Kahrolsun Dostoyevski!

Haziran 13, 2012

Kahrolsun Dostoyevski!

 … Çünkü Dostoyeski’yle kapanmamış bir hesabımız var!

“Dostoyevski, evet, bu oydu! Suç ve Ceza’sıyla beni çarptı, felç etti. Bana kahramanı Raskolnikov’un kaderini izlemeyi yasakladı: İkinci bir kadını öldürmek – bu kez masum birini; bana suçumu hatırlatacak olan parayı ve mücevherleri almak… Kendi pişmanlıklarıma yem olmak, bir suçluluk çukurunda kararmak ve sonunda zindanlara düşmek…

O zaman? Kaçmak daha iyi, zavallı bir enayi, aptal bir suçlu gibi. Kanlı eller ve boş ceplerle.

Ne saçmalık!

Kahrolsun bu Dostoyevski!” 

1990’lı yıllarda, Sovyet işgalini izleyen iç savaş sırasında, Kabil Üniversitesi’ndeki kütüphanede çalışan 27 yaşındaki Resul, nişanlısına fahişelik yaptıran muhabbet tellalı Alya Ana’yı baltayla öldürür.

Babasının isteği üzerine 1986-1989 yılları arasında hukuk öğrenimi almak için gittiği Leningrad’da Rusça öğrenmiş ve Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını okumuş, Raskolnikov’dan çok etkilenmiştir. 78’deki Rus işgalinden sonra babası komünist olmuştur ama Resul bunu kendine uygun görmemiştir. Kadının paralarını alıp evden kaçmaya hazırlandığı sırada Dostoyevski’nin kendisini ikinci kez öldürmeyi yasaklayan sesini duyar ve o andan itibaren kendisini romanın ünlü karakteriyle özdeşleştirir. Çektiği vicdan azabı yüzünden sesini kaybeder. Arkasında cinayete tanık olan birini bıraktığını düşünen ve vicdan azabı çeken genç adam yakalanmak için elinden geleni yapar. Sorgulanması sırasında otoritenin cinayetten çok onun vatana ihanet etme olasılığıyla ve kitap okumasıyla ilgilendiğini anlar. Sorgu sırasında ayrıca cesedin ortadan kaybolduğunu, yani artık cinayetin söz konusu dolayısıyla bir suçun da olmadığını anlar, Kabil’de öldürmek suçların en hafifidir, zaten fıkıha göre de hırsızlık ve zina daha önemli suçlardır.

Kahrolsun Dostoyevski, Rahimi’nin ölümün kol gezdiği vatanı Afganistan’ı, suçu, vicdan azabını ve cezayı sorgulandığı bir tür Afgan Suç ve Ceza’sı. Roman, aklın terk ettiği, tanrının çok fazla hissedilen varlığının bir süre sonra tanrısızlığa dönüştüğü çağdaş Afganistan’ı da, iyilik ve kötülük kavramlarını da sorgulayan ve Rus edebiyatından izler taşıyan sıradışı bir başyapıt!

ATIQ RAHIMI

ATIQ RAHIMI, 1962’de Kâbil’de doğdu. Afganistan-Sovyetler Birliği Savaşı sürerken, 1984’te Fransa’ya sığındı. Fransa’da sürdürdüğü roman, fotoğraf ve belgesel çalışmalarıyla ülkesinde yaşananları dile getirmeye çalışan Rahimi, Sorbonne’da sinema üzerine doktora yaptı. Filme çektiği Toprak ve Küller adlı eseri, 2004 yılında Cannes Film Festivali’nde gösterildi. Sabır Taşı ise 2008 Goncourt Ödülü’ne layık görüldü.

edebiyathaber.net (13 Haziran 2012)

Yorum yapın