Şimdi, yeryüzü Yaşar Kemal*
Yaşar Kemal. Ülkemiz ve dünya edebiyatının en büyük yazarlarındandı. O güzel atlara binip giden güzel insanlardandı. “Benim yapıtlarım yüreğimdir” diyen bir anlatıcıydı. “İsterim ki benim romanlarımı okuyanlar savaş sözcüğünü ağızlarına almasınlar, insanları aşağılayamasınlar, sömüremesinler” diyen bir bilgeydi.
Yaşar Kemal ölümsüzdür. Yapıtlarıyla bugün de yaşıyor, yaşamaya devam edecek. Ölümsüz olduğunu sadece biz söylemiyoruz. Kendisi de şöyle tanımlamıştı ölümsüzlüğünü: “Dünyaya gelmişim ya, şu güzelim gökyüzünü, yıldızları, ayı, dağların yamacına varan gün ışığını görmüşüm ya, insanoğlunun tadına varmışım ya, seher vakti, traktör sürdüğüm topraktan çıkan kokuyu koklamışım ya… İşte insanlığın aradığı ölümsüzlük otu bu değil mi?”
O büyük bir anlatıcıydı. “Modern anlatı geleneğini, sözlü gelenek ile buluşturan, anlatıda yeni bir dil ve yeni bir dünya yaratan yazardı.” Akşit Göktürk “yalnızca bir anlatıcı değil, bir dil kurucu, taşıyıcısıdır da” demiştir onun için. Azra Erhat ise “Homerosoğlu” olarak tanımlar onu, Homeros’tan sonra en büyük anlatıcı olduğunu söyleyerek.
Aramızda olamayışının birinci yıl dönümüydü geçtiğimiz hafta. Ve onsuz bir yılda gördük ki bu coğrafyada başka bir Yaşar Kemal daha yok. Bu bildiğimiz bir gerçeklik olmasına rağmen görüntünün netleşmiş olması açısından söylüyorum. Yeri doldurulamayacak bir değerdir Yaşar Kemal. Ve yokluğunun birinci yıl dönümünde Yapı Kredi Yayınları “Kalemler” adlı öyküsüyle buluşturdu çocukları. Bu öykü yazarın “Sarı Sıcak” adlı kitabında yer alan bir öyküdür aynı zamanda. Yaşar Kemal’in insanlarını gösteren bir kitap “Kalemler.”
Rüstem Çavuş ve ailesi de sözünü ettiğimiz insanlarından yazarın. Koskocaman pos bıyıklı, gözlerinin için gülen, canlı, şakacı, yaşam dolu, sevgi dolu bir insan Rüstem Çavuş. Dört yıl önce çöpçü çavuşu olmuştu. Sonrasından bir arsa alıp etrafını çitle çevirmiş, ağaçlar dikmiştir. Evi ne zaman arsanın içine kondurdu kimse fark etmemişti. Öyle bir evdi ki o, mahallenin en temiz, en gıcırı. “Çöplük bu şehirdir ve çöplerin içinden bir şehrin tüm eşyası çıkabilir” demiş yazar. Çöplükten çıkan ne varsa çöpçüler aralarında pay ederlerdi. Yalnız kalemleri paylaşmazlardı. Kalemler Neriman’ındı. Evet, Neriman. Rüstem Çavuş’un kızı. Kalemleri de pay etmeyi istese de Rüstem Çavuş, arkadaşları kabul etmemişlerdi. Çünkü onun çocukları okula gidiyorlardı. O yüzden kalemler Neriman’ındı.
Kırmızısı, beyazı, karası, mavisi… Bir araya getirince kalemleri bir renk harmanı oluyordu. Çok istiyordu Neriman kalemlerini okula götürüp arkadaşlarına göstermeyi. İstiyordu ama ya sorarlarsa bu kalemleri nereden aldın diye. Bu yoksullukla böylesi kalemler nasıl alınırdı ki? Nasıl derdi benim babam çöpçübaşı, bu kalemleri e çöpten topladı getirdi, diye. Diyemezdi. Ama mutlaka götürmek istiyordu kalemlerini okula. Arkadaşlarına göstermek istiyordu renk renk kalemlerini.
Götürdü de Neriman. Kendince bir çözüm bulmuştu. Arkadaşlarını da öğretmenini de ikna edebileceğini düşünmüştü. Sonrası… Sonrası Yaşar Kemal’in ölümsüz anlatımıyla kitapta. Bu sarsıcı öyküyü isterim ki çocuklar okusun. Yaşar Kemal’i bu kitapla tanısınlar. Çocuklar Yaşar Kemal’e yetişemediler, tanıyamadılar belki. Olsun, onun yaşayan diliyle her zaman onunla aynı zamanı paylaşacaklardır.
Sedat Girgin’in çizimlerine de değinelim. Bir Yaşar Kemal öyküsü sanırım sadece böyle güzel resimlendirilebilirdi. Çizimin güzelliği kadar renklerin tercihi de dikkat çekici, takdir edilesi.
Yaşar Kemal okumak, Yaşar Kemal’i okumak… Böyle düşününce iyi ki bu coğrafyadan bir Yaşar Kemal geçmiş diyorum.
*Alıntılar, Feridun Andaç’ın “Yaşar Kemal/Bir Ömür Edebiyat” adlı kitabındandır. Eksik Parça Yayınları, 2016.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (7 Mart 2016)