Timaş Yayınlarının yayımladığı, Kemal Karpat imzalı “Osmanlı Devleti’nin Kısa Sosyal Tarihi” kitabından 10 alıntıyı sizin için derledik:
- XVI. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin yükselişinin kentleşmenin yükselişi ile eş anlamlı olduğu söylenebilir. Temel kentsel yerleşimler İstanbul, Selanik, Edirne, Konya, Bursa, Diyarbakır, Bağdat, Halep, Şam ve Kahire gibi büyük şehirlerdi. Sultan II. Mehmed’in özel iskân politikası sayesinde İstanbul, fethedildiği zaman 1453 tarihinde kabaca 40-50 bin iken XVI. yüzyılın yarısından 600 bine ulaşarak Avrupa’nın en büyük kenti olmuştu.
- Sipahiler merkezi otoriteyi temsil eden bürokratlar tarafından lanetli ilan edilmişti: sipahiler fazla bağımsızdılar, çoğunlukla devletin yeniçeri birliklerine karşı isyanlar şeklindeki mahalli ayaklanmalara katılmaya çok istekliyken, bu oranda da modern askeri tekniklere ve yeni hayat şartlarına uyumda isteksizdiler (İnatla kendilerinin başlıca silahları olarak kılıç ve mızrağa yapışıp kalmışlardı).
- Ekonomik kriz, merkezi bürokrasiyi iş yürütme hususunda etkilemiş görünmekteydi. ve XVI. yüzyıllarda bürokrasinin çalışması ile özdeşleşmiş olan düzen, makuliyet ve itidal, yerini başka şeylere bıraktı. Artık bu makamlarda boy gösteren gelişigüzel bir şekilde atanmış olan öncenin asileri ve haydutları, saray hizipleri arasında ölümüne mücadele edenler, gittikçe artan nüfuzlarıyla hırslı valide sultanlar, askeri isyanlara karışanlar ve çeşit çeşit benzer kötülüğe bulaşmış onlar da burada detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
- Viyana da birtakım Müslüman tüccarların yaşadığı ve mağaza açtığı ticaret merkezi olmuştu. XIX. yüzyılın başında Viyana’da 10.000 florin ortalama sermaye ile 80 adet toptancı Türk firması mevcuttu. Dış ticaret, ekonomik imtiyazları yekdiğerinin elinden almak için herhangi bir politik baskı kullanılmaksızın, eşitlik esası üzerine işlemekteydi.
- Neticede rahatlıkla söylenebilir çok sıradan bir hamam tellağı olan Patrona Halil’in isyanı yeni kapitalist müteşebbis sınıfına ve büyük girişimlerin artışına karşı geleneksel kent üretim sisteminin verdiği bir tepkidir. Dini kesim ise zenginlerin ahlak bozukluğunu abartmak suretiyle bu isyanda aktif bir katılım sergiledi. Bu kapitalist gelişim ve onun altında yatan seküler eğilim siyasi sistem içerisindeki dini aktörlerin işlevi doğrudan bir tehdit içermekteydi.
- Evvelden köylü olup ilk kez helvacı olarak intisap eden Veziriazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, ülkenin Avrupa benzeri yeniden bir yapılandırmaya ihtiyacı olduğunu bağımsız bir şekilde kabul etmişti, fakat Avrupa’yı bir model olarak almayı asla teklif etmemişti. Gaza ve savaş geleneklerini yücelten seleflerinin aksine bu yeni veziriazam bir barış politikası benimsemişti. Askeri geleneklerin çığırtkanlığını yapmak yerine, neredeyse her sahada iş ve üretimde yeniden örgütlenme arayışında olan bir dizi somut pratik önlemlere girişti.
- Tabir-i diğerle, ayanlar belli sınırlarda Avrupa’da meydana gelmiş olan bilimsel, ekonomik ve teknolojik devrimlerin ürünlerini kabul etme eğilimi sergileyerek, bölgesel modernleşmenin ilk somut örneklerini karşılamışladır. Bu teknolojik ve bilimsel gelişmelerin uzantılarını takdir edecek bir kapasite onlarda vardır ve kendilerine doğru yayılan bu yeni bilginin semerini kendi pozisyonlarını tahkik etmek amacıyla kullandılar.
- Merkezileşme yönelimi XIX. yüzyılda Osmanlı’nın modernleşme çabalarının esasını oluşturmaktaydı. Öncelikli amaç tamamen padişaha bağlı yeni bir ordu meydana getirmek ve bunu kullanarak ayanlar ve ekonomik kaynaklar üzerinde devlet kontrolü tesis etmekti. Devlet kontrolü ve ekonomik kaynakların kullanımı emperyal bürokrasinin siyasi ve ekonomik üstünlüğünü temin etmek asal durumdu.
- İngiltere’nin Gelibolu Ataşemiliteri’nin 1878 üstüne yazdığı raporda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyanların Rusyalı köylülerden çok daha fazla zengin olduğunu söylemesi şaşırtıcı değildir. “ Her iki zümreyi ve devlet sistemini de biraz gördüm ve her ikisinin bakış açısıyla değerlendirdiğimde: Rusya’da köylü olmaktansa İstanbul’da Hristiyan bir tebaa olmayı daha çok isterim.”
- XIX. Yüzyılın ilk iki on yılında Osmanlı nüfusu üzerine yapılan kantitatif analizler tahminlere dayanır. Anadolu’nun nüfusunun 6,5 milyon, Mısır’ın 3 milyon, Suriye ve Irak’ın her birinin yaklaşık 1,5 milyon (Irak’ın muhtemelen daha az) ve Balkanlar’ın yaklaşık 8 milyon ya da toplamda 21 milyon olduğu tahmin edilmektedir.
edebiyathaber.net