Jehan Barbur, sadece müziği ile değil, edebiyat alanında da şiir kitaplarının yanı sıra söyleşi ve denemeleri ile harika işlere imza atıyor. Daha önce Baba Öyküler kitabını okumuştum. Sadece kitapta yer alan birkaç isim için okumaya başladığım kitabı elimden bırakamamıştım. Tomris Uyar üzerine yazdığı kitabını okumaya başladığımda bu nedenle heyecan içindeydim. Hayal kırıklığına uğratmadı beni; hem Tomris Uyar’dan hem Jehan Barbur’dan hem de bizzat hayatın içinden sözcüklerle tadı doyumsuz bir yolculuğun kitabı Uyumsuza Notlar.
Jehan Barbur, Tomris Uyar’ın Gündökümü – Bir Uyumsuzun Notları isimli günce kitabını okuyor ve çok etkileniyor. Hem kitabın etkisi ile içinden taşanları paylaşmak, hem de Tomris Uyar’a bir saygı duruşu amacıyla Uyumsuza Notlar’ı hazırlıyor. Kitabın kurgusunu çok sevdim. Jehan Barbur, Tomris Uyar’ın yazdıklarından yola çıkıp, kendi hayatı ve kendine dair şeyleri paylaştığı yazılar koymuş kitaba, bu bölümler Jehan Barbur’un İçdökümleri… Her İçdökümü’nün başında Tomris Uyar’ın Gündökümü’nden bir alıntı yer alıyor. İki güzel insanın en içeriden gelen sohbetlerine konuk oluyoruz, okur olarak hayranlık ve saygı dolu bir sessizlikle… Tomris Uyar ile ilgili sadece Gündökümü kitabından değil, gazete ve dergilerdeki söyleşilerinden alıntılara da yer verilmiş kitapta. Bunların yanı sıra Jehan Barbur’un, Tomris Uyar’ın oğlu Hayri Turgut Uyar, yakın dostları Sırma Köksal, Gülsen Fişek, Sinan Fişek, Zeynep Avcı, Ali Arif Ersen ve öğrencisi Zeynep Miraç ile yaptığı söyleşiler yer alıyor. Barbur, bir psikiyatr ile, uyumsuzluk ve sanatçı kavramlarını temel alan bir söyleşiyi de eklemiş kitabın son bölümüne.
Tomris Uyar, bugün bile çağının çok ötesinde diyebileceğimiz bir insan. Yaşamda durduğu yerden, doğrularından, vicdanından, duygularından ödün vermeyen biri. Özgürlüğüne ne kadar düşkün olduğunu onun sözlerinden, hem de onu anlatan dostlarından öğreniyoruz. Elbette yazarlığı ile Türk edebiyatına damgasına vurmuş bir isim. Çevirileri ile de bugün hala ismini anıyoruz. Yaşadığı dönemin edebiyat ve sanat çevresince de sayılan ve sevilen bir karakter ama maalesef ününün en büyük kaynağı Türk şiirinin en büyüklerinden Turgut Uyar, Edip Cansever ve Cemal Süreya’ya olan yakınlığı, onlarla ilişkileri olmuş. Maalesef diyorum, çünkü kitap boyunca hem oğlu hem de dostları onun bu şekilde anılmasını büyük bir haksızlık olarak gördüklerini dile getiriyorlar ve elbette çok haklılar. Kitapta özellikle bu konuda verilen bilgiler çok değerli.
Jehan Barbur, kitap boyunca İçdökümlerinde insan olmanın ve sanatçı olmanın sancılarını büyük bir açıklık ve içtenlikle dile getiriyor. Hem onun hem de Tomris Uyar’ın paylaştığı, yaşadıkları bu topluma, bu coğrafyaya ve bu dünyaya uyumsuzlukları pek çoğumuz için hiç de yabancı değil. Tomris Uyar’ın şu cümleleri mesela:
“Bana kalırsa, ülkemizdeki asi, hırçın, titiz, yalnız, has insanlar, aslında ortamdaki bayağılıktan ötürü ölüyorlar. Önce evlerine, sonra gitgide içlerine kapansalar da, sürülseler de, yakalarını bırakmayan o toplumsal bayağılıktan. İçki, sigara, kalp yetmezliği… Hepsi bahane.”
Hangisi daha cesur bilemiyorum, Tomris Uyar mı, Jehan Barbur mu, ama çok az kişinin bu uyumsuz olma halini bu kadar cesurca yaşayabildiğini ve dile getirebildiğini düşünüyorum. Hem taviz vermedikleri özgürlüklerinin hem de üretimleri ile bu kadar seviliyor olmalarının bedelini bu sancılarla ödüyorlar. Sanatçı ve katıksız insan olmanın bedelini. Sırma Köksal söyleşisinde Tomris Uyar için “İnsanın bedelini ödemeyeceği herhangi bir şeye kalkışmasını kabul edemezdi.” diyor.
Tomris Uyar’ın “Anlamakla yaşamanın eş-anlamlı olmadığını biliyordum; yine de bilmek başkaydı, iliklerinde duymak başka.” alıntısı ile başlayan bir içdökümünde “İçgüdümüzü yitireli çok oldu. Onu arıyoruz belki de…” diyor Jehan Barbur…
Bazı sıfatlar sonradan kazanılamaz. Şair olunabilir mi mesela? Bence olunamaz, şair doğulabilir ancak. Bir de şiir gibi yaşamlar için şair sıfatını almak gerekmez diye düşünüyorum. Şiir zaten yaşamın tam da içinde, yaşamın kendisi, maharet acısıyla tatlısıyla o şiiri yaşayabilmek değil mi? İşte Tomris Uyar ve çevresi o şiirin içinde yaşamlar sürmüşler. Barbur sayesinde, biz de bu yaşamların şiirini okuyoruz biraz da Uyumsuza Notlar’da. Dostlukları da şiir gibi, insan gıpta ediyor. Tomris Uyar, Edip Cansever’e dair şöyle diyor: “Bitmeyen tek aşkın, gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana. (…) Tek ihaneti ölmesiydi.”
Yaşamı nasıl şiire dönüştürdüklerini Tomris Uyar’ın “Hayat benim için sevdiklerim anlamına geliyor.” cümlesi özetlemiyor mu?
Onlara dair öğrendiğimiz bazı gerçekler ise insanın içini burkuyor. Hayri Turgut Uyar, annesinin de babasının da yaşarken bu kadar popüler olmadıklarını, dört kardeşten biri olarak, bugün babasının kitaplarından kazandığı paranın, babasının yaşarken kazandığı paradan ciddi bir farkla fazla olduğunu söylüyor.
Kitapta Tomris Uyar’ın beni en çok etkileyen cümlelerinden biri şu oldu. Hastanede, öleceğini biliyor ve bir dostuna diyor ki: “Üzülme, iyi bir hayat yaşadım ben, istediğim gibi bir hayattı.”
Tomris Uyar’ın, kedisi Gülüver ile olan fotoğraflarına bakıyorum. Ona dair ne okuduysam hepsi bu fotoğraflardan bana bakıyor…
Teşekkürler Jehan Barbur…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (11 Mayıs 2020)