
Daha da öylesini yaşamayız dediğimiz ne varsa yaşıyoruz. Şaşırma duygumuzu yitirdik artık. Nasıl bir zamana denk geldiyse adına yaşam denilen ve payımıza düşen kesit, bunu da görmedik demeyeceğiz.
Serhan Kansu’nun Elma Çocuk tarafından yayımlanan ve Berk Öztürk tarafından resimlenen kitabı “Renkli Karanlığım” da şaşırtmadı beni örneğin. Renkli karanlık mı olur yahu demedim. Oysaki şaşırtmalıydı. Merak uyandırdı tabii, acaba ne yazmış diye ama şaşırtmadı. Çok olağan karşıladım kitabın adını. Açtım okumaya başladım. Karşılaştığım ilk başlık “Duyduğum Rüya.” Rüya duyulur mu demedim. Bu da şaşırtmadı beni. Merak ettim neyse ki yine. Arada kendimi tartıyorum, çok mu duyarsızım diye ama henüz o kadar değilim sanırım. Peki, neden gördüğüm değil de duyduğum rüya? Yazar yanıtını verdiriyor kahramanına. Bakalım nedenmiş: “ Benim adım Tetsi. Küçük bir balığım. (…) Biz balıkların Alegori adını verdiği çok büyük bir okyanusun derinlerinde yaşıyorum. (…) Güneş ışınları bile bu kadar derine ulaşamıyor. Gerçi ulaşsa da benim için değişen bir şey olmazdı çünkü benim gözlerim yok. Gözlerim görmüyor demiyorum. Benim gözlerim yok. Ben böyle doğdum. Gözlerim olmadan. Ama merak etmeyin, dünyayı gözleri gören balıklar gibi göremesem de öyle çok yüzdüm, öyle çok dolaştım ve öyle çok balıkla konuştum ki… Ben de çiçekleri, kayaları, yosunları, deniz meyvelerini biliyorum. (…) Diğer balıkların bildiklerini ben de biliyorum ama gözleri gören balıklar gibi değil. Daha farklı şekilde.” Bu satırları okuyunca bir süre durakladım ve düşündüm. Biz insanları düşündüm. Gözleri olup da görmeyenleri! Böyle olmaktansa gözleri olmayıp da görmek daha iyi sanırım.
“Renkli Karanlığım” en başta Behrengi’nin “Küçük Kara Balık”ına benzer bir hikâye okuyacağımı düşündürdü, ilerledikçe anladım ki yanılmışım. Kahramanın bir balık olması sanırım bunu hissettirdi. Bir de suyun içinde verdiği mücadele. Fakat benzerlik sadece bu kadar.
Kitapta Tetsi’nin yolculuğundaki arkadaşlarını da tanıyoruz. Tetrus, Spino, Herak, Kuçura, Platto, Megel… İsimler tanıdık gelebilir. Bir düşünelim bakalım.
Tetsi’nin yakın dostu Tetrus, bir gün ortadan kaybolur. İçinde yaşadıkları okyanusun derinlerinde, kapkaranlık bir mağarada mahsur kalır. Pek çok balık da oraya girmeye cesaret edemez. Peki, bu durum gözleri olmayan Tetsi’yi durdurabilir mi? Tetsi, dostunu kurtarmak için hemen yola çıkar ve onun aydınlık dünyası karanlığa ışık olur. Çünkü Tetsi diyor ki: “ Sığ sularda yaşayan ve gözleri gören balıkların güneşi benim gibi göremediklerine yani yaşamadıklarına eminim.”
“Renkli Karanlığım” başka bir şekilde ifade edilebilirse karanlığın üzerine korkusuzca gitmeyi anlatıyor çocuklara. Belki başka korkularının da. Birlikte olmayı öğütlüyor, birlikte olunursa başarılabileceğini gösteriyor.
Arka kapaktan da bunu imliyor zaten: “ El ele tutuşan iyi insanlar, dünyayı hangi renklere boyar? Bir ahtapotun yalnızlığı, balinanın şarkısı, mağaranın sessizliği ne renktir? Hepsi bu ışıl ışıl yolculukta…”
Çocukların Seranabi’si, Serhan Kansu keyifle okuyacakları bir kitap daha armağan etmiş okurlarına. Karanlık nasıl renklendirilir bir de siz bakın.
edebiyathaber.net (7 Nisan 2025)