“Yazarlar tabi ki en çok birinci tekil şahsı kullanırken kendilerini rahat hissederler.”
Wıllıam Zınsser
“Bence yazdıklarınıza göre düşünüyorsunuz, tersi değil.”
Louis Aragon
“Çağdaş kültürdeki edebiyat imgesi despotça yazarın kişiliğine, yaşamöyküsüne, beğenilerine ve tutkularına odaklanmıştır.”
Roland Barthes, Yazarın Ölümü
Bazı yazarlar “yazar” kavramı üzerinde düşünmüşler, düşündüklerini yazmışlar hatta bu fikirleriyle etkili de olmuşlardır. Bunlardan biri de önemli bir edebiyat eleştirmeni ve teorisyeni olarak tanınan Joseph Hillis Miller’dır (5 Mart 1928 – 7 Şubat 2021). Miller, edebiyat eleştirisi pratiği ve teorisi, öğretme ve okuma etiği ve sorumlulukları, modern dünyada edebiyatın rolü gibi çok geniş konuların yanında “yazar” konusuna da dikkat çeken değerli düşünceleriyle katkılarda bulunmuştur.
Joseph Hillis Miller, yazarlık ve yazma eylemi üzerine derinlemesine düşünen ve bu konuları eleştirel bir bakış açısıyla irdeleyen bir edebiyat eleştirmenidir. Miller’a göre yazarın rolü ve yazma süreci, edebi eserin otoritesi ve okuyucu ile kurulan ilişki açısından büyük önem taşır. Edebiyatın temel öğelerini ve yazarın metne katkılarını anlamakta yardımcı olacak ipuçları verdiği “Edebiyatın Otoritesi” (Türkçesi: O. Tuncay. Ketebe Y. 2021) adındaki kitabında, yazarın ve yazma sürecinin önemini ve gücünü sorgular.
Miller, yazar kavramına sadece yazılı veya sözlü olarak eserler üreten yaratıcı ve özgün bir anlatım tarzı olan kişi olarak bakmaz. Ona göre yazar, aynı zamanda bir otorite figürü olarak, toplumsal gerçeklikleri ve hüküm süren ideolojileri yansıtan veya şekillendiren bir rol oynar. Yazar, kelimeler aracılığıyla yeni dünyalar yaratır ve bu dünyalar okuyucu tarafından keşfedilmeyi bekler. Yazma sürecinde, yazarın kullandığı dil ve anlatım tarzı, okuyucunun eseri nasıl algılayacağını ve yorumlayacağını doğrudan etkiler.
Miller, yazma sürecini yaratıcı bir eylem olarak değerlendirir. Yazar, kelimeleri kullanarak bağımsız bir gerçeklik yaratır. Bu gerçeklik, yazarın hayal gücü ve yaratıcı becerileriyle şekillenir. Yazma süreci, yazarın iç dünyasının ve deneyimlerinin bir yansımasıdır. Yazar, yaşadığı duyguları, düşünceleri ve gözlemleri kelimeler aracılığıyla dışa vurur. Bu süreçte yazarın amacı, okuyucunun esere duygusal ve zihinsel olarak bağlanmasını sağlamaktır. Yazar, kelimeleri ustaca kullanarak okuyucuda belirli duygular ve düşünceler uyandırmayı hedefler. Dilin estetik ve retorik kullanımı, eserin etkisini ve kalıcılığını artırır.
Yazar ve okuyucu arasında kurulan dinamik ilişki, yazma sürecinin önemli bir parçasıdır. Miller, yazarın eserini yazarken okuyucunun tepkilerini ve beklentilerini dikkate aldığını, okuyucunun ise eseri kendi deneyimleri ve bilgileri ışığında yeniden yorumladığını belirtir. Bu süreçte, her okuyucu esere farklı bir anlam yükler ve yazar ile okuyucu arasında sürekli bir etkileşim gerçekleşir.
Miller, yazma konusunda Henry James’in düşüncelerine katılır. Bir edebi eser, yazarının eserini “öykünün cevherini” garip ve maddi olmayan bir maddiyete (kelimelere) dönüştürmek için hissettiği karşı konulamaz bir sorumluluk nedeniyle yazdığını ifade eder. Yazarın temel sorumluluğunun betimsellik olduğunu, gerçeği söylemek olduğunu ancak bunun edimsel etkileri de olduğunu hatırlatır. Yani yazarın okurlarında erdem veya fesatlığa neden olabileceğini, onları yaratacağını veya aşılayacağını vurgular.
Miller, yazarlığın toplumsal bir işlevi olduğunu ve yazarın toplumsal gerçeklikleri yansıtarak veya eleştirerek okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirdiğini vurgular. Edebi eserler, toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde önemli bir rol oynar ve yazarın sorumluluğu, okuyucunun bu süreçlere katılımını sağlamaktır.
Miller, dilin estetik ve retorik kullanımının eserin etkisini ve kalıcılığını artırdığını savunur. Yazarın kelimeleri ustaca kullanarak okuyucuda belirli duygular ve düşünceler uyandırması, eserin başarısında kritik bir rol oynar. Dilin bu şekilde kullanılması, yazarın otoritesini pekiştirir ve okuyucunun esere olan bağlılığını güçlendirir.
Yazarın sorumluluğu, onun yazdıklarından sorumlu tutulması gerektiği anlayışından da kaynaklanır. Yazarlara ait biyografilerin güvenilir olması, yazarı tanımak ve anlamak için önemlidir. Miller, söyleşi ve biyografinin yazarın daha iyi anlaşılmasında önemli olduğunu vurgular. Nitekim kendi eserlerinin Çinceye çevrilmesine rağmen, Çin’deki okuyucularının kendisiyle yapılan söyleşileri okumayı tercih ettiklerini belirtir.
Joseph Hillis Miller’in yazarlık ve yazma konusundaki görüşleri, yazarın ve yazma sürecinin edebi eserlerin otoritesinde ve okuyucu ile kurulan ilişkide merkezi bir rol oynadığını ortaya koyar. Miller’a göre yazar, kelimelerle yeni dünyalar yaratır ve bu dünyalar aracılığıyla okuyucuya belirli deneyimler sunar. Yazma süreci, yazarın iç dünyasının ve yaratıcı becerilerinin bir yansımasıdır. Bu süreçte yazar ve okuyucu arasında dinamik bir ilişki kurulur ve dilin ustaca kullanımıyla eserin etkisi ve kalıcılığı artırılır.
edebiyathaber.net (1 Ağustos 2024)