''Pak medeniyetimizin berrak bakiyeleri'' olarak tanımlanan hamamlar, İstanbul Kültür A.Ş tarafından hazırlanan ''İstanbul'un Yüzleri Serisi'' kapsamında ''İstanbul'un 100 Hamamı'' ismiyle kitaplaştırıldı.
Araştırmacı Akif Kuruçay'ın yazdığı ve kentin Anadolu ve Avrupa yakasındaki 100 hamamın kuruluşu ve tarihi hakkında bilgilerin verildiği kitapta, hamamların kent için önemi de anlatılıyor.
Eski İstanbul'da saray ve konaklardaki özel hamamların yanı sıra mahallelerde halka açık hamamlar da bulunurken, halka açık hamamların çoğu kadın ve erkek bölümünden oluşur, ancak tek hamamlarda kapıya asılan havlunun renginden o günün hamamın kadınlara mı yoksa erkeklere mi ayrıldığı anlaşılırdı.
Osmanlı Devletinde İstanbul'un hamamları yalnızca cinsiyete değil, aynı zamanda dinlere göre ayrılırken, gayrimüslimlerin hamamlarında tek havuz bulunur, Türk hamamlarında bu tarz uygulamalara yer verilmezdi.
Temizlik işlevinin yanında evlenecek kızlar için ''gelin hamamı'', loğusa kadınlar için ''kırk hamamı'' gibi kültürü de yaşatması bakımından önemli olan hamamlar, tarihin temizlik anlayışını ve hayat kalitesini yansıtması bakımından önemli bir belge niteliği taşıyor.
Müslüman Türklerden çok önceki devirlerde kurumsallaşmış köklü yapılar olmasına rağmen, adeta dünyada fikir birliğine varılmış gibi Türklerle mal edilmiş ve ''Türk hamamı'' kavramıyla bütünleşen bir medeni olguya erişen hamamlar, farklı medeniyetlerin süzgecinden geçerek oluşum sürecini devam ettirdi.
Geçmişi ilk medeniyetlere kadar uzanan hamamların Roma döneminde karakteristik özelliğe kavuştuğu, Osmanlı döneminde ise altın çağını yaşadığı görülüyor.
İstanbul hamamlarının şekil atası olarak imparator Septimus Severus'un hipodromda (Sultanamet Meydanı civarı) yaptırdığı Zeuksippos Hamamı gösterilebilir. Biçim özelliklerini net olarak yansıtan kalıntılara ulaşılmasa da Bizans hamamlarının mimari özellikleri ve toplumsal işlevi Osmanlı hamamlarına tevarüs (miras olarak birinden diğerine kalmak) etti.
''Soyunmalık'', ''soğukluk'', ''sıcaklık'' ve ''külhan'' denilen dört bölümden oluşan Türk hamamlarında, erkekleri yıkayan görevlilere ''tellak'', kadınları yıkayanlara ise ''natır'' denilir. Hamam personeli arasında da ''külhancılar'', ''peştamalciler'', ''meydancılar'', ''odacılar'' ve ''yanaşmalar'' bulunur.
Erkeklerin sosyal hayatında fonksiyonel bir yer üstlenen kahvehaneler gibi hamamlar da kadınların yaşamında bir sosyalleşme, haber alıp verme mekanları, eğlence yerleri olarak kabul görmüş, sabah saatlerinde girilen hamamlardan akşam saatlerinde çıkılması bunun bir sonucu olarak kabul ediliyor.
Osmanlı döneminde Arnavut tellaklar şöhreti ile bilinir. Beyazıd Hamamı'nda tellak olarak çalışan ve Lale Devrini kanlı bir sona erdiren Arnavut Patrona Halil'in isyanının ardından dönemin padişahının fermanıyla Arnavut tellakların İstanbul hamamlarında çalışması yasaklandı.
Hamamlar gelir getiren müesseseler oldukları için camilerden sonra en tercih edilen sosyal yapılar olarak gerek müstakil, gerekse içinde birçok sosyal ihtiyacı karşılayacak nitelikte tesislerin bulunduğu dev külliyelerin bir parçası olarak inşa edildi.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı'da külliye ve halk hamamlarının inşasında önemli bir artış yaşandı.
Hürrem Sultan için yaptırılan hamam
Kitapta, Anadolu ve Avrupa yakası olarak iki bölümde tarihi bilgileri verilen hamamlar arasında Arasta, Arabacılar, Sütlüce, Sultan Süleyman, Çinili, Çarşı, Selamsız, Selimiye, Kulaksız, Kocamustafa Paşa, Küçük, Sofular, Şengül, Şifa, Ağa, Altunizade İsmail Paşa gibi 100 bina bulunuyor.
Sultanahmet Camisi ve Ayasaofya Müzesi arasında Türk hamam mimarisi açısından en görkemli yapılarından olan Haseki Hürrem Sultan Hamamı, İstanbul'daki mevcut en büyük Türk hamamıdır.
Bu hamam Kanuni Sultan Süleyman tarafından eşi Hürrem Sultan adına 1556 yılında Haseki Külliyesi'ne gelir sağlamak amacıyla Mimar Sinan'a yaptırıldı.
Yüzyıllarca hamam olarak hizmet veren bina, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra bir süre atıl durumda kaldıktan sonra değişik zamanlarda farklı amaçlar için kullanıldı.
Renovasyon çalışması 2010'da tamamlanan bina, Ayasofya Hamamı ismiyle tekrar hamam olarak hizmet vermeye başladı.
3. Murad'ın annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından Üsküdar'daki Valide-i Atik Külliyesi'ne gelir getirmesi amacıyla yaptırılan Çemberlitaş Hamamı 1584'te inşa edildi.
Çeşitli dönemlerde farklı amaçlar için kullanılan ve 1988'de tekrar asli hizmetine dönüştürülen Çemberlitaş Hamamı turistler tarafından İstanbul'da en çok rağbet edilen tarihi mekanlar arasında yer alıyor.
Kaynak: Cumhuriyet (14 Mart 2012)