Santa Teresa, Meksika – ABD sınırında bir şehir. Gidip görmek için bir bahane bulamayacağınız bir yer. Ne tarihi ne de doğal güzellikleri var, gitmenize değecek başka nitelikleri de yok. Ancak ABD’ye gidip gelirken geçebileceğimiz bir şehir. Yine de insanların yolu Santa Teresa’ya çeşitli vesilelerle düşüyor, Roberto Bolano’nun son ve dev romanı 2666’da. Aslında benzer adlarda yerler olsa da Bolano bu şehri romanı için hayal etmiş.
28 Nisan 1953’te bir kamyon şoförü (aynı zamanda boksör) ve bir öğretmenin oğlu olarak Şili’de Santiago’da doğan Bolano’nun yaşamında Meksika’nın önemli bir yeri var. Çocukluğunun büyük bir bölümünü Los Angeles, Bío Bío’da geçirdikten sonra 1968’de ailesiyle birlikte Mexico City’ye taşınmış, okulu bırakmış ve gazeteci olarak çalışmaya başlamış.
Bolaño 1977’de İspanya’ya gitmiş, burada evlenmiş ve Barselona yakınlarındaki Akdeniz kıyısında, Costa Brava’da bulaşıkçı, kamp bekçisi, belboy ve çöp toplayıcı olarak çalışmış. 80’li yıllardan ölümüne kadar Katalanya’nın küçük sahil kasabası Blanes’te yaşamış. Şiirle başladığı yazı hayatını öykü ve romanlarla sürdürmüş. Kendini öncelikle şair olarak gören Bolano’ya ününü sağlayan ise kırklı yaşlarında yazmaya başladığı öykü ve romanları olmuş.
Bolaño 2666’yı yazarken zaten hastadır ve karaciğer nakli için bekleme listesindedir. 50 yaşında ölen Şilili romancı bu romanı ailesine miras kalsın diye kaleme almış. Birbirinden bağımsız okunabilecek beş roman olarak tasarlamış. Amaç ayrı ayrı yayınlanacak bu romanlarla ailesinin sürekli gelir elde etmesi ve çocuklarının geleceğinin güvence altına alınması. Kitabın girişindeki “Yazarın varislerinden not”da anlatıldığına göre Bolano vasiyetinde 2666’nın beş ayrı roman halinde, kendi belirlediği sırayla, birer yıl arayla basılmasını, yayıncıdan ne kadar telif ücreti alınacağına kadar “kesin” bir dille belirtmiş. Ama mirasçılar, Bolano’nun edebi vasisi ilan ettiği dostu Ignacio Echevarria’nın önerisine uyup eseri ilk olarak tek bir kitap halinde yayınlamaya karar vermişler.
“Hastalığı en ağır aşamaya geçmemiş olsaydı kendi de böyle yapardı kuşkusuz” diye bitiyor not. Şüpheliyim. Yazar mirasçıların vasiyetlere uymama alışkanlığının da ayrıca tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Sonuç olarak Zeynep Heyzen Ateş’in iyi çevirisi ile Türkçesi 1190 sayfaya ulaşan bir eser ortaya çıkmış. Hem nicelik hem de nitelik olarak büyük bir roman 2666.
İlk bakışta bu beş roman arasında bir bağ yok gibi görünse de kahramanlarının yolu eninde sonunda ABD – Meksika sınırındaki Santa Teresa’ya düşüyor. Bu hayali şehrin esin kaynağı Ciudad Juárez. Bolano Ciudad Juárez’i hiç görmeden, dostlarından aldığı bilgilerle anlatmış.
Ciudad Juárez’in bir özelliği de kadın cinayetleri ile ünlü olması. Kadın cinayetleri de bence 2666’nın ana temasını oluşturuyor. İlk bölümlerde yavaş yavaş beliren ve gelişen bu tema “Fate’le ilgili bölüm” başlıklı üçüncü bölümde netleşmeye başlıyor. New York Harlem’de yayınlanan bir dergide çalışan Amerikalı siyahi gazeteci Oscar Fate bir boks karşılaşmasını izlemek için şehre geldiğinde cinayetleri öğreniyor. Yüzlerce kadın tecavüz edildikten sonra öldürülmüş ve katillerin büyük bir çoğunluğu yakalanmamıştır. Editörüne cinayetlerle ilgili bir yazı yazmak istediğini söylüyor ama teklifi reddediliyor. Zaten bu cinayetler şehirde de birkaç kişi dışında kimselerin ilgisini çekmemektedir.
Ciudad Juárez’deki kadın cinayetleri gerçek bir vaka. Ciudad Juárez şehrinde 1993 ile 2005 yılları arasında 370’ten fazla kadının öldürüldüğü tahmin ediliyor. Polis ve hükümet yetkilileri, kadınlara karşı işlenen suçlara kayıtsız kalmanın yanı sıra bu suçlara hoşgörü göstermekle, soruşturmaları yetersiz ve ihmalkâr yürütmekle, suçlara etkisiz müdahalede bulunmakla, kadınlara şiddeti önlememek ve korumada başarısız olmakla suçlanmış. Onlar da cinayete kurban giden kadın sayılarının oranının diğer şehirlere ve ülkelere göre düşük olduğunu söyleyerek kendilerini savunmuşlar. 1998’de Ulusal İnsan Hakları Komisyonu, devlet soruşturmalarında cesetlerin yanlış tanımlanması, adli delillere ilişkin uzman testleri yapılmaması, otopsi yapılmaması veya meni analizi yapılmaması da dahil olmak üzere, büyük usulsüzlükler ve genel ihmaller yapıldığını iddia eden bir rapor yayınlamış.
Cinayetler birçok kitaba, TV dizilerine, şarkı, roman ve öykülere konu olmuş. Bolano 2666’nın “Suçlarla ilgili bölüm” başlıklı dördüncü kitabını tamamen bu cinayetlere ayırmış. Cinayetleri birçok yönden ele almış, halkın, basının ve polisin ilgisizliğini ortaya koymuş. Kadın cinayetlerinin ülkemiz gündeminde de sürekli yer aldığını düşünürsek en etkileyici ve üzerinde düşünülmesi gereken bölümün bu olduğunu söylemeliyim. Yazık ki romanda anlatılan duyarsızlıkların, ihmallerin benzerlerini ülkemizde de yaşıyoruz. Romanla hayat birbirine bağlanıyor.
2666’nın ilk kitabında akademik kariyerlerini sadece eserleri ile tanınan, pek kimsenin yüzünü görmediği, fotoğrafı olmayan Alman romancı Benno von Archimboldi hakkında yaptıkları araştırmalarla sürdüren dört Avrupalı akademisyenin öyküleri anlatılır. Dört akademisyen, Meksikalı yazar Rodolfo Alatorre ile buluşur. Alatorre, bir arkadaşının Archimboldi’yi kısa bir süre önce Mexico City’de tanıdığını ve yazarın Meksika sınır kasabası Santa Teresa’ya gideceğini söylendiğini anlatır. Akademisyenlerden üçü onu aramak için oraya gider ama bulamazlar. 2666’nın son kitabında yine bu öyküye dönülür ve Bolano, Archimboldi’nin öyküsünü anlatır ve neden Santa Teresa’ya gelmiş olabileceğini açıklar.
2666’yı meydana getiren bölümlerin birbirinden bağımsız okunabilecek beş roman olduğu söylense de mirasçıların doğru bir karar aldığı anlaşılıyor. Her şeyin kesişme noktası ABD-Meksika sınırındaki şehir ve o şehirde işlenen kadın cinayetleridir.
Kitabın kalınlığı 1190 sayfa olunca insan okumaya başlamak konusunda tereddüt ediyor. Yoğunlaşabileceği uygun zaman arıyor. Bolano’nun çok iyi bir anlatıcı olduğunu bilmeme rağmen benim için de böyle oldu. Ama okumaya başlayınca roman hem ele aldığı konular hem de anlatımı ile bir okuma şöleni halini aldı. Bir romanı överken “akıcı” denmesi eleştiriliyor ama 2666 akıcı bir kitap. Hızlı okunuyor.
2666 çok boyutlu ve katmanlı bir roman. Her bölümünde farklı bakış açıları geliştirilmiş ve farklı anlatımlar denenmiş. Büyük bir ustanın yazı yaşamına böyle bir romanla son noktayı koymuş olması etkileyici. Boyd Tonkin “2666’nın kurgunun sunabileceği her şeyi sunduğunu ve hatta daha fazlasını verdiğini” yazmış. Hak vermemek elde değil. Tam anlamıyla bir başyapıt 2666.
- 2666, Roberto Bolano, çev. Zeynep Heyzen Ateş, Can yay. 2. Baskı, 2021.