Gelişim çağındaki çocuklarda zaman zaman birtakım farklılıklar görülebilir. Bu, işin uzmanları tarafından bir aşamaya kadar normal kabul edilir. Neticede her çocuğun gelişimi kendi özelindedir ve hem fiziksel hem de bilişsel gelişimindeki farklılıklar bu yüzden olağandır. Ancak çocuklar arasında bazı özelliklerin geri kaldığı zannedilen çocuklar çevresi tarafından dalga konusu hâline gelebilmektedir. Özellikle okul çağındaki çocuklarda sıkça görülen bir durumdur bu. Akran zorbalığının bir çeşidi olarak sınıf içinde ve dışında fiziksel özelliklerle alay edilmesi bu sebeple müdahale edilmesi gereken bir durum hâline gelebilmekte. Bu konu hakkında yazılmış, kaynak niteliğinde çokça kitap mevcut. Akademik çalışmaların dışında çocuk yazınında bu meseleye değinen kitapların da değeri büyük şüphesiz. Buna bir örnek olarak Ece Erdoğuş Levi’nin geçtiğimiz günlerde İlk Genç Timaş Yayınları tarafından yayımlanan Benim Adım Şeyy adlı kitabından bahsetmek yerinde olacak. Yayınevinin “Özgür Romanlar” kategorisinde yer alan bu eser, özellikle on ve üstü yaş grubundaki okurlara hitap ediyor.
Yavuz Kahraman Kocagülle, ismiyle hiç müsemma olmayan bir bedene sahip, on iki yaşında bir çocuktur. Boyunun, yaşıtlarına göre çok kısa olmasından ötürü arkadaşlarının ve genel olarak çevresindeki insanların acımasız bakışlarına ve hatta sözlerine maruz kalan Yavuz Kahraman, aslında bu sebeple hiç de “kahraman” gibi hissetmez kendini. Bu yüzden çocuklara büyük büyük isimler veren ailelere de kızar. Ebeveynlere bir duyuru yapar romanda: “Lütfen çocuklarınıza Görkem Başar, Güçlü Aslan, Yıldırım Zeki, Şaheser Nadir, Tonguç Efe, Mutlu Mesut gibi ileride haddini aşabilecek isimler koymayınız.” (s.6) Gayet de girişken biri ancak bu onun bir nevî savunma mekanizması. Utandığı pek çok şeyi yok saymayı, başka güçlü yönlerini yüceltmeyi seçiyor fark etmeden. Bir yandan da on iki yaşında birçok çocuktan daha düşünceli, daha hassas… Meraklı da… Başına gelenler de biraz merakından hatta. Yavuz Kahraman, deyimi yerindeyse biraz “büyümüş de küçülmüş” bir çocuk. Pek çok konu hakkında fikri var; sevmediği şeyler listesi bile yapılabilir eserdeki ifadelerinden hareketle: Lafın uzatılmasından, gereksiz fiziksel temaslardan, reklam yapılmasından, gereksiz açıklamalardan, düşüncesiz ve kaba sorulardan… Aslında bunların, Yavuz Kahraman aracılığıyla yazarın okurlara iletmek istediği mesajlar olduğu aşikar.
Romandaki ötekileştirme mevzusu zaman zaman uç boyutlara ulaşıyor. Yavuz Kahraman gibi sınıfa sonradan dahil olan arkadaşı Süleyman ve hatta sınıflarından başka bir arkadaşları Yasemin de fiziksel kusurları sebebiyle ötekileştirmeye maruz kalır. Süleyman heyecanlandığında kekelemeye başlayan bir çocuktur. Bunda yaşadıklarının etkisi büyüktür; Süleyman diğer çocuklar kadar şanslı değildir. Yasemin’inse diğer çocuklara göre “fazla” kiloları vardır. Yazar böylece beden utandırma (body shaming) denen kavrama dair birkaç örnek daha sunmuş olur okurlara. Aslında bunların hiçbirinin, dışarıdan insanların ne yorum yaptığının bir kıymeti yoktur. Her insan biricik ve değerlidir. Özellikle de büyüme ve gelişme çağında. Ayrıca Ece Erdoğuş Levi’nin değindiği bir diğer tema da etik değerler ve erdemlerdir. “Erdem”in ne olduğunu biz de Yavuz Kahraman’la birlikte soruyoruz kendimize kitabı okurken. Bunu da yazar, o yaşların tipik özelliklerinden biri olan “hayali arkadaş” aracılığıyla yapar. Yavuz Kahraman’ın da yaşıtı olan pek çok çocuk gibi kimsenin görmediği ama onun bildiği bir hayali arkadaşı var: Can. Onunla konuşmaları esnasında erdemin ve erdemli olmanın anlamını sorgular kitabımızın kahramanı: “Can, ‘Kahraman, alışmak zaman alır. Ön yargılı davranma, kötü düşünüp de henüz hiçbir şey olmamışken kaygılanman, içine kapanmandan başka işe yaramaz. Kendine de onlara da bir şans ver. Hayattaki ERDEMlerin ne olduğunu sor kendine. Boyunun yaşıtlarınla aynı ya da daha uzun olması mı?’ dedi. ‘Tabii ki değil.’ dedim gülümseyerek. ‘ERDEMleri düşün…’ diye tekrar etti.” (s.29-30) Bu sorgulama aracılığıyla erdemin kendini başkasının yerine koyabilmek olduğunu; erdemli davranışın da kendini başkasının yerine koyabilmeyi başararak davranmak olduğunu (s.46) anlar Yavuz Kahraman. Böylece, kafasında uzun süredir cevabını bulamadığı bu soruları cevaplandırdıkça kendinin daha farkında olmaya başlar ve başkalarından utanmamayı öğrenir; “Benim adım şey…” demek yerine güçlü bir şekilde cevap verir kendisine yönetilen sorulara. Kimsenin “kahraman” olmasına gerek olmadığını da anlar. Kitabın içindeki çizimleri de Ece Erdoğuş Levi’nin yaptığı bu kitap hem değindiği temalar açısından manalı hem de eğlenceli. Ön yargılar, arkadaşlıklar, empati, erdem, zorbalık ve daha pek çok konuda hem çocukları hem de yetişkinleri düşündürecek bir kitap Benim Adım Şeyy.
edebiyathaber.net (28 Mart 2024)