1946 doğumlu Julian Barnes, İngiliz edebiyatının büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Yazmaya Oxford’daki Magdalen Kolej eğitimini bitirdikten sonra Oxford sözlük düzenleyicisi olarak başladı. Edebiyat ve sinema eleştirmenlikleri yaptı. 2011’de Man Booker, 1988’de Amerikan Edebiyat Sanat Akademisi ödüllerini aldı.
Üniversite çağlarında ders aldığımız öğretmenlerimizden bazıları, olaylar ve durumlar karşısındaki düşünce ve tutumlarıyla bizi etkiler. Onlar sadece derslerinin anlatıcısı değil, olaylara nasıl bakılabileceğini, soru sormayı, yordamayı da öğretir.
Julian Barnes’ın karakteri Elizabeth Finch (E.F.) de böyle bir akademisyen. Kültür ve Uygarlık dersi veren, saygı duyulan, hayret ettiren, derslerinde eski Yunan Felsefe okullarındaki diyaloga dayalı eğitimi önemseyen bir akademisyen. Öğrencileri, otuzlu ve kırklı yaşlar arasındadır ve E.F., onlara özel dünyasından hiç bahsetmez. Derslerini; notlarına bakmadan, öncesinde zihinsel hazırlığı yapılmış şekilde aktarır. Anlatımı, ses tonu, diksiyonu, sigara içme şekli, vintage sayılabilecek kıyafet stili, öğrencilerinin kafasındaki E. F. imgesini yaratır. Tanınırlığı çok değildir; Google’da adı çıkmaz örneğin. Londra’da 1890-1910’larda yaşayan kadın anarşistleri anlattığı ve din-aile hakkında iki kitabı vardır. Batı Londra’da yalnız yaşayan, zeki, kişisel ilgileri etrafında derslerini belirleyen Ortaçağ ve kadın düşüncesi üzerine kafa yormuş bir entelektüeldir. Stoacı felsefeden çok etkilenmiş, acılara katlanan, yardım istemeyen bir karakterdir.
Derslerinde the Golden Legenddan Ortaçağ’a ait, Azize Ursula’nın On bir bin bakirenin şehitlik efsanesinden, Epiktetos’un, Stoacıların felsefesinden, Etrüsklerden, Roma Kilisesinden, Viktorya dönemi İngiltere’sinden bahseder.
Barnes’ın çalışmalarında görülen üç kısımlı yapı burada da mevcut. İlk kısımda, başat karakter Elizabeth Finch’i öğrencileriyle hakkında konuştukları tarih ve felsefeye bakışın nasıl olması gerektiğini, kimi tarihi olayları ve kişilerin kurgusal olmayan biçimde aktarılışını görürüz. İkinci bölümde; yıllar içinde öğrencilerinden ve akademiden uzak geçirdiği hayatı ve artık orta yaşa gelen öğrencilerinin hayatlarını öğreniriz. Son kısımda E. F.’nin ölümünün ardından onun ailesiyle irtibata geçen Neil’i ve onu Finch’e hissettiği duyguların izini, arayışını, aynı zamanda bitirmeye çalıştığı proje konusu olan Romalı Pagan Julian’ın kurgusal olmayan tarihsel anlatımını buluruz.
Kitapta olayların taşıyıcısı olan Neil; boşanmış, çocuklarının gözünde bitmeyen projelerin adamıdır. Üniversite sonrası yetişkinler için verilen eğitim sırasında dersini aldığı ve hayranı olduğu E. F.’nin hayatını anlatarak başlar. Kendi hayatının onun düşüncelerinden nasıl etkilendiğini ve başkalaşan, bir yaşam boyu süren arkadaşlık ilişkilerini; yılda iki üç kez batı Londra’da bir İtalyan restoranında öğle yemeği buluşmalarını aşmayan, adı konulmayan, aşk sayılabilecek ama o tanıma tam da uymayan iki insanın fiziki ve düşünsel dünyalarındaki bulunuşları kitabın ana bölümünün konusunu oluşturur. Finch’in ölümü sonrasında E. F. tüm çalışmalarını ve kütüphanesini Neil’e bırakır, kardeşi de günlüğünü verir. O’nu daha yakından tanıyacak bilgiler arar ve tamamlamadığı bitirme projesini yazmaya karar verir. Finch’i tanıyan arkadaşlarına Anna, Linda ve Geoff‘a da sorarak onunla ilgili başka bilgileri araştırır. Neil, güncedeki ipuçlarından hareketle, Finch’e hissettiklerinin, Finch’in duygu dünyasındaki yerini notlarda ve defterlerde arar. Yarım kalan tarihsel karakterle ilgili makale çalışmasını tamamlaması ve Finch’e hatıra yazısı yazıp yazmama serüveni kitabın son bölümünü oluşturur.
“O; önceki çağların gerçeklikleriyle uğraşırdı entelektüel tarihin doğrusal olmadığını söylerdi”.
Bu E. F.’yi tanımlayan bir cümle. Barnes yarattığı Finch karakteriyle tarihsel olaylara nasıl bakılabileceğini aktarıyor aslında. Tarih anlatılarının nasıl yorumlanabileceğini, kollektif belleğin tarih diye nitelendiğini; tarihte olan şeyler kadar olmayanın da akılda tutulması gerektiğini böylece düşünsel yeteneklerimizi geliştirmeyi öğreneceğimizi anlatıyor. Neil ve Finch arasındaki duyguların da aslında ne olmadığına bakıldığında Finch’in sözüyle “aşkın mutluluktan çok gerçeğe ilişkin olduğu” çıkarımını yaptırıyor Julian Barnes.
Kitabın Künyesi: Elizabeth Finch, Julian Barnes, Çeviren: Serdar Rıfat Kırkoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2022, 189 sayfa.
edebiyathaber.net (19 Aralık 2022)