Günümüzde futbol üzerine yayınlanan kitapların sayısında artış olduğu göze çarpsa da kalecilik denen özel alana hakkıyla yoğunlaşan denemelerden oluşan kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. İletişim Yayınları’nın Futbol Kitapları dizisinde çıkan “Adamın Abdalı Kaleci Olur” bu yüzden özel bir ilgiyi hak ediyor.
Kitabın yazarı Fatih Uraz, kalecilik antrenman teknik ve taktikleriyle ilgili öğrendiği ve kendisinin geliştirdiği önerilerini zengin deneyiminden anılar, anekdotlar, atasözleri, farklı filozoflardan alıntılarla destekleyerek objektif ve sübjektif yaklaşımın iç içe geçtiği seçkin bir üslup sergiliyor. Okuma ve yazma konusunda da çok nitelikli bir yazarla karşı karşıyayız.
Penaltı, yan toplar, frikik, top tutuş, topa atlayış ve sıçrama gibi kaleciler için en zor pozisyonlar için önerdiği önlemler için sınıflamalar da yaparak bilimselliği önemsediğini gösteriyor. 2010 Güney Afrika Dünya Kupasında bazı kalecilerin hatalı gol yemelerine neden olduğu gerekçesiyle yakınmalarına neden olan jabulaninin günahı olmadığını, bizzat kalecilerin hatalarını ve topun özelliklerini açıklayarak göstermesi yaklaşımındaki ciddiyetinin kanıtı olduğunu düşünüyorum. Ancak yine de gözümüz korkmamalı; kısa cümleler, günlük hayatta kullandığımız kelimelerden oluştuğu için kolay okunan, mesajı çok açık yazılar bunlar. Bu açıdan özellikle kaleciler, kaleci antrenörleri, teknik direktörler ve futbolseverlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap olduğunu öncelikle belirtelim. Kitabın öncelikle kalecilik tarihi ve gelişimiyle ilgili yazılarla başlıyor. Elleri koruma ve topu tutmada kolaylık sağlaması nedeniyle kullanılan eldivenlerin yarattığı çağrışımla yol almaya başlıyoruz. Genel olarak futbol oyunu özel olarak da kalecilerin hareket alanına dair kısıtlamalar, yeni düzenlemelerle gelen kuralların kökenine dair bilgiler ediniyoruz. 1902 yılında altı pasın sınırları belirlenmiş. 1982 Dünya Kupası’nda İtalya kalecisi Dino Zoff’un topla çok oynayıp vakit çalması, top ele alındıktan sonra dörtten fazla adım atmanın yasaklanması kuralına yol açıyor.
Kol kıran, bayıltan eski tip toplar; şaşırtıcı renk seçimi ve tarzıyla kalecilerin ayrıcalıklarını vurgulayan kaleci kazakları eğlenceli anıların desteğiyle sunuluyor. Kalecilere yönelik olumlu, olumsuz benzetmeler, deyimler ve lakaplarda hayvanlar isimlerinin kullanımı dikkat çekici. Günümüzde lakap kullanımı hemen hemen kalmazken Batıdaki gibi sadece soyadıyla hitap da yok. İsim ve soyadın birlikte söylenmesiyle arada bir yerdeyiz sanki. Fatih Uraz’ın kalecilik yaptığı dönemde ihmal nedeniyle ölen kaleciler var. Yediği gol ya da goller nedeniyle haksız yere nefret nesnesi olan ya da maç kurtardığında kahraman olan kaleciler olduğu gibi. Sonucu penaltı vuruşlarına kalan bir final maçında kaleci olmak, kurtarışlar yaparak takımının şampiyon olmasını sağlamak bir kaleci için en sıra dışı anlar olsa gerek. “Penaltı pozisyonunu yaşayanlar ve seyredenleri tedirgin eden, heyecanlandıran durumun kaynağı; kalecinin topu çıkarma ihtimalidir.” Eskiden iki buçukluk denen top toplayıcı çocukların topun oyuna hızlı ya da yavaş girmesini sağlayarak skoru etkilemeleri de gözden kaçmasın.
Fatty Foulkes, Lev Yaşin, Gordon Banks, Sabri Dino gibi kalecilik tarihinde yer etmiş, nev’i şahsına münhasır kalecilerin biyografileri etkileyici gerçekten. Rüştü gibi söyledikleri ve yaptıkları arasındaki tutarsızlıkla, nihai noktayı koymayı bilememenin yarattığı saygınlık kaybıyla ve sürekli gerileyen bir performansla geçmişin mirasını sürekli tüketerek oynayan kaleciler de var. Yeteneklerinin getirdiği şöhreti sonradan yapıp ettikleriyle heba etme konusunda çadır tiyatrosu şovlarıyla ilginç bir örnek olarak Varol Ürkmez’i görüyoruz. Saha içinde cesur fakat 8-0’lık İngiltere yenilgisinin her seferinde mizah malzemesi yapılmasına gayri ciddi yaklaşımıyla Yaşar olumsuz eleştirilerden payına düşeni alıyor. Türkiye’de yetişip yurt dışında oynayan kalecilerin öncüleri Özcan Arkoç, Şükrü Ersoy ve Yasin Özdenak, ancak dönemin en iyi kalecilerinden kısa kollu kazağı ilk giyen kaleci Ali Artuner teklifleri reddederek Göztepe’de kalmayı tercih ediyor. Dönemin kalecileriyle karşılaştırma yapmadan tek maçlık performans üzerinden üretilen Berlin Panteri Turgay efsanesi ise ülkemizde objektif eleştirinin zayıflığının bir tür kanıtı olarak göze çarpıyor. Sonuçta özgüveni yüksek, dil öğrenmeye istekli, rekabetten yılmayan kaleciler yurt dışına açılmalı; yurt içinde kalan popüler kaleciler ise antrenör olarak genç kalecileri yetiştirmeli bilgisine ulaşıyoruz.
Kitabın büyük bölümünü oluşturan ve ayrıntılarıyla ele alınan temel konu için kaleciler ve kaleci antrenörleri için önerilen yöntem, taktik ve teknikler diyebiliriz. Öncelikle kaleciler varlıklarının geçiciliğini kabul etmeli. Düzenli olarak para kazansa bile tribün ya da yedek kulübesinde oturmak kalecileri mutsuz eder. Oynamanın hazzını tadan kaleciler yedek beklemek yerine oynayabilecekleri başka takımlara transfer olmayı tercih ederler. Ancak yine de hastalık, sakatlık, kaza, şanssızlık gibi birçok neden bir kaleciye kapanan kapıyı başka bir kaleciye açabilir. Transfer ve bahis piyasasının çılgınlaştığı günümüzde kaleciler onurlu bir duruş sergilemeli, şikeye yol açabilecek ahlaki zaaflar konusunda dikkatli olmalı. Öteki futbolculara göre üzerlerinde daha fazla baskı ve stres olduğundan psikolojileri bozulabilir, delilik belirtileri görülebilir. , Kalecilerin ününü geleceğe taşıyan, onu efsaneleştiren sıra dışı bir olay olabilir. Örneğin 1986 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Steaua Bükreş kalecisi Ducadam’ın Barcelona’nın dört penaltısını da kurtarıp takımını şampiyon yaptıktan sonra bir daha ortalıkta gözükmemesi gibi.
Nasıl ki varoluşçu yazar A. Camus, postmodern yazar V. Nabokov ve kuantumcu N. Bohr gençken yaptıkları kaleciliği ileride bıraksalar da yazdıklarıyla futbolun felsefi yönüne katkıda bulundularsa, Fatih Uraz da bu alçakgönüllü çabasıyla Türkiye futbol kültüründe kalecilik kurumuna yepyeni bakış açıları getiriyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (4 Nisan 2019)