2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı önü alınamaz bir göçmen dalgasını da beraberinde getirdi. İlk aşamada komşu Müslüman ülkelere akın eden Suriyeli göçmenler kısa zamanda dünyanın dört bir yanına yayılmaya ve kimsenin kabul etmek istemediği bu insanlar ülkelerarası bir pazarlık konusu olmaya başladı. Bu göç dalgası Avrupa’nın kökü yüzyıllara dayanan büyük bir korkusunu da yeniden tetikledi elbette: İslamofobi. Yakın zamana kadar “uçak kaçıran, metroları bombalayan, ellerinde tüfeklerle gece kulüplerini basan terörist Müslüman” algısı da yerini yavaş yavaş “Avrupalının işini elinden alan, onun vergileriyle geçinen ve hızla üreyerek kısa zamanda çoğunluğu eline alan göçmen Müslüman”a bırakmaya başladı. Fransa’nın fenomenleşen yazarı Michel Houellebecq’in İthaki Yayınları tarafından yayımlanan yeni romanı İtaat de işte tam bu düşünceden besleniyor.
Her ne kadar Türkiye’de henüz yayımlanabilmiş olsa da Houellebecq’in bu romanı ilk olarak 7 Ocak 2015’te, birçoklarımızın Charlie Hebdo Katliamı ile hatırladığı günde yayımlanmıştı. Dergi kapağında Hz. Muhammed’e dair bir karikatüre yer veren Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo, El-Kaide militanları tarafından basılmış ve saldırıda on iki kişi hayatını kaybederken on bir kişi de yaralanmıştı. Fakat bu terör dalgası ilk olarak Mayıs 2014’te, Fransız bir İslamcının Brüksel’de bir Yahudi Müzesi’nde dört kişiyi vurarak öldürmesiyle başlamış, kısa süre sonra da saldırganın Suriye’de de şiddet eylemlerine katıldığı ortaya çıkmıştı. Bu saldırıyı Ocak 2015’te Fransa’da gerçekleşen Charlie Hebdo saldırısı, Şubat 2015’te Danimarka’da Arap kökenli bir gencin bir kafeyi ateşe vermesi ve Kasım 2015’te IŞİD’in yine Fransa’da, çok sayıda restoran ve Bataclan gece kulübüne düzenlenen eş zamanlı saldırılarla toplamda 130 kişinin ölümüne sebep olması izledi. Eylemler adeta bir dalga haline geldi, Ağustos 2017’ye dek süren ve tüm Avrupa’ya yayılan bir dizi saldırıyı İslam inancına mensup kişi ve örgütler üstlendi.
Bu kronolojiyi masaya yatırdığımızda Houellebecq’in İtaat’i yazarken hangi damardan beslendiğini ve romanın Fransa’da yayımlandığı dönemde neden İslamofobik bir provokasyon olmakla itham edildiğini anlamak güç değil. Ancak yazarın 2022 yılında Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler adayının galip geldiği yeni bir düzen resmettiği İtaat bugün yayımlansa muhtemelen eleştirilerle değil, hak veren mırıltılarla karşılanırdı. Zira kıta Avrupası bugün yakın zamanda kendi topraklarında azınlıkta kalma tedirginliğini her an bir yerlerde patlayabilecek bir bombanın tedirginliğinden daha çok hissediyor. Houellebecq de bu tedirginliği yıllar öncesinden eline alıyor, kendine has ve kuvvetli bir hicivle ince ince işliyor; J.K. Huysmans uzmanı bir akademisyen olan ve tabiri caizse etliye sütlüye pek bulaşmayan ana karakteri François ile sadece kişilerin değil, toplumların da değerlerinin içlerinin nasıl hızlı boşalabileceğinin altını çiziyor. Çünkü Houellebecq’in de okuruna büyük bir ustalıkla yansıttığı gibi, insanın doğası evvela değerlerini değil, varlığını korumak üzerine şekilleniyor. Ne François’nın ne de başka bir Fransız vatandaşının İslami kurallara göre yeniden inşa edilen bu yeni düzeni sevmesi ya da onaylaması gerekmiyor. Zira İtaat’te beklenenin aksine “elinde tüfeklerle devlet dairelerini basan ve yönetimi ele geçiren Müslüman teröristler” yok, 80’li yıllara damga vuran İran Devrimi’ni akıllara getiren bir tür devrim de söz konusu değil. Aksine, bütün olup bitenler Avrupa’nın şah damarı olarak görebileceğimiz demokrasiye uygun bir biçimde gerçekleşiyor. Korkutucu olan da bu zaten, değil mi?
Bütün edebi ve felsefi çatışmalarını bir yana bırakırsak, Houellebecq’in ana karakteri François’nın hikâyesini salt evrimsel bir perspektiften okumamız da pekâlâ mümkün. Zira Françoise binyıllardır tüm türlerin hayatta kalmak için yapması gerekeni yapıyor: Uyum sağlıyor. Bu uyum sürecinde o yaşına dek benimsediği ve kendisinin bir parçası sandığı değerleri de yavaş yavaş geride bırakması elbette sürecin bir gereği ama bu süreci François’nın bütün akademik kariyerini üzerine inşaa ettiği J.K. Huysmans ile olan bağları üzerinden sembolleştirmek de kesinlikle Houellebecq’in dehası!
Sözün özüne inmek gerekirse; Houellebecq, İtaat romanıyla Avrupalıların evrime uğrayan büyük korkularının ve Ayetullah Humeyni’nin kitapta da bir epigraf olarak yer verdiği “İslam siyasi değilse bir hiçtir,” sözünün altını çiziyor. Ama bana soracak olursanız, bunu kurumsallaşmış tüm inançlar için söylemek mümkün, ne dersiniz?
Ece Karaağaç – edebiyathaber.net (8 Mart 2021)