Cep telefonu aslen bir izleme cihazıdır,
ara sıra görüşme yapmanıza da izin verir. (Julian Assange)
İnternetin temelleri 1960’lı yıllarda atılmış olmasına rağmen, bugün kullandığımız anlamda internet şebekelerinin kuruluşu ve internet kullanımının yaygınlaşması 1990’lı yılları bulur.
Yani “internet” dediğimizde yaygın kullanıma açılması yirmi yılı biraz aşan bir teknolojik kavramı kast ediyoruz.
Günlük yaşayışımıza etkileri açısından baktığımızdaysa çok daha köklü bir değişimin ortaya çıkmasını sağlayan bir kavramdır internet.
Bugün insanlarla tanışmadan tutun da alışverişe kadar yüzlerce farklı amaç için internete bağlanıyoruz. Bu yönüyle internet “gerçek” yaşama alternatif bir “sanal” yaşam oluşturma aşamasına çok yaklaştı.
Ancak interneti bu yönüyle düşündüğümüzde, gerçek yaşama alternatif bir yerde durması, bize sunduklarının da gerçek yaşama alternatif olduğu anlamına gelmiyor. Aslında internetin bize sunduğu tüm hazlar ve tehditler en az sokakta karşılaştıklarımız kadar gerçek.
Nitekim yakın zamana kadar birçok kullanıcı, internetin dışındaki “gerçek” yaşamı ifade etmek için “IRL” (In Real Life) kavramını kullanırken bugün “sanal ortam” kullanıcılarının çoğu, internetin de “gerçek” bir mecra olduğunu vurgulamak için, “AFK” (Away From Keyboard) kavramını kullanmaya başladı bile.
İnternet bugün, sonsuz ve sınırsız bilgiye ulaşılabilecek kaynakların en önemlilerinden biri. Bu yönüyle yaşamı oldukça kolaylaştırdığı muhakkak. Fakat internetin bize sunduğu sonsuz ve sınırsız bilgiye ulaşmanın bedeli bugün için en iyi ihtimalle özel yaşamımızdan (çoğunlukla gönüllü olarak) feragat etmemizi gerektiriyor.
Bugün tamamen gönüllü olarak fotoğraflarımızı, beğendiklerimizi, isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı ve binlercesini sosyal platformlarda hiç düşünmeden sergiliyoruz ve bu bilgilerin yalnızca bizim seçtiğimiz insanlar tarafından görüleceğini varsayıyoruz.
Ancak işler tam olarak böyle yürümüyor. Kullandığımız her sosyal ortam ve arama motoru, kendisiyle paylaştığımız verileri, biz onları silsek bile, bir yerlerde saklamaya ve kendi çıkarları doğrultusunda üçüncü şahıslarla paylaşmaya devam ediyor.
Bu üçüncü şahıslar, iyi ihtimalle şirketler olurken, kötü ihtimalle de (Orwell’ın tabirini kullanırsak) “Big Brother” oluyor.
Arap Baharı’nın kıvılcımlarının Facebook’ta atıldığını biliyoruz, fakat eylemler devam ettikçe “Facebook ya da Twitter kullanmayın” ifadelerini içeren bildirilerin dağıtılmaya başlandığını pek bilmiyoruz.
Geçtiğimiz günlerde tam da yukarıda yürütmeye çalıştığım mantığın paralelinde fikirlerin yer aldığı bir kitap yayımlandı: Şifrepunk.
Şifrepunk, Wikileaks’in fikir babası ve kurucusu Julian Assange ile her biri farklı alanlarda çalışan internet aktivistleri, Jacob Appelbaum, Andy Müller-Maguhn ve Jeremie Zimmermann’ın “Özgürlük ve İnternetin Geleceği” üzerine yaptıkları bir tartışmanın yazıya dökülmesiyle oluşturulmuş bir kitap.
Kitabın geliriyle, oldukça zor günler geçiren Julian Assange’ın yaşamsal giderlerinin karşılanması amaçlanıyor.
Şifrepunk, “Düşmanla ilk karşılaşma dünyaya dair bütün tahayyüllerinizi yerle bir eder. Biz düşmanla tanıştık.” cümleleriyle başlıyor ve dipnotlarla beraber yaklaşık 170 sayfa boyunca da bireysel ve toplumsal mahremiyetten her türlü özgürlüğün varlığına ve kısıtlanmasına dair uzun tartışmaları içeriyor.
Tartışma boyunca her türlü arama motorunun ve sosyal platformların, kullanıcıların rızalarıyla, kullanıcılarına ait verileri nasıl depoladıkları ve devletin istemesi halinde bunların paylaşımına nasıl razı oldukları uzun uzun tartışılıyor.
Hal böyleyken, tartışmanın tarafları, öncelikle insanları, kendilerine ait özel bilgileri paylaşmamaya ikna etmeye çalışıyorlar. Bunun başarıldığı noktadaysa, devletlerin bireyleri takiplerine yönelik bir mücadelenin önem kazanacağını savunuyorlar.
Bu noktada da önerilen kavram ise, “şifrepunk”.
Şifrepunk: Toplumsal ve siyasal değişimin araçları olarak şifreyazım (kriptografi) ve benzer yöntemler kullanmayı savunan kişidir.
Tartışmaya katılan tarafların düşüncelerine göre, bugün kullanımları oldukça basitleşmiş olan ücretsiz şifreyazım programları sayesinde internet üstündeki mahremiyetimizi korumak mümkün. Burada, devletlerin, cinsel suçları engellemek ya da telif haklarının korunması gibi gerekçelerle internette ihtiyaç duyulan mahremiyete karşı olduğu da özellikle vurgulanıyor. Ancak tartışmacılar bu noktada, devletlerin asıl dertlerinin, suçla mücadele olmadığının da altını çiziyorlar.
Toparlayacak olursam, Şifrepunk, birçoğumuzun saatlerini geçirdiği, özel hayatıyla ilgili neredeyse tüm bilgileri paylaştığı ve arka planında olan bitenleri pek de düşünmediği bir platform olan internetin bugünü ve geleceği üstüne sıradışı görüşler barındıran, önemli bir kitap.
NOT: Kitapta yürütülen tartışmaları tamamlaması açısından aşağıda sıraladığım film, belgesel ve programları da izlemenizi öneririm. (Listedekilerden Underground: The Julian Assange Story dışındakiler hak sahipleri tarafından internette serbest dolaşıma sunulmuş durumdadır.)
1. Underground: The Julian Assange Story: 2012 tarihli film, Assange’ın Sulette Dreyfus ile birlikte yazdıkları ve henüz dilimize çevrilmeyen Underground isimli kitaplarından uyarlanmıştır.
2. RED!: BSM-Bağımsız Sinema Merkezi, tarafından hazırlanan belgesel Türkiyeli hacker grubu RedHack’i ve eylemlerini anlatıyor.
3. TPB AFK: The Pirate Bay Away from Keyboard: Simon Klose tarafından çekilen belgeselde Dünyanın en büyük bilgi paylaşım platformu olan The Pirate Bay’ın kurucularının hukuk mücadelesi anlatılıyor.
4. World Tomorrow: Assange’ın toplam 12 bölüm süren televizyon programı. Programa Zizek’ten Chomsky’ye kadar birçok önemli muhalif konuk oldu ve düşüncelerini paylaştı.
Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (20 Mart 2013)