Bir ritüelim vardı: Bir mum yakıp onun ışığında yazardım ve gece işim bitirince mumu üfleyip söndürürdüm… ayrıca başlamadan önce diz çöküp dua ederdim. (Bu alışkanlığımı George Frideric Handel’i anlatan bir filmden edinmiştim.)… Fakat şimdi yazmaktan tamamen nefret ediyorum.
Batıl inançlarım mı? Dolunay’dan şüphelenmeye başladım. Dokuz rakamına kafayı taktım, gerçi benim gibi balık burcu olan birine yedi rakamına sadık kalmasını söyledim, fakat bir günde dokuz defa yere dokunmaya çalışıyorum, banyoda başımın üzerinde duruyorum, terliklerimin üzerinde, ve dengedeyken dokuz defa parmak uçlarımla zemine dokunuyorum. Bu aslında yogadan daha fazlasıdır, atletik bir beceridir. Bunu yaptıktan sonra kendime ‘dengesiz’ dediğimi hayal ediyorum. Açıkçası zihnimin hareket ettiğini hissediyorum.
Diğer bir ritüelim, aileme yardım edebilmem gayesiyle enerjimi ve akıl sağlımı koruması için İsa’ya dua ediyorum: Felçli anneme, eşime ve daima bizimle olan kedilerime. Tamam mı?
Daha sonra yazmak için en iyi zaman ve yerle ilgili düşüncelerini de ekliyor:
Şafak sökene kadar, gece yarısında iyi aydınlanmış bir odada yatağa yakın masada. Yorgunken içmek için içecek, tercihen evde, fakat eğer bir eviniz yoksa ev haline getirdiğiniz otel odasında: işte huzur!
Yazı ve yaşam üzerine Jack Kerouac’tan öneriler>>>
Jack Kerouac “Yolda”yı nereye yazdı?>>>
The Paris Review’dan çeviren: Barış Berhem Acar – edebiyathaber.net (7 Aralık 2012)