Book Expo’nun bu yılki ana başlıklarından biri de “Çeviriler”. İki de alt başlık var: İngilizceye çevrilen kitaplar ve diğer dillere çevrilen kitaplar.
ABD’de çeviriler, satılan kitapların %3’ünü oluşturuyor. Amerikalı okuyucu için çeviri kitap, bir bakıma “Avrupa filmi” izlemek gibi. Bu bir klişe, ama gerçeğe öylesine yapışmış ki yalnızca özel, “entelektüel” bir grup çeviri kitapları okumaya “cesaret” ediyor. Çünkü burada “edebi” edebiyat eseri okumak “zor iş” ve bu aslında dille veya çeviri kalitesiyle de ilgili değil çünkü Yeni Zelanda eserleri İngilizce olsalar da “yabancı” olduklarından çevirilerin kaderini paylaşabiliyorlar. Yani yanılsama, gerçeğin önüne geçiyor.
28 Mayıs’ta bu kapsamda güncel sorunlara değinen uluslararası bir panel vardı. “İngilizceye Çeviride Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar” başlıklı panelin katılımcıları Yale’den Tina Weiner, çeviri bürosu ve telif ajansı 2 Seas’ın sahibi Marleen Seegers, German Book Office’ten Riky Stocs ve Ahmed Al Amri’ydi.
Birleşik Arap Emirlikleri –Sharjah Uluslararası Kitap Fuarının yöneticilerinden Ahmed Al Amri’nin kitapların çevrilmesi için ayrılan devlet ödeneği, karşılaştıkları sorunlar, yabancı dillerde iyi çevirmen ve editörleri bulmanın güçlüğüyle ilgili sözlerini dinlerken Türkiye’yi dinliyormuş gibi hissettim. Sürekli geçiş dili olarak İngilizceyi kullanmak zorunda kaldıklarından, bunun da yapıtı eksilttiğinden dem vurdu Al Amri: “Şahımızın en büyük arzularından biri de Arap klasiklerinin dünyaya tanıtılması ve bu yönde güçlü bir bütçeyle harekete geçildi. Ama, örneğin Tayland’da yayınlanması planlanan bir yapıtı çevirtirken yaşadıklarımız durumu çok güzel özetliyor. Ne tay diline çeviri yapabilecek iyi bir çevirmen bulabildik, ne editör. Yapıt önce İngilizceye çevrildi. Editöre gitti. Sonra düzeltilmiş İngilizce baskı üzerinden Tay diline çevirisi yapıldı.”
Eskiden popüler dili çevirilerin merkezine koymak ve geçiş bölgesi olarak kullanmak olağandı. 18. yüzyılda yapıtlar Fransızcadan çevrilirdi, şimdilerde en kolayı İngilizceyi ara durak olarak kullanıp bir taşla iki kuş vurmak. Ne yazık ki bu gibi durumlarda taşın izi kalıyor. Yapıta kaç kişi dokunmuşsa hepsi bir şeyler bırakıyor geride ve bazen yapıtın çevirileri arasındaki fark iyice açılabiliyor.
Süs olsun diye değilse: Raf ömrü
Bütün katılımcıların ortak sorunu –geçen yıla dek- çevirileri piyasa sürmekti. Bu açıdan şanslıyım sanırım, dijital sonrasına denk geldim ve içinde yer aldığım projelerde Türkçeden İngilizceye çevirilerde dağıtımda dijital çözümlerden yararlandık ve çoğunlukla Amazon sayesinde kitabın okuyucuya ulaşması sorununu çözdük. Panele katılanların deneyimleri de benimkine yakındı; hemen herkes küreselleşen aracı kurumların (Amazon, Kobo, Overdrive vb.) işleri ne kadar kolaylaştırdığından dem vurdu. Böylece artık kitabı çevirtmek sembolik bir eylem olmaktan çıkmış, kitap baskı sayısıyla sınırlı kalmaktan kurtulmuş, aynı anda pek çok ülkede satışa çıkabilmiş ve (neredeyse) sonsuz bir sanal raf ömrüne kavuşmuştu.Üstelik iyi bir sanal medyacınız varsa tanıtım bütçesini de sosyal medya sayesinde eskisinin onda birine çekebiliyordunuz.
Yale Üniversitesi çeviri programının da sorumlularından olan Weiner bir detayı daha hatırlattı: Okuyucuya ulaşan kitapta baştan savma iş zordur. Ona göre kitabın çok sayıda okuyucuyla buluşmasının bir diğer etkisi, çevirilerin kalitesinin yükselmesiydi; çünkü önceden iki üç kişinin sözüne güvenilirken artık her kitap görücüye çıkıyor, yorumlara da doğrudan ulaşılabiliyordu. Unutulmamalı, okuyucular çok zalim olabilir. Bu bağlamda bir gün Amazon’un pek çok yapıtın dünyaya açılmasını sağlayan ve çeviri yapıtların ekonomik değerini arttıran Cross-border projesinden de bahsetmek gerekiyor elbette.
Ama beni asıl düşündüren Seegers’ın sözleriydi: Yayınlanış şekli, yapıtın içeriğini etkiler mi, etkilemeli mi… 29 Mayıs’taki pek çok panelde de bu soruna değinildiğini gördüm. Anladığım kadarıyla “The media is the message” (kullandığınız mecra mesajınızı etkiler) diye özetlenebilecek taze bir bakış açısı gittikçe yaygınlaşıyor. Çok tartışmalı bir konu, ama “pürist” yani edebiyat ahlakının getirdiği kurallara bağlı, aşırı katı bir tutum sergilemek de hayatın gerçekleri karşısında ne kadar işlevsel bilmiyorum. Seegers’ın örneğiyle açıklayacağım: Dostoyevski bu yıla dek Japonya’da çok okunan bir yazar değilmiş. Derken yeni çevirileri yok satmaya başlamış. Bir yayıncılık fenomeni olarak herkesin ilgisini çekmiş bu durum ve e-kitap satışlarının toplam satışların neredeyse %80’ini oluşturduğunu keşfetmişler. Çevirilerin özelliğiyle kısa cümlelerin ve kısa paragraf düzenlemelerinin tercih edilmesiymiş.
Dostoyevski’yi Japon gençlere sevdirmenin sırrı şuymuş: Yayınevi, okuyucuların kitapları en çok telefonlarından okuduklarını tespit edip metni, telefon ekranından rahat okunabilecek şekilde yeniden çevirtmiş. (Yani içerikle olmasa da biçimle oynamışlar ve yukarıda bahsettiğim “pürist” grup için bu, düşünülemez bir şey. Neden- çünkü biçimle oynamak içerikle oynamaktır. Pekala, ama hiç okunmayan bir Dostoyevski mi yoksa bu şekliyle okunan bir Dostoyevski mi? Yanıtı size bırakıyorum.)
İngilizce çevirilerden sorumlu bir editör neleri iyi bilmeli:
-Kitap seçimi: Çevrilecek kitabı neye göre seçiyorsunuz? Kriterleri belirlemeli, hedeflediğiniz pazara uygun olup olmadığını araştırmalısınız. Dünyanın en iyi çevirisi bile olsa, okunmadıktan sonra bir manası yok. Bir dizi kitap yayınlayacaksanız, hangi sırayla çıktıkları bile satışı etkileyecektir.
-Bütçe: Çeviri projesinin bütçesi doğru hesaplanmalı.
-Kitap çevrildi mi iş bitmez: Kitabın düzgün çevrilmesi/ana dili hedef dil olan bir editörün elinden geçmesi/satışa sunulması/tanıtım/satış takibinin yapılması/belli bir süre sonra tümden gelimle projeyi masaya yatırıp hatalar ve aksaklıklar varsa gözden geçirilmeli.
-Ortak çalışılacak kurumları iyi seçmek: Eskiden bir kitabı başka bir ülkede piyasaya sürebilmek için uzun pazarlıklar edilirmiş. Artık zaten küreselleşmiş platformları kullanarak bu işi çözmek kolay. Ama seçenekler bir değil, beş değil. Hedeflediğiniz ülkeye göre karar vermelisiniz. Amazon, ABD için iyi bir seçim olabilecekken Kobo, Mondadori tarafından desteklendiği İtalya’da daha doğru bir alternatif olabilir.
Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (30 Mayıs 2014)
Heyzen Ateş’in fuarla ilgili tüm yazıları için>>>