Yazmak tam da böyle bir şey; içindeki hazinenin ışıltısı dışarıya vurduğunda, hiçbir şey onu örseleyemez. Kelimeler birbirini bulur, cümlelere, cümleler metinlere dönüşür. Maruz kalınan her olay yazmak için bir itki olur. Yazmak durdurulamaz. Yazdıkça sağılır içerde biriken bukağılar.
Son dönem edebiyatçılarımızdan Esra Kahya’yı tüm duygusal birikimlerini yazıya döken bir doğal yetenek olarak görüyorum.
Eylül 2021’de yayımlanan, benim bundan ancak bir sene sonra okuduğum Kambur isimli romanı ile tanıdım onu. Sosyal medyadan birbirimizi takip ediyorduk zaten. Çünkü o bir senelik süreçte baskılı ve dijital yayınlarda öyküleri yayımlanıyordu ve ben de kendisini takibe almıştım. Sonra ufak ufak yorumlarda kalan mesajlarımız. Kambur’u alıp okumak istediğimde hiçbir yerde bulamadım. Kendisine kitabı nereden temin edebileceğimi sorduğum bir mesaj gönderdim. Birkaç gün sonra da imzalı kitabım elimdeydi.
Sırtında kamburu ile doğan ve yeryüzünde kendine huzurlu bir yer edinemeyen Acibe’nin daha toprağa verilmeden, ablası Nazenin tarafından bulunan defteri ve evde gizli saklı mektuplarla ifşa olan bir aile dramını anlatıyor Kambur. Kurgusal anlamda baktığımızda, Esra Kahya’nın hayal dünyasının genişliğini tahayyül edebiliyoruz. Roman yirmi dört saatlik nesnel zaman diliminde akarken öznel zamanda yılları konu ediniyor. Acibe’nin kamburunda biriken dertlerinin müsebbibi her neyse, hepsini gün gün tutmuş bu defterde. Bir de üzerine devrilen bir şişeden yavaş yavaş akan ve gideceği yeri bulan su misâli bir takım gizleri ortaya seren mektupları da ekleyince, sadece defteri okuyan Nazenin değil, Kahya’nın yarattığı evrene dışardan tanık olan bizleri de meraka sürüklüyor.
Müge İplikçi’nin hazırlayıp sunduğu Zeytin Dalı Youtube kanalındaki röportajında*, 2020 sonlarında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı öykü yarışmasında bir öyküsü ödül alınca yazmak konusunda şevke geldiğini söylüyor Kahya. 2021 Şubat ayında da çok sevdiği yazar Ahmet Hamdi Tanpınar anısına Osmangazi Belediyesi tarafından açılan roman yarışmasına katılma kararı alıyor. Bir buçuk, iki ay kadar kısa bir sürede de Kambur ortaya çıkıyor. Yarışma sonucu ona bir ödül daha getiriyor.
Yine röportajda belirttiğine göre ne ödül alan romanı Kambur ne de sonrasında gelen öyküleri önceden plânlanmış kurguya dayanıyor. Biriktirdikleri, hayat bilgisi, gözlemleri ona yol gösteriyor. Kamburda gözüme çarpan birkaç rolsüz cümle dışında ‘olmasaydı eksiklik duymazdık’ diyebileceğim bölüm bulunmuyor. Yani diyeceğim o ki, doğaçlama kurguya rağmen bütünsellik anlamında örgeyi başarı ile kuruyor.
Esra Kahya Kambur’da elde ettiği başarı ile ucu tutuşturulan fişek gibi hızla ve büyük bir disiplinle yazmaya devam ediyor. Bu süreçte dijital mecralarda pek çok öyküsünü keyifle okudum. Tam da kıymetli hocalarımızın dediği gibi; yazmak azim ve disiplin işidir. Kalemin yazmamak için dirense bile sen onu başka yapıtları kopyalamak suretiyle yazmaya sürükle. Kelimelerle tanışlığın artsın birbirinize âşina olun. Yeri geldiğinde kendiliğinden ortaya çıksınlar.
Çalışmalarının meyvesi, kısa bir süre önce İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Benim Rüyalarım Hep Çıkar öykü kitabı oldu. Öyle bir meyve ki dalında durduğu aylarca olgunlaşıp, unutulmayacak bir tat kazanmış.
Kitapta on iki tane öykü yer alıyor. Kendisine ilham veren, yol gösteren hocası Ethem Baran’ın kendisine söylediği ve Esra Kahya’nın kitabın girişinde yer verdiği gibi “Ve her hikâye zamanını bekliyordu.”
Evet, zamanı gelmiş ve sihirbazın şapkadan çıkarttığı bir demet çiçek olup bizlere sunulmuş.
Benim Rüyalarım Hep Çıkar adından da tiyo verdiği gibi rüyaların, gerçekle bilinçaltının çatışması arasında bırakan muğlaklığını aktaran öykülerden oluşuyor. Kiminde rüyalar, kiminde gerçekle rüya arasında gidip gelen öyküler. Üç harflileri simgeleyen üç yaşlı kadın, öz anneler, kumalar, evleri yangın yerine döndüren babalar, bireyliği reddedilen çocuklar, iki kuruş para için birbirine parçalattırılan evcil hayvanlar, yaşlı çaresizliği, aileden koparılan çocuklar, taciz, kardeşlik, psikolojik travmalar ve mutlaka AİLE, AİLE! Mikro topluluktan çıkan cinli, büyülü öyküler. Toplumda sınıfsal ayrım gözetmeksizin bünyeye sinen batıl inançlar.
Azın kıymetine parmak basan kısa cümleleri dikkat çekiyor. Akıcı ve akılda kalıcı cümleler metaforlarla güçleniyor. Nesnel zaman ve uzamdan öznele veya öznelden nesnele geçişler, görünmeyen ses dalgalarının birbiri içine geçişleri gibi saydam.
Bütün öyküler çok etkileyici ama beni en çok Gerçeğe Rüya Karıştı öyküsü etkiledi. Sanırım, aldığım yaşların soyut heyecanı yerini somut gerçekliğe bıraktığı ve en sevdiklerimizin bakıma muhtaç birer çocuğa dönüştüğünü izlemek zorunda kaldığımız yaşlarda olduğumdan. Sevgili Esra Kahya beni ağlattınız.
Sarıyer Edebiyat Günleri’nde kendisi ile yüz yüze tanışma şerefine de eriştim. Bu defa kitabımı imzalarken ben yanındaki sandalyede oturuyordum.
1982 doğumlu Esra Kahya, anneannem tarafından hemşehrim; Kastamonu, Taşköprü doğumlu. Şu anda Zonguldak’ta yaşıyor ve çok şanslı bir grup öğrencinin Türkçe öğretmeni. Belki de o çocuklar ne kadar şanslı olduklarını yıllar sonra anlayacaklar. Biz yetişkinler vakit kaybetmeden öykülerini okuyalım ve edebiyatımıza katılan bu taze kalemle, kurgunun efsunlu dünyasına katılalım.
* https://www.youtube.com/watch?v=6NRbDFJ7nK0
edebiyathaber.net (3 Ekim 2023)