Handan Altın’ın Beş Duvar Bir Oda isimli ilk öykü kitabı Nisan 2021’de okurla buluştu. Okumayı, yazmayı uğraş edinmiş edebiyata, özellikle öyküye gönül vermiş olan yazar Ağrı doğumlu. Eğitimini doğduğu ilde tamamladı. Ağrı Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliği bölümünü bitirdi. Ağrı, İzmir, Ödemiş, Bıçakçı, Kemalpaşa, Vişneli de görev yaptı. Öyküleri, şiirleri, düz yazıları pek çok dergide yayımlandı.
Dil ve anlatımın çok başarılı olduğu eserde on dört öykü var. Kitabın dikkat çeken özelliklerinden biri, ağırlıklı olarak kadınların kendilerini var etme sorunlarının işlenmiş olması. Diğer önemli özelliği ise betimlemelerdeki ince işçilik. Yazılı ya da sözlü betimleyici anlatımda, her yazar beş duyuyla algıladıklarını kâğıda aktarırken duygularını, birikimlerini, hayata bakışını ve dünya görüşünü de elbette metne dâhil eder. Böylece anlatılan her ne ise onun yarattığı çağrışımlar, geçmişe dönüşler hatta belki de iç hesaplaşmalar her yazarın kaleminde farklı şekillenir. Buna okurun da dünya görüşü, birikimleri ve anıları eklenince hiç bir anlatı bir başkasına benzemez.
Çöplük öyküsü betimlemeler bakımından oldukça zengin bir metin. Kapı önlerine oturularak yapılan ikindi çayı buluşmasına ilişkin şunları anlatır yazar, “Ev işlerini bitirip yorgun düşen kadınlar, öğleden sonra ikindi çayı için toplaşırlardı bir ağaç gölgesine ya da komşulardan birinin kapısına. Ellerinde dantel, nakış, örgü, bazen de sökük, yırtık otururlardı semaverin çevresine. Açık çaylarını yudumlarken “Birinci” paketinden çıkardıkları cıgaralarının dumanını moraran dudaklarının arasından havaya doğru üflerlerdi… Eksik dişleri görünürdü kahırlı konuşmalarında ya da kahkaha atarken… Her şey demindeyken, sıra kafalarının içindeki çöplüğü temizlemeye gelirdi en son.”
Etkileyici ve son derece sade bir başka örnek, “Çocuklar da yıkanırdı buz gibi kar sularında, güneşte kururlardı. Yoktu aşağı mahallenin kiri pasıyla, yukarı mahallenin kiri pası arasında bir fark. İs kokar, küf kokar, çiş kokardı.”
Kurmacanın her türünde, nesnelere bilinen anlamlarının dışında anlamların yüklenmesi metnin çağrışımlarını çoğaltırken, okura da metne daha uzaktan belki de kendi geçmişinden bakma olanağı sağlar. Yazar pek çok öyküde bu anlatım yöntemini başarıyla kullanmış. Örneğin şu satırlar, geçip giden yıllar içinde acaba bizim ruhlarımızdan neler koptu, parçalandı ya da eridi, diye düşünmeye sevk ediyor insanı ister istemez. “Kumbara; çeşidi, biçimi, özelliği çağa uygun, tüketirken tükenen bedenlerden, ruhlardan kopan atıkları biriktiren kumbaralar. Biriktikçe parçalanacak, eritilecek, soğutulacak, şekillenecek ne varsa, yeniden tüketilmek yeniden tükenmek üzere raflarda alacak yerini.”
Vurucu anlatıma sahip öykülerde, yazar okuru yıllar öncesine adeta ışınlıyor. Bir su kenarını ya da bir küllüğü öylesine güzel betimliyor ki kendinizi orada hissediyorsunuz. “Eskiden her mahallenin bir çöplüğü vardı. Kışın soba külleri, yazın ocak küllerinden bir yığın olan çöplüğe “küllük” derdi mahalleli. Küllerin üstüne evlerden gelen çöp kovaları da dökülürdü. Artık işe yaramayan paslı tenekeler, cam kırıkları, soğan patates kabukları, kelle paça kemikleri… Baharda kokmuş turşu küplerinin dipleri, uzun süren kışlarda dökülen sıva kalıntıları…” Yazar, bazen de bir insanı tasvir ediyor ilginç ayrıntılara girerek. “Geçmişin alüvyonlarından bir kolaj yapmış. Suzinaz beyaz yemenisinin uçlarını köşeli çenesinin altında iç içe geçirmiş, içinden konuşurken bile kalın kaşlarını kaldırıyor ve alnını kırıştırıyor… Elâ gözlerine kahırlı bir bakış yerleşmiş. Sanki karşıdan geleni tanımaya çalışıyor gibi bakıyor. Solgun yüzüne rağmen varlığından ateş yayılıyor.”
Handan Altın, kadın sorunlarına çok duyarlı bir yazar, Az Kalsın Yaşıyordum adlı öyküsündeki olay (ne yazık ki) gerçek yaşamdan alınmış. Yazar, kadının nesne, eril zihniyetin özne olduğu binlerce olaydan sadece birini öyküleştirmiş ve bunu yaparken ben diliyle anlatımı seçmiş. Böylece okura yüklediği empati yapma görevinin çıtasını yükseltmiş. “Karanlığa gömülü kanıyorum hâlâ, kirpiklerim kıpırtısız, tavandaki sarı ışığa bakıyorum. Parmakları boğazımda kelepçeli… Sol dizi göğsümün üstünde kurşun gibi saplı. Zaman duvardaki gonglu saatte durdu. Çıkış yok, mucize yok!”
Yazar, kitap boyunca kahramanlarının eskiye ait pek çok anısını, tozun toprağın altından çıkartmış, yılların gerisinden günümüze taşıyarak görünür olmasını sağlamış. Karanlığın yuttuğu her şeyi kalemiyle yeniden var etmiş!* Güçlü metaforik çağrışımlara sahip Beş Duvar Bir Oda isminin kelimeleri ise şu satırların arasına ustaca serpiştirilmiş, “Kucağına alıp öylece oturdu, gözlerini odanın ortasındaki eşyalara dikerek. Uzaklara daldı, dört duvar bir odanın dışındaydı artık. Eskiden diye başlayan bir cümlenin devamındaydı. Beşinci duvarın ardında bir çöplüğün başındaydı şimdi.”
La Kitap Yayınlarından çıkan kitabın editörü Murat Aydın Doma, etkileyici kapak tasarımı ise Fatih Alamur’a ait. Sağlam kurgularla bezeli Beş Duvar Bir Oda kitabı, öykü dağarcığımıza kazandırılmış yeni bir zenginlik.
* “Karanlığın yuttuğu her şey yeniden var oluyor!”
Nalan Yılmaz – edebiyathaber.net (1 Temmuz 2021)