Osho’nun Karanlığa Âşık Olmak isimli kitabı Filiz Çakır’ın çevirisi ve Omega Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşuyor. Osho’nun “karanlık” üzerine düşüncelerini bir araya getiren eser, okuyucuya karanlığın korkulacak değil, aksine yakınlık duyulacak bir unsur olduğu düşüncesi üzerinde duruyor.
Geçmişten günümüze karanlık her zaman insanoğlu için kötücül ruhların kökeni ve korkulması gereken bir unsur olarak algılanagelmiştir. Bu yüzden ondan olabildiğince uzak durmak isteyen insanoğlu ateşi keşfetmiş, zamanını günü en verimli şekilde kullanarak geçirmeye adamıştır. İşte bu düşünce asırlar içinde giderek kök salmış, peşinden de binlerce başka düşünceyi sürüklemiştir. Öyle ki günümüze gelindiğinde insanoğlu için aydınlık en önemli unsur, karanlık ise kaçınılması gereken bir şey hâline gelmiştir. Bu karşıtlık tıpkı ölüm ile yaşam, melek ile şeytan, iyilik ile kötülük gibi belirginleşmiştir. Oysa karanlık, tüm bunlardan farklı olarak ilham verici olmuş, insanoğlunun yaşamına binbir çeşit zenginlik katmıştır.
Osho, Karanlığa Âşık Olmak’ta okuyucuyu ilk olarak karanlığın anlamları ve katmanlarıyla tanıştırıyor. “Karanlık Huzurdur, Rahatlamadır” isimli bölümde Osho, insanoğlunun kendisini karanlığa teslim etmesi gerektiği üzerinde duruyor. Öyle ki bu karanlık bizi tüm kötücül düşüncelerimizden, günlük yorgunluklarımızdan, hayal kırıklığı ve kırılganlıklarımızdan uzaklaştırıyor ve rahatlamamızı sağlıyor. Bunun içindir ki bugüne kadar gelen tüm o eski ve batıl düşüncelerden uzaklaşmamız, karanlığa yeni bir pencereden bakmamız gerekiyor. Bu pencere, bizim yeni dünyaya ve yeni keşiflere uzanmamızı sağlayan ana yolu açıyor. Bu konuda kendimize güvenmemiz ve kendimizi bu kendine özgü bir dengesi olan düşünceye tüm içtenliğimizle bırakmamız gerekiyor.
Karanlık ile ilgili en temel meselelerden birisi aslında dinler çerçevesinde gelişiyor. Her din, kendine özgü kuralları içerisinde karanlık ve aydınlık üzerine farklı düşünceler geliştirerek ona inananları yönlendiriyor. Ancak bu yönlendirme her zaman istendiği veya düşünüldüğü gibi çalışmıyor. Yaratılışından itibaren aşırılığa kaçmaya meyyal insan, bu yolda da aynı düşünceyi hayata geçiriyor. Çoğu zaman aydınlığın karşıtlığı olarak kullanılan ve olumsuz bağlamlarda ele alınan karanlık, böylece kendisine farklı cephelerde farklı karşılıklar buluyor. Oysa karanlık, aydınlığın karşıtlığı olarak düşünülmek zorunda değil. Onu tamamen kendine özgü yapısı ve anlamları çerçevesinde ele almamız da pek tabii mümkün. Bu, karanlığı anlamamız için atmamız gereken ilk adım olarak Osho’nun düşünceleri arasında yer alıyor. İnsan önce karanlığı tanımalı, daha sonra ondan beslenerek onun bir parçası hâline gelmelidir. Kendimizi bu düşünceye adamalı ve ona güvenmeliyiz.
Osho, düşüncelerinde kadim Budist inançlarına paralel olarak farklı din ve düşüncelerden de yararlanan bir isim. Düşüncelerinde izlediği bu zengin yapı, onu çok daha zengin bir yere getiriyor. Öyle ki her dinden, her düşünceden, her inançtan insan onda kendine ait bir şey bulabiliyor ve bu da onu çok daha hoşgörülü, çok daha insanlar arası bir yere getiriyor. Bunu kavramak da peşinden tüm insanlığa karşı ortak bir algıyı getiriyor. Hepimiz bu yolda benzer düşüncelere sahibiz ve bu en zayıf ânlarımızda kendisini açıkça gösteriyor. Sözgelimi İsa, Osho öğretilerinde sıklıkla yararlanılan biri olarak ön plana çıkıyor. İsa’nın düşünceleri, getirdiği yenilikler, ileri sürdüğü yeni fikirler insanoğlunun aydınlanması için temel yolları işaret ediyor. Asırların birikiminden yararlanan Osho da bu yolda insanlığın iyiliğine çalışan herkesten hiçbir şey beklemeden ve hiçbir hesap yapmadan yararlanıyor. Bu, onu çok daha derinlikli yaparken okur için de zengin bir altyapı meydana getiriyor.
Osho, “Hayatın tek amacı kendisidir,” diyerek aslında bizlere önemli bir yol gösteriyor. Bu, kendi yaşamımızı, kendi kaderimizi, kendi yolumuzu kendimizin çizmesi gerektiğidir. Öyle tuhaf zamanlardan ve yollardan geçiyoruz ki artık neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlayamıyoruz. İşte bu noktada gerilen ve kendisinden uzaklaşan insanoğlu, yaşamını büyük zorbalıklar, zorluklar ve sıkıntılar üzerine kuruyor. Oysa ihtiyacımız olan şey rahatlama ve yaşama yeni bir pencereden bakmaktır. Bu noktada Osho karanlığı merkeze alır. Karanlık, kendimizi ona teslim ettiğimizde bizi yüzüstü bırakmayacak ve sırtını dönmeyecek bir unsur olarak bizi bekliyor. Öyle ki biz yüzümüzü ona döndüğümüzde o da bizi kucaklayacak, rahatlamamız ve kendimizi bulmamız için her şeyi yapacaktır.
Birçok dinin en temel unsurlarından biri olan ibadet, Osho için varoluşa duyulan sevginin ta kendisidir. Her insan, içinde barınan sevgiyi farklı biçimlerde karşısındakine göstermek ister. Bunun binlerce farklı yolu bulunmuş ve bu sevgi bir şekilde vücut bulmuştur. İbadet de bunlardan biridir ve insanoğlunun ilkel dönemlerinden bugüne dek bir şekilde varlığını devam ettirmiş, her din, her peygamber, her bilge etrafında yeniden biçimlenmiştir. İbadetin insanların rahatlamasını sağlayan önemli bir unsur olduğunu dile getiren Osho, sevginin ibadet yoluyla açıkça ortaya çıktığının altını çiziyor. Öyle ki Osho, bunun artık tanrıya paralel olarak insanın kendisi için yapması gereken fiziksel bir tören olduğunu sözlerine ekliyor.
Hayatı boyunca hiç kitap yazmamış Osho, düşüncelerindeki berraklıkla bizi kendisine hayran bırakıyor. Şüphesiz bu günümüzdeki metinlerin konuşmalarından derlenmesi kadar onun söz sanatında sahip olduğu zenginlikten de kaynaklanıyor. İyi bir hatip olan Osho, sözlerini binbir farklı kaynaktan edindiği hikâye ve sözlerle zenginleştirmeyi biliyor. Bu sırada ortaya çok daha kapsamlı ve geniş bir kültürel birikim çıkıyor. Bunu aslında konuşmaların doğal akışkanlığı içerisinde rahatlıkla fark edebiliyoruz. Bu, Osho’nun başarısındaki sırlardan biri olarak hemen kendisini gösteriyor.
Osho’nun Türkçe’ye yeni çevrilen ve okura karanlıkla yüzleşmesi gerektiğini anlatan Karanlığa Âşık Olmak isimli kitabı, bize bu konuda yeni pencereler açarak ufkumuzu bir kez daha genişletiyor.
Ali Gence – edebiyathaber.net (20 Nisan 2020)