Kaufmann, “Çanta” adlı kitapla dünyanın yakından tanıdığı bir sosyolog olmanın yanında çılgın bir yazar olduğunu da ispat ediyor. Bunu kitabın başlangıç cümlesinden itibaren hissediyor ve keyifle diğer sayfalara geçiyorsunuz. Başlangıç cümlesine dönersek, aynen şöyle: “Çantaları konuşturacağım, onları konuşturmanın üstesinden geleceğim!”
Sosyolog yazar Kaufmann, her kadının elinde ya da kolunda kişisel ve gizemli bir nesneye dönüşen çantanın derinliklerine dalmış… Kimi zaman okuduğu bloglardan kimi zamansa kadınlarla yaptığı konuşmalardan yola çıkarak, gizlenen gerçeklerle etrafa verilmek istenen görüntünün kesiştiği bu küçük evrenin resmini çekmeyi denemiş. Başlangıçta bir moda aksesuarı olarak tanımlanan bu nesnenin, neden kadının kimliğini tanımlayan ayrıcalıklı bir alan olduğunu araştırmış.
Çantaların ve içindekilerin insanın hayatı ve kendisi hakkında anlattıklarına kulak vermiş, bunu yaparken de sık sık tanıklıklara başvurmuş. Diplerinde saklanan çakıl taşlarından, bir gözde unutulmuş alışveriş listelerine, bisküvi kırıntılarından aile fotoğraflarına, küçüğünden büyüğüne, en değerlisinden en gülüncüne içerdiği tüm çeşitlilikle apayrı bir evren olan çanta, farklı yüzleriyle analiz edilmiş. Gündelik yaşamın önemsiz bir parçası gibi görünen çantalar, bir sosyolog gözüyle köşe bucak didik didik edilmiş.
Kısacası Kauffman bir tabuyu yıkarak kadınların çantasını karıştırmış! İşte bu muhteşem kitaptan tadımlık bir bölüm:
Çantaların savaşı (Bölüm 13 – Sayfa 106)
“Başkalarının bakışlarını yakalamak (kısacık bir an yeter) kendine verilen değeri güçlendirmek için anahtar bir unsur (kimi zaman bakışın hayırlısı değil de fenası yakalanıyor, ama şüpheye düşmezseniz önemi yok). Demek ki çanta psikolojik bir silah sayılabilir. Cazibeyle harekete geçer, özellikle de erkeklerin karşısında. İşte örneğin bir moda blogunun “Seksi el çantası” adlı yazısındaki tavsiyeler: “Söz konusu olan erkeğin, bir flört ya da düpedüz bir yabancı olsun, hiçbir şey kendini baştan çıkarıcı ve arzu uyandırıcı hissetmekten daha hoş değildir. Hepimiz arzuyla bakılmanın, erkeklerin bakışlarına hedef olmanın, onların biz geçerken başlarını çevirmelerinin ya da daha iyisi tökezlemelerinin hayalini kuruyoruz! Evet, peki nasıl bayağılaşmadan baştan çıkarıcıyı oynamalı, nasıl fazla açılıp saçılmadan seksi bir havaya bürünmeli? Basit. Kozlarınızı ileri sürün, aksesuarlarınızla oynayın, kendinizden emin olun ve baştan çıkarma oyununu oynayın. İyi seçilmiş bir el çantası o femme fatale görüntüsünü verebilir. Cilalı ayakkabılarla uyumlu kırmızı çantalara zaafım var ve fazla açık olmayan siyah bir etekle femme fatal’i oynamak için ideal bir bileşim oluşturuyorlar.” Ama sadece erkekler yok. Arkadaşlar, hatta geçen kadınlar, hepsi de önemli ve hiç şüphesiz daha önemli. Nora takdire değer ufak tefek gözlemlerin önemini biliyor. “Çantalarımdan birine iltifat edildiği zaman gizli ve narsistik bir zevk aldığımı itiraf ediyorum.”
Çantayla baştan çıkarmak yeni bir şey değil. Ortaçağda şeritlerle süslü küçük rahibeler hayranlık uyandırırlardı, Rönesans’taysa bele takılan gerçek altın zincirler vardı. “XVIII. yüzyılın sonunda, bir çanta saklamak için yeterince pilesi olmayan, vücuda oturan etekler modaydı. Bu yüzden keseler kullanılırdı, küçük yuvarlak ya da kare, sade veya ponponlarla bezenmiş, tığ ya da örgü işi, elde dokunmuş. Payetler, inciler ve işlemelerle süslenmişlerdi. Bazılarının elde taşımayı sağlayan bir sapları, diğerlerinin kemere iliştirmek için bir çengelleri vardı.” Çanta bir yenilik değildi, tarih boyunca hep var olmuştu, kadınlar olduğu kadar erkekler de kullanmıştı, özellikle içine alet edevat ya da gıda taşınan heybeler ve bozuk para taşınan keseleri. Ondan sonra özellikle kadınsı bir aksesuar ve şıklıkla baştan çıkarma aracı olarak ortaya çıktı. Yıllar geçtikçe daha da güçlendireceği bu son derece önemli konumunu hiç kaybetmeyecekti.
edebiyathaber.net (15 Nisan 2012)