Oggusto’dan Zeynep Özar Berksü, sürdürülebilirlik konusundaki kavramları derledi.
Bir bireyin veya toplumun dünyanın doğal kaynaklarını ve kişinin kişisel kaynaklarını kullanımını yapılabilecek en iyi oranda azaltmaya çalışmasına sürdürülebilir yaşam deniyor. Tohumları ilk kez 1987’de Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan Bruntland Raporu ile atılan ve zaman içinde köklenerek hayatlara nüfuz eden sürdürülebilirlik kavramını ve yaşam şeklini anlamak için yeni bazı kavramlarla da tanışmak gerekiyor.
biomimicry: Doğanın zaman içinde kendini kanıtlamış şablonlarını ve stratejilerini makro ve mikro ölçekte benzeterek insanların karşılaştığı zorluklara sürdürülebilir çözümler bulmayı amaçlayan inovatif yaklaşım.
Endüstri Devrimi itibariyle benimsenen al-yap-kullan-at lineer modelinin doğal kaynakları tüketmesi ve ortaya çıkan atıkların ekosistemin dengesini bozması, mevcut sistemin ne denli sürdürülemez olduğunu kanıtladı. İnsan yapımı yıkımı geç de olsa tersine çevirmeye çalışan bilim insanları, mühendisler ve mucitler yeni nesil çözümler üretmek için yüzlerini yeniden doğaya döndü; üretimlerini ve yaratımlarını doğanın kusursuz işleyişini taklit ederek, özcümle ‘doğadan ilham alarak’ ortaya koymaya başladı. Formun ötesini ve doğanın ilerisini görmeyi teşvik eden bu yöntem daha verimli, uyum sağlayan ve çok-fonksiyonel stratejiler ve tasarımlar geliştirilmesine olanak tanıdı. Kambur balinaların yüzgeç yapılarını taklit ederek rüzgar enerjisinden daha efektif faydalanmak veya karınca yuvalarından ilham alarak kendi kendini serinleten sürdürülebilir binalar yapmak gibi…
circularity: Ham maddeleri iyileştirerek ve geri kullanımla ürünün ömrünü uzatarak potansiyel atık durumunu minimuma indirmek ve kaynakları olabildiğince uzun ve etkili kullanmak; döngüsel ve kayıpsız bir sistem oluşturmak.
20. yüzyılın kar motivasyonlu iş modelleri, çizgisel, aç gözlü ve doğaya karşı acımasız bir yöntem belirledi. Yerine yenisi koyulamadığı ve belki de koyulmadığı için doğal kaynaklar artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacak noktaya geldi. Dünya ekonomisinin sadece %9.1’inin döngüsel olduğu düşünülürse çevresel yıkımın ve sosyal eşitsizliğin önlenmesini beklemek bir hayal. Geri dönüşüm, döngüselliği sağlamak adına hayata geçirilmesi gereken en önemli yöntemlerden.
anthropocene: İnsanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne olan sürece ve devam edecek duruma verilen isim; İnsan Çağı.
İnsanoğlu önceleri dünyadan etkilenirken bu etkileşimi dünya üzerinde bir baskıya dönüştü. Dünyanın tarihsel sürecine bakıldığında milyon yıllarla ifade edilen çağlara karşı Antroposen, son üç yüzyıllık bir döneme tekabül ediyor ki bu muazzam bir değişimin göstergesi. Yeni bir çağ olarak Antroposen’in dillendirilmesi, bilim insanlarına göre dünyanın girdiği değişimin geri döndürülemezliğinin bir kanıtı.
carbon footprint: İnsan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın üretilen sera gazı miktarı açısından ölçüsüdür ve birim karbondioksit cinsinden ölçülür. Doğrudan (birincil) ve dolaylı (ikincil) ayak izi olmak üzere iki ana kademeden oluşur. Birincil ayak izi, enerji tüketimi veya kullanılan ulaşım araçları gibi fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit emisyonlarının ölçüsüdür. Kullandığımız ürünlerin imalatından bozulmalarına geçen tüm yaşam döngülerindeki karbondioksit emisyonlarının ölçüsü ise ikincil ayak izidir.
Otomobil paylaşımı, bisiklet kullanımı, doğada çözülmeyen ambalaj malzemelerinin tercih edilmemesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi gibi önlemler birincil; bir ürün satın alırken nerede üretildiği ve üretiminde hangi malzemelerin kullanıldığına dikkat edilmesi, uzak mesafeden gelen ürünler yerine lokal üretime yönelinmesi, kırmızı et tüketiminin azaltılması gibi önlemler ise ikincil ayak izinin azaltılması anlamında elzemdir.
greenwashing: Bir şirketin veya organizasyonun çevresel etkilerini azaltmak yerine daha fazla zamanı ve bütçeyi kendilerini bunu yapıyormuş gibi göstermelerine harcaması; imaj tazelemek adına yanlış bilgi yayma stratejisi.
Doğada çözünmesi ortalama 450 yıl alan plastik şişelerde, insan eli değmeden hazırlandığı iddia edilen reklamları ile ‘çevre dostu’ ve ‘yeşil’ olduğunu lanse eden, ismini halkının %47’sinin temiz, güvenli içme suyuna erişimi olmayan adadan alan Fiji suları gibi…
landfill: Katı atıkların geleneksel biçimde depolanarak bertaraf edildiği alanlar. Yakma veya kompostlaştırma gibi yöntemler arasında en az maliyetli olduğu için yaygın şekilde tercih ediliyor.
Dünyadaki atık alanlarının %5’ini tekstil ürünleri oluşturuyor. Her sene, dünya üzerinde yaşayan 8.7 milyar insan için, 80 ila 150 milyar adet kıyafet üretiliyor ve bunların %80’i eninde sonunda çöpe gidiyor. Her saniye bir kamyon tekstil ürününün bu alanlara döküldüğü düşünüldüğünde endüstrinin doğaya verdiği zarar kadar 500 milyar dolar değerindeki kaynağı çöpe attığı gerçeği ile karşılaşılıyor.
life cycle: Bir ürünün geliştirilmesindeki -ham maddesinden üretimine, tüketiminden çürümesine- tüm aşamalar.
Sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda, bir ürünün yaşam döngüsü boyunca çevreye olan negatif etkisini minimize etmeyi doğru yönetmek gerekiyor. Ürünün tasarlanması ve geliştirilmesi ile başlayan aşamalarda, kullanılan malzemelerin çevresel ayak izinin etkisi hakkında karar veriliyor. Eğer seçilen malzemeler yeniden kullanılabilir veya geri dönüştürülebilir nitelikteyse, ürün yaşam döngüsünün sonunda yeni bir döngü başlatıyor; bu da yarattığı kapalı döngüsellikle daha sürdürülebilir bir amaca hizmet ediyor.
simple living: Maneviyat, sağlık veya ekoloji gibi çeşitli motivasyonların peşinden koşan yaşam şekli. Kimileri bu yaşamı sosyal eşitlik veya tüketim reddi için seçerken kimileri tarafsız bir alan açtığı için tercih ediyor.
Basit yaşam, bir dizi gönüllü vazgeçişi ve kabullenişi kapsıyor. Minimalizm olarak adlandırılan ‘şeylerin azaltılması’ veya kendi kendine yeterliliğin yüceltilmesi gibi, bütünlüklü bir yaşamsal seçimler olarak değerlendiriliyor.
slow food: Çokuluslu beslenme endüstrisinin olumsuz etkisine karşı 1986’da Carlo Petrini tarafından öncülenen hareket.
Yavaş Yemek en basit hali ile yerel ve mevsiminde üretimi, zamanı kutsayan saklama ve pişirme yöntemlerini, yemeklerin toplu masalarda paylaşılmasını salık veriyor. Çevresel olarak sürdürülebilir bir üretimi, hayvanlara etik davranmayı ve sosyal adaleti savunuyor. Tat alma duyusunun ve beslenmenin ruhunun gerçekten anlaşılmasını savunan hareket öncüleri, tabak ve gezegen arasındaki bağın kutlanması gerektiğini düşünüyor.
cittaslow: 1999 senesinde Greve in Chianti’nin eski belediye başkanı Paolo Saturnini’nin vizyonu doğrultusunda ortaya çıkan, ‘slow food’ felsefesini kentsel boyuta taşımayı amaçlayan hareket.
Saturnini, yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla kentlerin kendilerini değerlendirmelerini ve farklı bir kalkınma modeli ortaya koymaları fikrini ulusal boyuta taşıyor. Türkiye’nin de üyesi olduğu uluslararası ‘cittaslow’ hareketi ve yavaş kent turizmi birçok destinasyonu kapsıyor.
slow fashion: Hızlı modanın tahrip boyutunun artmasına karşı ilk kez 2007 senesinde Kate Fletcher tarafından telaffuz edilen hareket.
Günümüz tekstil ve giyim endüstrisinin hızı ile tahrip olan doğa, eşitsizleşen insani çalışma koşulları ve kar motivasyonu ile hareket eden ekonomik modele karşı Yavaş Moda, daha bilinçli tasarlama, üretme, tüketme ve yaşama hakkındadır. İlhamını Yavaş Yemek’ten alan hareket, modada sürdürülebilirlik için ihtiyaç duyulan yeni bakış açısını masaya koyması açısından dikkate değerdir.
green product: Aynı amaca hizmet eden rakipleri ile karşılaştırıldığında doğaya veya insan sağlığına negatif etkisini en aza indirmiş ürün ve/ya hizmet.
Geri dönüştürülebilir içeriğe sahip olmak, atık oranını azaltmak, enerji veya su tasarrufu sağlamak, daha az ambalajlanmış olmak, tüketildiğinde veya atıldığında ortaya çıkan toksik miktarını azaltmak gibi özellikleri bünyesinde barındıran ürünler veya hizmetler, sürdürülebilir bir yaşam ve gelecek için iyi birer seçim.
zero waste: Tüm ürünlerin yeniden kullanılması için yaşam döngülerinin yeniden tasarlanmasını teşvik eden, atık önlemeye odaklanan ilkeler bütünü.
Çöp sahalarına, yakma fırınlarına veya okyanuslara hiçbir çöp gönderilmeksizin atıkların yeniden kaynağa dönüştürülmesini sağlamak. Günümüzde plastiğin yalnızca %9’unun, tekstil atıklarının ise %1’inin geri dönüştürüldüğü gerçeğini göz önünde bulundurursak ‘sıfır atık’ bir dünyada yaşamak için yaşamsal pratiklerimizin sürdürülebilir olması için daha çok çabalamamız gerekiyor. Çünkü söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda en küçük adım bile büyük bir etki yaratıyor. Japonya’nın Shikoku adasındaki Kamikatsu kasabasının 20 seneyi aşkın süredir sıfır atık prensibi ile hayatını sürdürdüğü düşünülürse değişim çok da imkansız değil.
planned obsolescence: Şirketlerin gözden çabuk düşen, yıpranan, formunu kaybeden veya çabuk dağılan kıyafetler üreterek tüketicileri yeni ürünler almaya teşvik eden stratejisi.
Takvimler 2000’leri gösterdiğinde senede iki koleksiyon çıkaran moda markaları bu sayıyı 2011’de beşe, hızlı moda markaları ise 24’e hatta 52’ye çıkarttı. Her hafta askıların yenilenmesi demek olan bu sistem, planlı değer kaybettirme stratejisinin işletilebilmesinde de kilit rol oynuyor. Moda endüstrisinin doğayı kirleten ve emeği sömüren bir endüstri olduğu gerçeği göz önüne alındığında akılcı ve sorumlu davranmak, seçimlerimizi doğayı ve insanı önceleyerek yapmak, sürdürülebilir bir gelecek için üreticilere ve tüketicilere düşen görevlerin başında geliyor.
vanity sizing: Kıyafetleri olduğundan küçük etiketleyerek müşterilere kendilerini iyi hissettiren, beden algısını bozan ve sadakati bu algı üzerinden kuran beden makyajlama stratejisi.
1800’lerde erkeklerin askeri üniformaları ile başlayan hazır giyim iç pazara açıldığında en büyük sorunlardan biri, beden standardizasyonu oldu. 1930’ların sonunda çoklu ölçümlerle bazı istatistikler elde edilse de siyahi kadınların bu ölçümlere alınmaması araştırmanın bir süre sonra başarısız olmasına neden oldu. Vücut tiplerinin on yıllar içinde sürekli değişime uğraması ile önce 1953’te, ardından 1970’te belirlenmiş standartlarda değişikliğe gidildi. Moda endüstrisinin giderek hızlanması ve bir ‘ideal’ algı pazarlamaya başlamasının ardından markalar bedenlerini makyajlayarak daha fazla ‘sadık’ müşteri kazanma yoluna gitti. Amerika, Avrupa ve İngiltere’de kullanılan farklı ölçü karşılıklarına bir de markaların kendi tutarsız bedenleme sorunları eklenince, doğru beden seçiminde ciddi bir kafa karışıklığı yaşanıyor olması son derece doğal.
woke washing: Bir kurumun veya bireyin, sosyal bir konuya desteğine işaret eden iletişimde bulunması; ancak aynı zamanda savunmasız topluluklara zarar vermeye devam etmesine verilen isim.
Markaların müşteri sadakatlerini paylaşılan değerler üzerinden şekillendirdiği bir dünyadayız. Araştırmalar da yeni neslin sadık oldukları markalardan anlam ifade eden şeyler yapmalarını ve söylemelerini beklediklerini gösteriyor. Markalar da reklam stratejilerini nasıl daha ‘anlamlı, etkili ve çarpıcı’ olabilecekleri üzerine kuruyor. Zira ortalama bir tüketici günde yaklaşık 10.000 reklam görüyor. Küçültücü bulunduğu için ‘merhametli kapitalizm’ olarak da anılan bu tip strateji, amaca yönelik pazarlamanın da kötüye kullanımına karşılık geliyor. Nike firmasının Amerikan ulusal marşı sırasında ırksal adaletsizliğe karşı tepkisini göstermek için diz çöken Colin Karpernick ile 43 milyon dolarlık reklam anlaşması imzaladığı sırada gelişmekte olan ülkelerdeki kötü çalışma koşullarına sahip atölyeleri ile alakalı iddiaları savuşturması gibi…
transparency: Bir kurumun, işletmenin veya bireyin sadece sera gazı emisyonu, atık ve su tüketimi konusunda değil ortaya çıkardığı ürünün yaşam döngüleri boyunca oluşacak çevresel etkilerini de raporlaştırması ve açık şekilde paylaşması.
Yeterli detay verilmeksizin çevreye olan etkileri ‘düşük karbon’, ‘doğal’ ve ‘geri dönüştürülebilir’ etiketleri ile sırf iyi bir etki yaratmak adına marka veya ürünle bağdaştırmak yeterli değil. Üretimin ham madde temininden üretim koşullarına, lojistikten paketlemesine hemen her aşamasında şeffaf olması sürdürülebilirlik açısından oldukça elzem.
open-loop recycling: Maddelerin hem yeni ham madeye hem de atığa dönüştürüldüğü geri dönüşüm sistemi. Bu sistemde ortaya çıkan maddeler, ürünün geri dönüştürülmeden önceki maddesinden farklı olabilir.
Isıtılarak, kimyasal reaksiyona sokularak veya fiziksel darbe ile kendine benzeyen ancak farklılaştırılan maddeler ortaya çıkarken içindeki bazı maddeler geri dönüştürülemez ve atığa dönüşür. Plastik su şişelerinin uyku tulumuna dönüştürülmesi gibi; yine bir döngüsellik söz konusudur, plastik şişe işlenerek bir uyku tulumunun ham maddesi olur. Fakat dönüşen uyku tulumu için yeniden bir geri dönüşüm söz konusu olmaz.
edebiyathaber.net (18 Mayıs 2021)