Bazı yönetmenler için “Bir filmini izlediysen tüm filmlerini tanırsın” denir. Bunu klasik müziğe uyarladığımızda da bir kere Bach dinleyen, sonrasında da bestecinin tüm eserlerini tanıyabilir denmektedir.
Herkesin icra ettiği sanatındaki imza böyle bir şeydir; Van Gogh’un fırça darbelerinden tablolarını, Bernini’nin inanılmaz kumaş kıvrımlarından heykellerini, neredeyse bir paragraf süren ve bir o kadar da edebi olan uzun cümlelerinden Jose Saramago’nun romanlarını ve kullandığı kilise orgu ve flütleriyle de Bach’ın müziğini tanımak, biraz dikkatli bir dinleyici için çok da zor olmasa gerek.
1685-1750 yılları arasında yaşamış Bach, sülalesinin en çalışkan; en yetenekli; en yaratıcı ve en üretken üyesidir. Şöyle ki 65 yıllık ömrüne 300’den fazla beste ve toplam iki eşinden 20 çocuk sığdırabilmiştir. Hatta “Benim kadar çalışan herkes benim yaptıklarımı yapabilir” diyecek kadar da mütevazı birisidir Johann Sebastian Bach. Barok dönemin en önemli bestecilerinden olan Vivaldi’nin de öğrencisidir, bu müthiş üretken deha. 1750’deki ölümüyle de klasik müzikte barok dönem sona ermiştir.
Bach’ı diğer tüm bestecilerden ayıran en önemli fark, eserlerinin hemen hemen tüm müzik aletleriyle aynı kalitede çalınabilir olmasıdır. Örnek olarak Chopin’i sadece piyano ile çalabilirsiniz, diğer müzik aletleriyle yorumladığınızda aynı kaliteyi elde edilemez.
Eski Alman müzik literatürüne göre bazı eserlerini “Bach” olarak imzaladığı bilinir (B: si bemol, A: la, C: do, H: si). Tanrı’ya inancı sarsılmaz bir şekilde büyük olan Bach’ın tüm eserlerinde dindar kişiliğinin izleri görülür.
“Bach” kelimesi Almanca ırmak anlamına geldiği için batının müzikal bilincini kollarıyla besleyen bir kaynak olarak bakılmıştır kendisine.
Günümüzde “popüler müzik” dinleyicisi “klasik müzik”i sıkıcı bulup pek sevmese de, aslında bütün müzik türlerinin kökeninin klasik müzik olduğunu bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Kabaca Barok müziğin lokomotifleri Bach, Vivaldi olmasaydı bugün popüler kültürün temsilcileri Beyonce, Rihanna olmayacaklardı. Klasik müzik her kulağa hitap etmeyebilir, ama bunu reddetmek, yediğimiz ekmeğin buğdaydan yapıldığını reddetmek gibidir açıkçası. Buna rağmen de günümüzde farklı türlerdeki birçok müzik icracısı da Bach’tan esinlenmişlerdir, buna en iyi örnek de heavy metal gitaristi Edward Van Halen’dır.
Yedinci sanat olarak kabul edilen sinemada da klasik müzikten birçok örnek sayılabilir. Bach’ın en tanınmış eseri olan “Toccata ve Füg”, Re Minör (BMW565) eseri de bir çok korku filminde yer aldığı gibi Walt Disney’in filmi Fantasia’ya esin kaynağı olup bu filmde Şef Stokowski tarafından orkestra için düzenlenip yer almıştır. Toccata kelime anlamı olarak İtalyanca dokunma, elleme anlamına gelir müzikal açıdan da bir sonat biçimidir. Füg ise eski Yunancada kaçış demek olup müzikal anlamda ise iki ya da ikiden fazla konuya dayalı müzikal kompozisyondur.
Bach’ın bu eseri gençlik çağında, belki 1703-7 yılları arasında Arstadt’a orgcu olarak atandığı zaman yazdığı sanılmaktadır. Parçanın başında da zaten Bach’ın gençliğinin verdiği heyecan, macera duygusu ve “delikanlılığı” anlaşılmaktadır. Besteci daha sonra bu eserini öğrenim amaçlı olarak kullanmamaya özen göstermiştir. Eserin ünlü girişi, bir anda orgda yapılabilecek her türlü beceriyi sergileme heyecanının sonucu gibidir. Bu parçada da teknik becerinin sergilenmesi her şeyin üstünde tutulmuştur. Diğer besteleri kadar kusursuz olmasa da bestecinin en çok tanınan, günümüzde en çok kullanılan ve remixi en çok yapılan bestelerinin başında olup ilk notalarında bile insana “Aa bunu biliyorum, demek Bach’ın bestesiymiş” dedirten nadir parçalardandır.
Kusursuz Alman disiplininin müzikal kompozisyon kuralları içinde en teknik besteler icra etmiş bestecisi olan Bach sülalesinin en üretkeni ve en yeteneklisi Johann Sebastian, şu an dinlediğimiz ve hayranı olduğumuz her müzik türünde belki dolaylı da olsa katkısı olduğunu unutmamamız gerektiğini hatırlatıp, bahsi geçen en tanınmış eserini herhangi bir sinema filminde değil, salt müzik olarak dinlemenin keyfine birlikte varalım. İyi dinletiler.
Uğur Ersöz – edebiyathaber.net (27 Kasım 2013)