Sanırım ortaokul yıllarıydı. Aziz Nesin kitaplarını okur, arka fonu acınacak insanlık durumları ile inşa edilmiş komik hikayelerine güler, “aman canım böyle şey olur mu?” ya da “yok artık amma da abartmış” derdim. Büyüdükçe gördüm ki hiçbiri abartı değilmiş. Bizzat yaşamın içinden çekip alınmış. Hatta bugün o hikayelerin ötesinde öyle abartılı şeyler yaşıyoruz ki, ve bugün yaşananlar öyle kanlı ki, olayların içinden bir parça gülümsemek ve mizahı unutmamak için ciddi çaba harcamamız gerekiyor. Direnmek için…
12 Eylül’ü yaşamamış ya da o döneme ait bilgi sahibi olmayan biri, şimdiler de Gezi’yi de deneyimlememiş biri olsa, Mine Söğüt’ün Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979 isimli kitabını okuduğunda, benim Aziz Nesin’in hikayelerine inanmamam gibi, yazılanların hiçbirine inanmayacaktır. Böyle biri için kitabın sonunda gerçek olayların listelendiği 1979 yılı almanağı bile gerçekdışı gelebilir. Yazarın şiddet, korku, vicdansızlık, kan, ölüm ve katliamlarla bezediği yaratıcılığı karşısında dehşet içinde kalabilir. Gezi’yi yaşamasaydık, şu son bir yıldır yaşanan ölümleri, katliamları, şiddeti görmeseydik, bugün kitabı okuyanlar Mine Söğüt’ün 12 Eylül’e dair, hatırlanması, asla unutulmaması gerekenleri usta bir dille kaleme aldığı bir kitabını okumuş, hatırlattıklarını acı ve isyanla hatırlamış, bugüne kadar yaşanan benzerleri ile karşılaştırıp iktidarın ona sahip olan insanları nasıl da vicdansız yaptığına bir kez daha lanet okumuş olacaktı. Ben kitabı Gezi’den sonra okuyan bir okuyucu olarak, Gezi’nin, insan ve “iktidar” kavramı var olduğu sürece, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979’un güncel kalacağını kalın çizgilerle tescillemiş olduğunu düşünüyorum. Kitabın arka kapak yazısında söylendiği gibi, takvim tekrarlanır. Kitapta şu son bir yıla ait öyle çok benzerlik fark ettim ki, Şahbaz’ın ürperten soluğunu zaman zaman ensemde hissetmemek mümkün değildi.
Kitabın anlatıcısı Şahbaz, doğaüstü bir yaratık bir cindir. Her şeyi duyan, gören, hisseden, kimi zaman kötülüğü insanların kulağına fısıldayan, iyi mi kötü mü olduğuna, ona inanıp inanmamaya karar veremediğiniz bir varlık. Şahbaz, işkenceden bir ölüden farksız olarak çıkan bir kadını 1979 yılı boyunca işkence gördüğü binanın bodrumunda bir odada yaşatmaya çalışıyor. Şahbaz, bin bir gece masallarının Şehrazad’ı gibi kadına günlerce hikayeler anlatır. Gerçekliğine kadının da okuyucu olarak bizlerin de inanamadığı, inanmak istemediği hikayeler. Kitabın sonunda 1979 yılı boyunca gün gün neler olduğunu listeleyen bir almanak yer alıyor. O zaman anlıyoruz ki hikayelerin hepsi gerçek olaylardan yaratılmış ve asıl gerçeğin yanında dehşeti hafif kalan hikayeler. Hikayelerin gerçeği o kadar katlanılmaz ki, Mine Söğüt belki de bu yüzden, kadına mevsim meyveleri yedirirken anlattırıyor bu hikayeleri Şahbaz’a. Okuyucu olarak bizler de kadınla birlikte o meyvelerin kokusu, tadı, renklerini hissederek, biraz nefes alarak başlıyoruz her hikayeye. İnsanın sınır tanımayan vahşeti ile doğanın sonsuz huzurunun buluştuğu hikayeler. İnsanın gerçeği ile doğanın gerçeğinin buluştuğu hikayeler.
Şahbaz’ın içimizde biriktirdiği siyahı, gerçeği ya da bizlere gerçek diye dayatılanları, kadının sözcükleri ile yok etmeye çalışıyoruz. Ama Şahbaz bu, asla pes etmiyor:
“Evren, isteklerin parmak ucunda döner. Sayısız istek ve niyetin. Dünyanın düzeni “ortada” huzur arayanlara kalsaydı, dünya dönmez, olduğu yerde dururdu. Yaşam devam etmez, gökte kuş uçmaz, yerde ot bitmezdi. Etrafına bir bak. Doğada “orta”yı seçen hiçbir şey göremezsin. Ya vahşidir ya uysaldır tüm hayvanlar. Ya avdırlar ya avcı. Sen de seçmek zorundasın. Av mısın avcı mı, vahşi misin uysal mı? Uysal bir avcı ya da vahşi bir av olmak, yaradılışın anlamına yakışmaz.
Yaradılış, bir şeyler ölsün ki yenileri doğsun diyen bir düzenlemedir.
Ölürken de doğarken de kan akar, unutma…”
Nasıl karşı çıkacağız Şahbaz’a? Hem karşı çıksak ne olacak, haklı değil mi söylediği şeylerin çoğunda?
Şahbaz, neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen değil, sorgulatan bir kahraman. Okuyucuya yol gösteren, cevaplar sunan değil, okuyucuyu sorularla, içsel sorgulamalarla baş başa bırakan bir kitap Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979.
Dünya kaynaklarının %80’i dünyanın en zengin 10 ya da 20 kişisinin elinde. Tüm dünya, hepimiz, milyonlarca insan, onlar için çalışıyoruz. Onların kurduğu düzenin devamı için. Ölümler, katliamlar, adaletsizlik, haksızlık, acı çeken insanlar, ezilenler onların umurunda değil, servetlerine olumsuz bir etkisi olmadığı sürece. Onlara direnmek zor, hatta imkansız görünüyor. Onların servetlerine servet katmayan hiçbir şeye yaşam hakkı tanımıyorlar. Tanımayacaklar.
Hiç karşı çıkamayacak mıyız Şahbaz’a? Sözcüklerimiz onun sözcükleri karşısında anlamsız kalmaya mahkum mu hep?
“Karamsarlık ihanettir” diyor işkenceden bir ölüden farksız olarak çıkan kadın.
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (9 Haziran 2014)