İzmir’in kitap mevsimi başlıyor. 18 Nisan Cumartesi günü kapılarını 20. kez kitapseverlere açacak olan fuara bu yıl 400 yayınevi katılacak ve fuarda 150 etkinlik gerçekleştirilecek.
Mevsim itibariyle en güzel günlerini yaşayacak olan İzmir’in kitap, gevrek ve çay eşliğinde gerçekleştirilecek sohbetlerine yine doyum olmayacak. Benim içinse fuarın anlamı hep başka olmuştur. Yine öyle olacak. Dışarıda pek görünmediğimden fuardan fuara görüştüğüm dostlarımla yine bir araya geleceğim. Günüm az sevdiğim çok. Dolayısıyla bir çay içimi kısalıkta, hızlı fakat yoğun sohbetlerle kavuşacağız. Göz ucuyla kitaplara bakarak geçeceğim stantların arasından. Benim işim kitaplarla diyecek olanlar içinse “bunları da bir görün” diyebileceğim kitapları anlatacağım bu hafta. Uzun listelerinize bu kitapları da ekleyin derim.
Bu ilk yazıya ev sahibi konumunda olan Tudem’le başlayalım. Tudem’den çok etkileyici bir kitapla… “Benim Adım Hiç Kimse”. Son dönemde okuyup da böylesine etkilendiğim bir başka kitabı anımsamıyorum. 2012 Guardian Çocuk Edebiyatı Ödülü’nün de sahibi olan kitap mülteci çocukları konu ediyor. Ülkemizde de büyük bir sorun olarak görülür mülteciler ve çocukları. Oysaki gerilerinde bıraktıkları yaşam hikâyeleri, yaşadıkları dram dikkat çekmez, çekse de ilgilenilmek istenmez. Ne de olsa bu coğrafyanın tek sahibi vardır etnik ve dinsel açıdan! Bu bakış açısını kırar mı, yetişkinlerde bir nebze değişikliğe yol açar mı bilinmez fakat çocuklar bu kitabı okuyunca sıra arkadaşlarından başlamak üzere sınıfındaki, okulundaki ve hatta çevresindeki diğer çocuklara farklı gözle bakacaklardır. Farklılıkları kabullenecek, sindirebileceklerdir.
Mizah, dram, ilgi çeken fotoğraflar… Moğolistanlı, pırıl pırıl bir zekâya sahip çocuğun İngiltere’de “hiç kimse” kimliğine bürünüşünün hikâyesidir bu kitap. Afganistan’da banka müdürüyken Taliban rejiminden kaçarak Kadifekale sırtlarına sığınan kadının çocuklarının da hikâyesi olabilir. Suriye’deki savaştan kaçıp gelen, Basmane’de dilenen çocukların da… Karşımızdakini “hiç kimse” yerine koymak kolaydır. Her kim olduğunu anlamak, ona o değeri verebilmektir gerçek mesele!
Fuara doğru adımlarken günleri, Tudem’e biraz daha bakalım neler var diye. Toprak Işık’ın kaleme aldığı “Acaba Ne Olsam?” başlıklı kitaplar devam ediyor çocukları aydınlatmaya. Geleceğini planlamamış olsa da büyüklerinin bitmek bilmez “ne olacaksın büyüyünce” sorularına yanıt vermek zorunda kalan çocuklara meslekleri tanıtan kitaplara iki yeni kitap daha eklendi. “Hukukçu” ve “Doktor”. Daha öncesinden de Bilim İnsanı ve Mühendis’i anımsıyoruz. Böylelikle dizideki kitap sayısı dört oldu. Bu noktada hemen belirteyim, yeni kitaplar arasında “Öğretmen”i bekliyorum ve nasıl anlatılacağını da merak ediyorum. Gelelim kitaplara. Toprak Işık yine mizahi bir dille, çocukların seviyesinden, kolayca anlayacakları şekilde anlatıyor meslekleri. Aslında anlatmıyor, onlarla konuşuyor, soruyor, yanıtlıyor. Okurken çok eğlenceli bir ortam olduğunu hissedebiliyorsunuz.
“Hukuk Dedikleri Ne Ola ki?” diye sorarak başlıyor kitap. Öyle ya çok yabancı oldukları bir kavram çocukların. Örneklerle genişleterek anlatıyor Işık, tanımlıyor kavramı. Tarihçesine bakıyoruz sonrasında. Nereden çıktı bu hukuk? Milattan önce varmış. Eski Mısır’da, Eski Çin’de, Eski Hindistan’da, Eski Yunan’da, Eski Roma’da. Avrupa’ya kadar gelmiş ama… Toprak Işık, hukuk konusunda kafa yoranları da unutmamış ruhlarını şad etmiş. Hammurabi, Solon, Demosthenes, Çiçero, Mahatma Gandhi, Nelson Mandela. Bu isimlere bakınca neden eksik kaldığımız da anlaşılır sanırım. Hukuk deyince sadece avukatlık, yargıçlık anlaşılmasın diye konuyu genişletmeyi de ihmal etmemiş yazar ki bu çok önemli. Uzun sözün kısası hukuk nedir, hukukçu kim diye soran çocuklara göre müthiş bir rehber kitap. Hem de edebiyat tadında…
Ve bir diğer rehber kitap da “Doktor”. Çocukların korkulu rüyasıdır doktorlar. Biraz da ebeveynlerin rolü var tabi böyle olmasında. Yemek yenmediği zaman “doktor amcaya iğne yaptırırım” demekten ötürü. Haliyle doktor eşittir iğne yapan kişi düşüncesi yerleşiyor zihinlere. Oysaki çocuk bilse hemşire yapar iğneyi, korku diye bir şey kalmayacak ama neyse…
Bu kitap da mesleki bir tanımlamayla başlıyor. Tanımlama dediysem sözlük gibi değil. Eğlenceli bir hikâyeyle. Ve tabii ki tarihçesi. Bu da ansiklopedi gibi değil… Tarih öncesinden başlayarak Mezopotamya’ya, Mısır’a, Eski Yunan’a, Çin’e uzanan bir yolculuk. En sevindirici husus ünlü doktorları sayarken coğrafyamızdan isimleri de görüyoruz. Hipokrat, Galenos, El Razi, İbn-i Sina ile birlikte Mahmut Gazi Yaşargil adını burada okuyabilmek gurur verici.
Doktor deyince sadece bir kişi, bir alan akla gelmesin diye alt dallarını da saymış yazar tek tek. Gerçekten kitap bitince hiçbir soru işareti kalmayacak çocukların kafasında diyebiliriz. Doktor, bir başka ifadeyle hekim dediğimizde ise “Lokman Hekim” adını da görmek isterdim kitapta. Belki yeni baskılarda ona da rastlarız sayfalar arasında diye umut ediyorum.
“Acaba Ne Olsam?” dizisi diğer meslekleri de konu ederek devam etmelidir mutlaka. Günümüzde, işsizliğin tavan yaptığı bir dönemde çocukların meslekler konusunda aydınlatılmasında pratik birer yardımcı bu kitaplar.
İzmir Kitap Fuarı’na doğru kitaplar arası yolculuğumuza yarın devam edeceğiz…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (13 Nisan 2015)