İnsanoğlu tuhaftır. Kimi gök gürültüsünden, kimi ölümden kimi de yalnızlıktan korkar. Fareden korkanlar da az değildir. Ama ben en çok karanlıktan korkanlara şaşarım. Oysa karanlık gibisi var mı; insana huzur verir verir, ilham verir. İnsanoğlunun aydınlıktan çok karanlığa ihtiyacı vardır, karanlık olmasaydı uyku saatlerimiz düzensizleşirdi; kalp ritmimiz, hormon dengemiz bozulur, düzensiz kilo almaya başlar, çeşit hastalığa yakalanır, gencecik yaşta hayata veda ediverirdik.
Karanlık sağlıklı olduğu kadar eğlencelidir de! Gece otomobil sürmenin, yıldızların altında denize girmenin, ay ışığında yürüyüşlerin keyfi bambaşkadır. Sinema, tiyatro, konser izlemek; akşam yemeği yemek, sevgili ile sevişmek, yatakta sere serpe uzanıp mışıl mışıl uyumak zaten başlı başına karanlık ile özdeşleşmiş eylemlerdir.
Karanlığın en önemli faydalarından biri görme yetimizi azaltarak, bu sayede hayal gücümüzü tetiklemesidir. Işık olmayan bir ortamda bir saat kalınca en işkolik olanımız bile sıkı bir hayalperest olup çıkar. Odanın içindeki nesneleri zihninin akışına göre türlü şekillere sokar. Düşüncelere dalar. Zihni açılır. Karanlık duyuların gelişimine de faydalıdır. Karanlıkta insan az gördüğünden koklama, işitme, dokunma duyuları da gelişir.
Karanlıktan korkmak bütünüyle yersizdir. Akşam evde tek başınıza iseniz ve hırsızlardan, soygunculardan tedirgin oluyorsanız yapmanız gereken en doğru şey ışıkları kapatmaktır. Sizin onları göremediğiniz bir ortamda onlar da sizi göremeyeceklerdir. Hem artık hangi çağda yaşıyoruz? Hırsızların da en az bizim kadar kafası çalışıyor öyle değil mi? (Zaten beceriksiz, ahmak bir adamdan hırsız da olmaz) Işıkları açmak, hırsıza ben evde yokum, buyur gel, demektir. Evinde yaşayan insan uyku vakti geldiğinde ışıklarını kapatır.
Eskiden elektrik kesintileri daha sık olurdu. Ah, nasıl eğlenceliydi o akşamlar! Televizyon ekranındaki ışık bir saniye içinde küçülür, yok oluverir, bir anda oturma odası sessizliğe gömülürdü. Hemen ardından gelsin çığlıklar! “Yaşasıııın elektrikler kesildi!” El yordamıyla mumlar, gaz lambaları, fenerler aranırdı. Çocuklar için şamata başlamıştır: bağır, tepin dilediğin kadar; nasıl olsa annen seni yakalayıp kulağını çekemez! Oh, ödevlerden de yırttın, sınıfta bahanen hazır… Yetişkinlerin ilk anda keyfi kaçardı. E, şimdi ne olacak? Fakat kısa sürede anlaşılırdı ki her daim bir eylem olması; televizyonun çalışması, lambaların yanması, sürekli makinelerin ve aile fertlerinin devinim içinde olması gerekmez. Kimi anlar vardır ki zaman durur. Hayatın ritmi yavaşlar. İşte o zaman içimizi tatlı bir huzur doldurmaya başlar. Çok uzaklardan belli belirsiz bir ezgi işitir gibi oluruz. İşte o karanlığın sağaltıcı sesidir!
edebiyathaber.net (27 Ekim 2023)