İçimizdeki en sürrealist oydu. Andre Breton
Joan Miro için kıymetlidir durağanlık. Bir şişe, bir bardak veya sahilde terk edilmiş büyük bir taş, Miro’nun bilincinde hareket kazanır. Nesneler durağanlığın büyüsü ile hareketlenir ve Miro’nun tuvaline düşerek yıldızları, kadını ve kuşları çağırırlar. Harekete yeniden bakan bu gözün arkasında Akdeniz’den esen rüzgârın sesi ve düşsel yalnızlıkların kendine özgü çağrısını duyarsınız. Joan Miro bize gizli ve yeni bir dilin kapısından gerçeküstü masallar anlatır.
“Etrafta amaçsızca dolaşan insanlar beni çakıl taşının durağanlığından daha az etkiler.”
Miro bir masal merdiveninden sizi kuşlarıyla birlikte uçmaya ikna eder. Kuşlar bilincin sınırlarından kaçacak ve sizi başka bir ‘gerçekliğe’ kavuşturacaktır. Bu şiirsel ve gerçeküstü dünya kaçmaya çalıştığımız gerçekliğin ötesinde masum ve kuralsızdır.
“Kuşlar göğe doğru uçarken bizi yerden alıp daha yükseklere, hiç dünyevi olmayan rüyalara ve hayaller dünyasına doğru kaldırıp götürürler.”
Özgürlüğün kuşları yıldızlara konmak çabasıyla uçarlar ve bu çaba tüm evreni temsil eden ‘leitmotiv’ bir tema olarak kadın üzerinden gelişir. Kadınlar, kuşların ve yıldızların dünyasında birer tanrıçadırlar. Hatta bu çok kuşlu ve yıldızlı dünyanın kadınlar için yaratıldığını dahi düşündürür size Miro.
“Benim kadın dediğim, bir canlı olarak kadın değildir, evrenin kendisidir.”
Miro’nun ilhamı bilinç altında durmadan yanan bir ateştir. Yıldızlı bir evrenin kadınlar ve kuşlarla örülü hayal dünyasıdır bu ateşi körükleyen. Israrla boşluğa yönelir. Gerçeklik algısını paramparça eden eserleri cinselliğin korkularla örülü dünyasında gizli bir dil kurar. Bu gizli dil bizi taptaze bir çocukluğa götürür. Sembollerin kurduğu naif bir yeni dünya belirir. Neşeli desenlerin ve ateşli renklerin de eksik olmadığı bir dünyadır bu. Tuvalden duvara, seramikten taşbaskıya, halıdan ahşaba kadar her nesnenin üzerine resmini yapar. Her türlü nesne imkânsız bir birlikteliğin denemesidir. Bu birlikteliğe şiirler, kolajlar, objeler de eşlik eder.
“Kelimelerin şiirleri, notaların müziği şekillendirmesi gibi ben de renklerle resmi şekillendiriyorum.”
Miro’nun gerçeküstü ve şiirsel dili tuvalin parçalandığı, fırçanın reddedildiği şehvetli bir yolculuktur. Sembollerle örülü bir bilinç altı yolculuğudur bu. Solgun ışıklar altında lekelerle dans eden çizgileri izlersiniz. Yitip gitme tedirginliğini kurgulayan bu minimalist çizgilere yansır Miro’nun düşü. Derin bir maviliğin ortasında sessizce bekleyen insan figürü yanıbaşında çizgilerle beliren kuşlar ve Miro’nun yıldızı saf ve soyut bir dünyanın izleğidir.
“İçimde derin bir kaçma arzusu vardı. Umutsuzca kendime kapandım, gece, müzik ve yıldızlar resmimde rollerini üstlendiler.”
Miro’nun bir düşün içinden başka bir bir düşe gönderdiği nesneler, zihnin kum havuzlarında yarattığı çocukluk, tutkulu bir temizliğe kavuşmak isteyen melankolik dil pencerelerin dışında durmak bilmeyen kuş sesleri yeni ve soyut bir ‘bedeni’ var eder. Bu yeni beden, kuşu da kadını da yeni bir kimliğin sınırsızlığında resmedecektir. Bölünerek çoğalan hücrelerin asimetrik bir bütünlüğe kavuşması ile sağlanır bu sınırsızlık. Tek renk arka planların, noktasal hareketlerin ve yumuşak geçişlerin olduğu bir bütünlükdür bu. Horizontal çizgiler ve oval formlar da sıkça yer alır. Gerçek mekanın uzayın sonsuzluğu ile yer değiştirdiğini gösteren bu resimler, çok kuşlu ve çok yıldızlı bir ikonografik arka planda zamanı, hayatı, çocukluğu ve şiddeti sorgular.
“Benim için obje her zaman canlıdır. Bir sigara, bir kibrit kutusu bazı insanlardan çok daha keskin bir şekilde gizli bir yaşam içerir.Bir ağacı görüyorum ve nefes alan bir şeymiş görmüş gibi oluyorum”
Miro’nun göğü ve düşlerinin rengi Akdeniz’in derin maviliğidir. Bu maviliğe yaslanan kırlarda onurlu bir Katalan olarak yaşamayı tercih eder. Ülkesinin Franco zulmü altında kaldığı yıllarda, Aidez L’Espagne (İspanya’ya yardım edin.) isimli çalışmasıyla Katalan bir ırgatın sıkılmış yumruğunu faşizme karşı bir başkaldırı olarak simgeler. Franco diktatörlüğüne karşı sahnenlenen bir oyun için de “Merma” adlı grotesk kuklalar tasarlar.
“Bu sadece bir politik bir harekete karşı bir tepki değil, bu diktatörlüğün temsil ettiği, bize dayattığı her şeye karşı ve ben bu dayatmalara tahammül edemem.”
Miro’nun tarihe konumlanışı modern sanatın siyasete karşı aldığı tavırdır. Bu tavır politik pratiğin etik değerlerini sanatçı duyarlılığı ile birleştirir. Bilincinin kapılarında defalarca yankılanan ülkesinin acısına kayıtsız kalamadığı gibi bu tavrı eserlerine de yansıtır. 68 Mayıs’ı ve idam edilen Katalan anarşist Salvador Puig Antich için yarattığı resimler de bu tavrın sonucudur.
“Resim ilk mağara resmi yapan insanlardan sonra bir şekilde yozlaştı. Ta ki bana kadar. Ben o resmi yozlaşmadan kurtardım”
Palma de Mallorca’dan gelen bu gerçeküstü ve şiirsel sese kulak verin. Hayret edebildiğinize inanın. Çocukluğunuz içinizde keşfedilmeyi bekleyen yeni bir ‘ben’ olarak karşınıza çıkacaktır.
Miro’nun sonsuzluğu kuşların, yıldızların ve kadınların sonsuzluğudur.
Sonsuzluğa inanın.
“Geleneklerden arınmış, şen şakrak ressam. Mutluluğun kışkırtıcı çarkının üstünde avuntular ve kıvılcımlar ekicisidir o. Yasın kıvrımlarında Osiris’i diriltecek güzellikleri vardır. Çok zaman olmuştur göğün mekaniği bu usta cambaza yeşil dallarını, dolambacını ve hilelerini göstereli. 12 Nisan 1961 geldiğinde (uzaydaki ilk insan), Miró çoktan geçmiştir o yoldan. Bir meteordan daha iyisini yapmak çok da bir şey değildir, insan alev alev yanmadığında. Miró tutuşur, koşar, bize verir alevini ve yeniden tutuşur.” (Rene Char)
“20. Yüzyıl’ın tüm biçimci avangardlarının karşısında bize mutlak bir özgürlük dersi vermiştir ve bu da onu geçtiğimiz yüzyılın en olağan dışı sanatçı şairlerinden biri yapar” (Agnes de la Beaumelle)
Okuma önerisi: Düşlerimin Rengi Bu / Joan Miro / YKY /Aralık 2013
Sürrealist Manifestolar /Andre Breton /Altıkırkbeş Basın Yayın /2010
Dada Manfiestoları ve Seçme Şiirler / Tristan Tzara / Don Kişot
Sergi bilgisi: “Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” adlı sergi, 23 Eylül 2014 – 1 Şubat 2015 tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde ziyaret edilebiliyor.
* İtalik yazılar (kaynak belirtilenler hariç) Joan Miro’ya aittir.
Uğur Okman – edebiyathaber.net (3 Kasım 2014)