İlk romanı Kartallar ve Melekler ile okuyucusunu 20 dilde öfkeye gark eden Juli Zeh, trajik ve çaresiz bir aşk hikâyesini anlatırken bizi, hepimizin akıllarına kazınan Bosna’daki dramın, savaşın ve soykırımın da arka sokaklarında dehşetle gezdirdi.
Avrupa hakları ve insan hakları eğitimi alan Juli Zeh, “Avrupa’nın büyük bir bölümünün savaş yüzünden mahvolduğunun farkında mısın? Sağ kalanlara ihanet edildi, aşağılandılar ve unutuldular” derken kahramanları kadar kendisinin de savaşla, hukuksuzlukla bir meselesi olduğunun altını çizmişti.
Metis Yayınları, Saraybosna kuşatmasının üzerinden 21 yıl geçmişken Juli Zeh’in mavi kelebeğin izinden gidip savaşın izlerini sürdüğü Bosna anılarını Sevinç Altınçekiç’in çevirisiyle yayımladı.
Adından mucip olacak ki Sessizliğin Gürültüsü, Allen Baron’un aynı adı taşıyan ilk sinema filmini hatırlattı. Filmdeki kiralık katil, keskin nişancılar olup Saraybosna’nın etrafını sarmışken iç sesimi bastıran yazarın sesi, filmin en belirgin özelliği olan dış ses oldu. En acı savaş ağıtlarını fısıldadı kulağıma.
Sessizliğin Gürültüsü: Bosna’ya Yolculuk, yazarın savaşın ardından Saraybosna’nın haritadan silinip silinmediğini görmek için köpeği ve sırt çantasıyla çıktığı yolculuk anılarından oluşuyor. Kelimelerin yerinin yol olduğu, bir erimlik menzilini dahi bilmeden çıktığı yolculuğa heyecanla ve mizahla başlayan yazar, hepimizin seyirci kaldığı dramın yıllar sonrasında utancımızı saklandığı yerden çıkarıyor. Kendisi de bu utancın içinde kaybolmaya ve sorgulamaya başlıyor. Dahili bile olmadığı bir savaşın mağdurlarına uzatamadığı elinin vicdan azabına mahkum oluyor. Anılarıysa gittikçe bulanıklaşıyor.
Brecht, Saraybosna’daki katliamı görüp savaşı isteyenlerin aklandığına şahit olsaydı savaşı isteyenin en önce vurulduğunu söyleyemeyecekti belki, ama Juli Zeh, Sessizliğin Gürültüsü’nde “tarihin hurufat kutusu”ndan çıkarttığı anılarıyla yıllar sonra bile savaşın kıyımını ve hasarlarını hatırda kılıyor.
Bircan Polat – edebiyathaber.net (2 Nisan 2013)