklarımı değerlendirecek vasıfta görmedim hiç kendimi. 2006 senesinden beri kendimi edebiyat alanında geliştirmek için yaratıcı yazarlık atölyelerine katıldım. Atölyelerin çok da katkısı oldu. İki sene önce ise çoklu anlatıcılı bir öykü olarak kaleme aldığım yazımı temel alarak ilk romanımı kurguladım. Sonunda ortaya “Bi’ Müsaade Et Delireyim” çıktı.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da öykülerinize başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim, romanınızın ilk taslaklarını nasıl oluşturdunuz?
Romanım için ilk olarak detaylı bir sinopsis oluşturdum. On altı bölümün her birini isimlendirdim. Bu çalışma, romanın kurgu sistematiğini de ortaya çıkardı. İlham benim için yazdıkça gelen bir olgu. Dinlediğim bir şarkı, okuduğum bir haber, bir koku bazen de hayata dair ufacık bir detay esin kaynağı olabiliyor. Ancak ilhamdan çok çalışmanın, bolca yazmanın gereğine inanıyorum.
Sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu? Son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, geçmişteki travmalarla hesaplaşma, aile ve bireysel yabancılaşma mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle. Her eser, döneminin izlerini taşıyor. Ayrıca son dönemlerdeki özellikle ekonomik nedenler ve sosyokültürel değişimler toplumun her birimini negatif yönde etkiliyor. Bireyler kendine yabancılaşıyor, öte yandan artan travmalarıyla baş etmeye çalışıyor.
Ülkemizde kadına verilen değer maalesef azalmakta, hepimizin bildiği üzere kadına şiddet vakaları büyük artış gösteriyor. Hayatı doğuran kadınların hak ettiği konuma sahip olmaması ise neticede toplumun her bir parçasını olumsuz yönde etkiliyor. Benim için de durum aynı, irdelediğim konular ve kitabımda yer alan anekdotlar özellikle bahsettiğiniz konular etrafında dönüyor.
Işık Hanım uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz romanınıza? Yazarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza öykülerinizin ne gibi katkıları oldu?
Normalde her bir bölümü ayrı zamanlarda yazıyor, aralarına zaman koyuyordum. Kendimi kaptırıp yazarken son iki bölümü beraber bitirdim. Büyük bir heyecan ve mutluluk hissettiğimi hatırlıyorum. Yazarken kimi zaman hikâyenin kendini bir yerlere taşıdığını deneyimledim. Yolda, yazdıkça değişebilen farklı detaylar işin içine giriyordu. Yazarken kimi zaman romanın da kendini yazdığı, yazdırdığı gibi tuhaf duygular yaşadım. İlk romanım olması dolayısıyla, neler yapabileceğimi ve nasıl duygular içerisinden geçerek yol alınabildiğini deneyimlemiş oldum.
Nitelikli kurmaca okurları metni okurken aslında sadece anlatıcı ilgilendirir, yazar ilgilendirmez, yazarın yaşam öyküsü özellikle. Değerlendirmeler anlatıcı üzerinden yapılır. Kurmaca metinlerde çözülmesi en zor konulardan biri olan anlatıcı meselesi hakkında romanınızda ne gibi problemlerle uğraştınız?
Öncelikle yazar olarak iç sesimi kişilerimin dünyasından uzak tutmaya çalıştım. Hikâye psikiyatri kliniğinde geçtiği için çok sayıda kişi var. Yazar olarak beni en çok zorlayan şey, kendimi karakterlere dönüştürerek gerçekçi kişilikler oluşturmaya çalışmaktı. Kimi zaman eğlenceli ruh hallerine girmem gerekti ki keyif aldım, ancak buhranlı ruh hallerini anlatmak kısmı zorlayıcıydı, özellikle de ana karakterimle empati kurmaya çalışmak. Çünkü mizaç olarak kendimden çok ayrı bir karakter kurguladım.
Hikâyeler iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor. Hikâyeler ötekilere yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyede, romanda katlanılır hale geliyor. Odaklandığınız temalardan hareketle özellikle roman türünü seçmenizin nedeni nedir?
Çok şey anlatmak istemek, birçok meseleye değinmeye çalışmak diyebilirim. Aynı zamanda çoklu anlatıcılı ve çok karaktere yer verebilmem için en uygun tür romandı.
Işık Hanım roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?
Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık
Mihail Bulgakov – Usta ve Margarita
Orhan Pamuk – Sessiz Ev
Işık Hanım, son günlerde neler okudunuz? Önümüzdeki dönemde yeni üretimleriniz olacak mı?
Italo Calvino – Görünmez Kentler
Jorge Luis Borges – Kum Kitabı
Ursula K. Le Guin – Dümeni Yaratıcılığa Kırmak
E.M. Cioran – Çürümenin Ķitabı
Önümüzdeki dönemlerde farklı türden bir romanla okurların karşısına çıkmayı planlıyorum.
edebiyathaber.net (27 Nisan 2024)