Oggusto’dan Zeynep Özar Berksü, iklim krizinden doğan derin endişe olarak tanımlanan eko-anksiyeteyi inceledi.
Küresel ısınma ve soğuma döngüsünde girdiğimiz bu yeni evre ile iklim değişikliği belirtileri hakkında konuşmanın da ötesine geçiyoruz. Zira insan davranışları kaynaklı bozulan iklim ve onun etkileri, görünürlüğünü yetişmekte geç kaldığımız bir hızda artırıyor.
İnsanlık bugün gezegen üzerindeki ekosistemlerin yenileyebileceğinden %74 daha fazla kaynak kullanıyor.
2020 senesinde, pandeminin etkisiyle, Dünya Limit Aşımı günü 22 Ağustos idi. Ancak bu sene, takvimler 29 Temmuz 2021’i gösterdiğinde, dünyanın bize sunduğu bir yıllık doğal kaynağı tükettik. Senenin ilk 7 ayında dünyanın bir yıl içinde yenilenebilme kapasitesini tükettiğimiz için yılın geri kalanında 2022’nin kaynaklarına yönelmeye başlayacağız.
Bu bilgi bile oldukça endişe verici, değil mi…
Pek çok insan iklim değişikliğinin fiziksel sağlığı üzerindeki etkilerini hava kirliliği, hastalıkların yayılması ve besin kıtlığı aracılığı ile görüyor. Akıl sağlığı uzmanları ise içinde bulunduğumuz krizin ciddi bir akıl sağlığına yol açtığına işaret ediyor: eko-anksiyete.
Eko-anksiyete, dünyanın ve onun ev sahipliği yaptığı tüm canlı yaşamanın geleceğinden duyulan devamlı endişe olarak tanımlanıyor.
En azından şimdilik, tedavi edilebilir bir akıl hastalığı (DSM-5) olarak sayılmasa da Amerikan Psikoloji Birliği (American Psychological Association, APA) tarafından, “iklim değişikliği etkilerinin geri döndürülemez olmasının gözlemlenmesinden kaynaklanan kronik çevre felaketi korkusu ve sonraki nesillerin geleceğinden buna bağlı duyulan endişe,” olarak ifade edildi. APA, bu nedenle, gezegeni etkileyen olağanüstü çevre sorunlarının küreselleşmesinin bazı insanlar üzerinde ciddi psikolojik sonuçlar doğurduğuna kanaat getirdi.
‘İklim değişikliği ızdırabı’, ‘eko-travma’, ‘eko-kaygı’ ve ‘ekolojik yas’ terimleri ile de ilişkilendirilen durum, tek başına anksiyete belirtilerinin ötesinde endişeler barındırıyor.
2018 senesinde Yale Üniversitesi tarafından yapılan ulusal bir ankete göre, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insanların %69’u iklim değişikliğinden endişe duyuyor ve %51’i yaşananlar karşısında kendisini çaresiz hissediyor.
Anksiyete, vücudunuz algıladığı tehditlere karşı savaş-kaç-kitlen tepkileri gibi içgüdüsel bir reaksiyon gösterdiğinde ortaya çıkıyor. Sıklıkla bu tehditlerin zoraki, rasyonel olmayan korkularda köklendiği düşünülüyor. İklim krizi gerçek bir tehdit olduğu için, bu bağlamda, anksiyete hayatta kalma motivasyonunun kaynağına yerleşerek eşsiz duygusal karşılıklar verilmesine yol açıyor.
Eko-anksiyete yeni bir terim; ancak 2015 senesinde iklim değişikliğinin insan refahı üzerindeki etkisi bağlamında medikal dergi Lancet’te yer alan bir yazıda literatüre giren bir terim olan solastalji (solastalgia) ile ilişkili. Avustralyalı filozof Glenn Albrecht tarafından, yaşanan sınırlar içinde meydana gelen yıkıcı çevresel değişimin neden olduğu bir tür duygusal veya varoluşsal sıkıntı, olarak tanımalanan solastalji, tarif edilemeyen bir kayıp ve yas duygusu anlamına geliyor.
Salostalji, doğal afetlerin sonuçlarından ötürü acı çeken insanlar için kullanılıyor ve bu hali ile eko-anksiyeteden ayrılıyor. MIT’nin (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) yayınladığı bir raporda 2005 senesinde Katrina Kasırgası’ndan kurtulan insanların %4’ünün travma-sonrası stres veya depresyon gibi akıl hastalıklarından muzdarip olduğu belirtiliyor.
Eko-Anksiyete Nasıl Hissettiriyor?
Eğer hava sıcaklığındaki, hava koşullarındaki, ve hayvanların ve insanların yaşam alanlarındaki değişimlerin kalıcı olduğu düşüncesi sizi alarma geçiriyorsa bu korku oldukça anlaşılabilir. Belki de siz, tıpkı diğerleri gibi, bazı doğal alanlara ve türlere verilen zararlar yüzünden derinlemesine sarsılmış hissediyorsunuz.
Ve gezegenin yaşadığı bu değişim konusunda artan bir ümitsizlik içindeyseniz eko-anksiyetenin sınırlarındasınız.
Eko-anksiyetenin diğer belirtilerine gelince…
Özellikle iklim değişikliğini kabullenmeyen insanlara veya bununla alakalı herhangi bir çaba göstermeyen önceki nesillere karşı öfke veya hayal kırıklığı duyma,
- Kaderci düşünme,
- Varoluşsal sorgulama,
- Kendi karbon ayak izi konusunda suçluluk veya utanç duyma,
- İklim değişikliğinin etkilerine bağlı deneyimden doğan travma-sonrası stres,
- Depresif, kaygılı veya telaşlı hissetme,
- Doğal kaynakların veya vahşi yaşamın kaybı üzerine yas tutma,
- İklim konusunda saplantılı düşünceler.
Belirtiler bununla sınırlı kalmıyor. Hissedilen bu duygular uyku sorunları, iştah azalması ve konsantrasyon bozukluğu gibi ikincil sorunlara da yol açıyor.
Kişinin üzerinde artan stres -eğer iklim değişikliği konusunda aynı bakış açısına sahip değilse- arkadaşlarla, romantik partnerlerle veya aile bireyleri ile gerginlik dozu yüksek tartışmaların yaşanmasına da neden oluyor.
İklim değişikliği hakkında endişelenmek, bu korkulardan uzaklaşmak için dikkatinizi başka konulara yönlendirmediğiniz takdirde, üstesinden gelinemeyecek bir hal alabiliyor. Durumla başa çıkma stratejilerinin yetersiz kalması halinde madde veya alkol bağımlılığı sonuçları doğabiliyor.
Eko-Anksiyetenin Kaynağı Ne?
İklim değişikliği global bir endişe olmakla birlikte kişisel de aynı zamanda. Siz, gezegen ile olan bağınız hakkında aktif olarak düşünmeye zaman ayırmıyor olsanız dahi yaptıklarınızın sonucu herkesi etkiliyor.
Dünya, tüm kaynakların gerçek sağlayıcısı.
Her ne kadar siz bu gerçeklikten koparılmış olsanız dahi, Dünya olmadan var olamazsınız. Dolayısıyla gezegenin yaşadığı sürekli değişime tanıklık etmekten büyük üzüntü duymanız son derece doğal.
Eko-anksiyeteyi tetikleyen başka etmenler de var:
Yaşanmış tecrübeler
İklim değişikliğinin uzun vadeli etkilerini duymak bir şey, onu yaşamış olmak ise başka.
Kasırga veya orman yangını gibi sizi evinizden uzaklaştıran veya yaşadığınız bölgeyi tamamen ortadan kaldıran bir felaketle karşı karşıya kalmak gibi…
Artan haberler
İklim değişikliği ile alakalı haberlerin sayısında görülen artış bir yandan insanları harekete geçirecek farkındalığı yaratırken diğer yandan bu haberlerden kaçamamak ve sosyal medyayı kötü haber almak pahasına sürekli aşağı kaydırmak (doomscrolling) dürtüsünü de tetikliyor.
Küçülen yağmur ormanları, mercan kayalıklarındaki yıkım ve türü tek haneye düşen canlılar hakkında okuduğunuz her haber şok ve yas halini daha da aşağı çekiyor.
Bu derin çaresizlik, bazı durumlarda, harekete geçmeyi dahi zorlaştırıyor.
Kendi etkisinden pişmanlık duyma
Plastik veya strafor kullanmak, klimayı açmak veya et yemek gibi yaşam pratikleri ile iklim değişikliğine katkıda bulunduğunuz konusunda kendinizi kolayca yargılayabilirsiniz.
Etkiniz konusunda suçluluk ve utanç duyma hissi, bir değişim yaratmak için kalan sınırlı zamanın da hızla ilerlediği fikrini tetikleyen güçsüzlük hissi ile el ele yürüyor.
Siz, pekala, karbon ayak izinizi azaltacak adımlar atabilirsiniz; ancak kimse tek başına iklim değişikliği sorununu çözemez. Bu küresel bir adanmışlık gerektiren son derece büyük ölçekli bir problem.
Çabalarınız size devasa bir havuza düşen bir damla gibi de görünebilir. Bu güçsüzlük hissi de eko-anksiyetede belirgin bir rol oynuyor.
En Çok Riski Kim Taşıyor?
Her insanın varlığı gezegenin sağlığına bağlı, bu yüzden eko-anksiyete herkesi etkileyebilir. Fakat belli gruplar, iklim değişikliğine karşı kırılganlıkları nedeniyle, iklimle ilişkili tahribatla daha fazla yüz yüze kalma riski ile karşı karşıya.
Özellikle yerli topluluklar; kıyı bölgelerde veya adalarda, kurak bölgelerde veya yüksek coğrafi risk taşıyan yerlerde yaşan insanlar; sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı topluluklar; çocuklar ve yaşlılar ile engeli veya kronik rahatsızlığı olan insanlar daha kırılganlar.
Eko-Anksiyeteyle Nasıl Başa Çıkılır?
İklim değişikliği konusundaki endişelerinizi gidermeniz imkansız gibi gelse de akıl sağlığınızı korumak için yapabilecekleriniz var.
Kişisel alışkanlıklarınızı gözden geçirin
Daha sürdürülebilir gündelik yaşam pratikleri benimsemek, kişisel değerlerinizin çizgisinde gitmenize yardımcı olacağı için benlik duygunuzu geliştirmenize yardımcı olur.
Ayrıca başkalarını da bu alışkanlıkları benimsemeleri konusunda cesaretlendirebilirsiniz.
Karbon ayak izinizi ölçmek verdiğiniz etkiyi azaltma adına size fikir verir.
Taşıt kullanmak yerine bisiklete binmek veya yürümek gibi değişimler, karbon emisyonunuzu azaltırken fiziksel ve zihinsel sağlığınızı da geliştirir.
İklim koruma üzerine çalışan organizasyonlara ulaşarak çabalarınızın sınırlarını daha da genişletebilirsiniz.
İnkar etmeyin
Eğer başınızı kuma gömüyorsanız bu davranış biçimi harekete geçmeyi zorlaştıracağı gibi daha iyi hissetmenizi de sağlamaz.
İklim değişikliği gerçeğini reddetmek veya korkunuzu ve yasınızı bir kenara itmek yerine bu duygular hakkında kendinize karşı dürüst olun.
Geçmiş davranış için suçluluk duyuyorsanız kendinizle barışın ve sonrası için daha iyi seçimler yapın.
Kendinize ve diğer insanlara inanın. Sadece tek bir kişi olabilirsiniz; ancak tek bir kişinin bile yapabileceği pek çok şey var.
Yaşadığınız toplulukla iletişime geçin
Mahallenizi bahçecilik, çöp toplama veya atık azaltma gibi çabalar etrafında örgütlemek eko-anksiyete duygusunun azalmasına yardımcı olur.
Çevreyi korumak isteyen başkaları ile birlikte çalışmak iletişim duygusunu artırır ve sanki sadece tek başınıza çabalıyormuşsunuz hissinin silinmesini sağlar. Duygusal ve sosyal destek iyimserliğinizi ve umudunuzu yükseltir.
Topluluğa ait yeşil alanların artırılması, bir grup olarak başarıya ulaşma şansını artırır.
Çocukları sürece dahil edin
Eko-anksiyeteyi çocuklar da tecrübe ediyor; hatta genç çocuklar bu karmaşık duygularla nasıl başa çıkacaklarını anlamaya çalışıyor. Her ne kadar bir çocukla iklim değişikliğini tartışmanın ona kendisini kötü hissettireceğini düşünseniz de, onlara bu konuları konuşacak alan açmak ve endişelerini paylaşmalarını sağlamak gerekiyor.
Çocukların stresini ve endişesini azaltmak için onlarla benzer endişeleri paylaştığınızı bilmelerine izin verin; sorularını dinleyin ve yaşlarına uygun şekilde cevaplamaya çalışın.
Günlük yaşantınızdaki sürdürülebilir pratikleri neden ve nasıl yaptığınızı onlara aktarın ve katılım göstermelerini sağlayın.
Sadece tek bir gezegenimiz var. Onu bırakmaya niyetiniz yoksa, onun için savaşmaya devam etmeliyiz.
edebiyathaber.net (11 Ağustos 2021)