Her öykü yeni bir kapı açıyor, her yeni öykü kitabı bizi ayrı bir iç dünyaya götürüyor. Mevsim Yenice’nin “Tekme Tokatlı Şehir Rehberi” adlı kitabını okurken, kendince dili ve üslûbu olan öykülerle, sıradan diyebileceğimiz karakterlerin içinde kopan fırtınalarla, burukluklarla, çalkantılarıyla, takıntılarıyla karşılaşıyorsunuz. Yazarın karakterleri içimizden ama bir şekilde kendi farklılıklarını da ortaya koyabilen temsiller olarak çıkıyorlar karşımıza.
Edebiyatta ve sinemada genelde önemsediğim bir durum karakterlerin bıraktığı iz, bellekte edineceği yer, yarattığı duygu, bu anlamda Yenice’nin öykülerinin bunu başarabildiğini düşünüyorum. Yarattığı karakterler size temas ediyor, onlarla bir süre birlikte yaşıyorsunuz, onların duygu durumu sizin de duygu durumunuz oluyor. Böylece, kırıklıklarınızı, yalnızlığınızı, çocukluktan kalma kıskançlık anlarını, hiç sevdiğinizi söylemeseniz de yaşamınızda var olan bir dostun kıymetini, ölümü, terk edilmeyi, yalanı kısaca yaşamın içerisinde olan ama çoğu zaman es geçtiğimiz gündelikler içerisinde kaybedip, bulma çabasına da girmediğimiz pek çok hayat ayrıntısını karşınıza çıkarıyor kitap.
Eagleton “Edebiyat Nasıl Okunur” adlı metninde şöyle bir şey söylüyordu; “Kimi zaman edebiyatın vekâleten yaşanan deneyim olduğu düşünülebilir.” Kitabı okurken aklıma gelen bu cümlenin nedeni bazı öykülerde bu hissin yaşanması ve bir şekilde karakterlerle ortak bir ânı yaşıyormuş durumuna düşmeniz. Onların karşılaştığı acı, gülümseme, umut, beklenti sizin de onların deneyimine ortak olmanızı sağlıyor. Edebiyat kişilerinin, yaşamın bir yerinden gelip sizi yakalaması bu bir anlamda. Çünkü karakterler yaşamın ayrıntılarından, kurgunun içerisine yerleştirilirken aslında onların okurdaki karşılığı sürpriz değil mi? Okurda her zaman ortak bir duyguyu çağırmak da kolay değildir ki zaten öyle bir zorunluluk da yok bana kalırsa. Mevsim Yenice’nin öykülerinin dikkat çeken yanlarından birisi de bu aslında. Yazarın ortaklaşmak, bir hissi herkeste aynı şeyi çağrıştıran bir anlatıya dönüştürmek gibi bir kaygısı yok anladığım kadarıyla. Bu da zorlamaları olmayan bir anlatı anlamına geliyor. Okurken o kaygısızlığı, okura yönelik olmayan, yazarın kendi içsel deneyiminin yansıması olan çağrışımları fark ediyorsunuz. Böylece anlatı klişe imgelerden, herkeste aynı etkiyi bırakabilecek karşılaşmalardan kurtuluyor.
“Tekme Tokatlı Şehir Rehberi” kitabının her öyküsünün kendince okuru yakalayabilecek yanları var. Benim için öne çıkan öykülerden birisi “Tilkiler Aç mı Kalsın?” Bir “garip” insan bu öykünün karakteri İsmail, sanki hep bir yerlerde yaşadığını bildiğiniz tanıdığınız biri gibi. Cebinden abur cuburu eksik olmayan size bir yerde cebinden çıkardığı, şekeri, çerezi uzatıverecekmiş gibi hissettiren, mahallenin ağabeyi, belki de yaşlı teyzesi. Yani kendine ait bir duruşu var. Garip görünüşünün ardında kırgınlıkları yatan, korkuları olan, hayvanı insanın gördüğünden öte gören, iyiliği hayırseverlik durumundan çıkarıp yaşamının bir parçası hâline getiren, karşılıksız iyiliklerin beklentisiz, incelikli temsili. Yolların kıyısındaki aç tilkilere sahip çıkan, çoraplarını farklı renklerde giyip, gezintiye çıkaran bir karakter. Bu karakterdeki en önemli özellik bana kalırsa “garip” görünenin “farklı” algısını kırması. Anlatıcı karakteri yaşamın içerisine kendince tuhaflıklarıyla yerleştiriyor ve siz ona dikilmiş gözleri hissetmiyorsunuz. Bu da önemli bir ayrıntı benim fikrimce. Çünkü pek çok edebiyat metninde karakterlerin kurgulanmış öznelliğinin, farklılaştırılmış yanının görünür kılınma çabasına tanık oluyoruz. Ancak burada “farklı” olanın gözetlenerek, ona hissettirilen yanını hissetmiyorsunuz.
Mevsim Yenice’nin dili hakkında da bir şeyler söylemek gerek. Sıradan bir dil olduğu söylenemez, buruk bir tat bırakıyor okurken. Tasvir etmesi zor aslında mizahi bir yanı var ancak kahkaha da beklememek gerekiyor. Gülümseten ama katıla katıla gülmenizi sağlamayan bir ara duygu durumu sanırım bu. Yazar bir kaybedenler dili tutturmamış. Hep açık bir pencere bırakmış nefes aldırmak için. Keder de neşe de olması gerektiği kadar var. Yaşamın dilini konuşuyor karakterler, içeride bir yerde kalanın, yaşamda bir yer edinememenin, olması istenen kişi olamamanın, dikkatleri üzerine toplayamamanın, hayatın darbelerini kendince karşılamanın bir yolunu bulmanın dili sanırım bu.
Çeşitli dergi ve fanzinlerden ayrıca ödüllerden ismine âşina olduğumuz Mevsim Yenice’nin öykülerden oluşan bu ilk kitabı bana kalırsa karakterleriyle, anlamsız olan ayrıntılara derinlik kazandırmasıyla öne çıkıyor. Yaşamın bize getirdiklerine ve belleğimizde bıraktıklarına dair büyük laflar etmenin ötesinde, içimize seslenen bir kitap “Tekme Tokatlı Şehir Rehberi”. İsminde de ifade edildiği gibi “tekme tokatlı” ama darbesi kendinde varlık bulmuş, içine atmış, anlatamamış karakterlerin hikâyesine çağırıyor okuru.
Emek Erez – edebiyathaber.net (31 Temmuz 2017)