1. Şehirde küçük gezintiler yapın, farklı sokaklara, mekânlara, insanlara, akıp gitmekte olana, bir başka deyişle hayata bakın. Müthiş bir malzeme sunacaktır size.
2. Sadece bildiğiniz, yaşadığınız şeyleri değil, bilmediğiniz, tanık olmadığınız durumları, olayları da yazma cesareti gösterin. Böylece düşlemek zorunda kalacaksınız. Bu da yaratıcılığı getirir beraberinde. Sezgilerinize, düşgücünüze güvenin.
3. Her dönemde moda olan konular, ilgi gören temalar vardır. İşte bu tür şeylerin yazılması gerekir diye kendinizi sınırlamadan, sadece sizi heyecanlandıran, kışkırtan, mesele edindiğiniz konuları yazın.
4. Okuduğunuz tüm usta işi yapıtların, anlatma biçimlerine, olay örgüsüne, karakterlerin, dilin nasıl yaratıldığına, epeyce dikkatli, hatta biraz da ders çalışır gibi bakın. Umarım ders sözcüğü sevimsiz gelmemiştir.
5. Eve kapanmadan yaşayın, dış dünyayla ilgilenin, insanlarla birlikte olun. Bunlar bir yazarı besleyen, çoğaltan şeylerdir, ne var ki yazmaya da en az onlar kadar zaman ayırın ve bir esin beklemeksizin oturun yazı masasına.
6. Yazma yolculuğunda süreklilik önemlidir. Hiç değilse çalıştığınız metne her gün birkaç cümle, birkaç satır yahut bir paragraf eklemek… Onunla bağınızı kopartmamalısınız. Kimi zaman da metni tekrar tekrar okuyup tartmak, eklemek, çıkartmak, yol almanıza katkı sağlayacaktır.
7. Başka sanat dallarıyla, sözgelimi müzik, sinema, resim, mimari ile bağınızı güçlendirin. Farklı görme biçimleri, anlatma teknikleri, bir kılavuz misali yazarken işinizi kolaylaştıracaklardır.
8. Bütün bunlara rağmen tıkandınız diyelim, bir nedenle yazamıyorsunuz… Bırakın o zaman. Bir süreliğine ayrı kalmanız gerekiyor demek ki. Keyif alacağınız başka şeylerle uğraşmanızı öneririm. Ne var ki o yarım kalan metinden kolay kolay vazgeçmeyin. Çekmecenizde beklesin bir vakit. Nasılsa yeniden buluşmanın zamanı gelecektir. Siz hazır olduğunuzda.
edebiyathaber.net (28 Ağustos 2014)