1950-53 yılları arasında süren Kore Savaşı; İkinci Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı yılları arasında kaldığı için Amerikan tarihinde “Unutulan Savaş” olarak anılıyor. Güney Kore ve Kuzey Kore diye bir ayrım henüz yokken, Japonya’nın ilhakında bulunan Kore, 1945 yılında Potsdam Konferansı’nda Almanya, Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri‘nin ortak kararıyla ikiye bölünmüştür. Kuzeyde kalan kısım, Sovyetlerin; Güneyde kalan kısım da Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisinde kalmış ve onların yönetim şekliyle yönetilmiştir. Böylece Kore, Japon hegemonyasından kurtulup bu iki büyük devletin hakimiyeti altına girmiştir. Ancak aradan çok da zaman geçmeden, 1950 yılında, Güney ve Kuzey Kore birbirleriyle savaşmaya başlamıştır. Tahmin edileceği üzere savaşanlar aslında Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. Buraya kadar bahsedilen ve hakkında tarihî kaynaklarda çok daha detaylı bilgi edinilebilen bu savaşın da sonuçları, diğer birçok savaşta olduğu gibi en çok toplum üzerinde görülmüştür. Bir galibi olmayan bu savaşın sonunda Kore Antlaşması imzalanmış ve 38. enlem iki ülkeyi ayıran sınır olarak kabul edilmiştir. Toplam üç yıl süren savaş aslında tam olarak hiç bitmemiştir.
Bu savaşın birebir içinde kalan insanları, özellikle de iki küçük kardeşi merkezine alan bir romandan bahsedeceğim: Kardeşimin Koruyucusu. Genç Timaş Yayınları’ndan çıkan eser genel olarak 12 yaş ve üzeri okurlara hitap ediyor fakat aslında yetişkinler için bile gayet makul bir roman. Beş kişilik bir aile, Kuzey Kore’deki köylerinde yaşarken savaşın başlamasıyla birlikte köylerinden hatta tamamen Kuzey Kore’den ayrılmak zorunda kalırlar. Çareyi savaştan en az zarar göreceğini düşündükleri Güney Kore’nin neredeyse en uç noktası Busan şehrine gitmekte bulurlar. Tabi eğer gidebilirlerse… Savaşın ve çetin kış şartlarının içinde bunu başarmak hiç kolay değildir. En az yükle -birkaç parça yiyecek ve üstlerindeki kıyafetlerle- kaçmak zorundadırlar. Her yerde bombalar patlarken birbirlerinden kopmadan ilerlemesi de kolay olmaz. Sora ve ailesi için de durum böyledir; onlar da o dönemde göçme mecburiyetinde kalan bir sürü aileden yalnızca biridir. Her ne olursa olsun güneye doğru ilerlemek zorundadırlar, ailelerini o insan kalabalığının ve patlamaların içinde kaybetseler dahi…
Roman, savaşın gidişatına da uygun olarak “Yuva”, “Kaçış” ve “Busan” olarak üç ana bölümden oluşuyor. Üç çocuklu ailenin en büyük çocuğu, henüz on iki yaşındaki Sora’nın gözünden anlatılıyor olaylar. Ebeveynlerinin devamlı oğlan kardeşleri sekiz yaşındaki Youngsoo ve henüz bebek olan Jisoo ile ilgilenmesinden gözden kaçmış bir kız çocuğu Sora. Savaş çıkmadan önceki “Yuva” bölümü ve en sonunda vardıkları “Busan” bölümünde Kore toplumuna dair pek çok bilgi ediniyoruz. Yazar, Kore Savaşı’nı kronolojik olarak ilerletirken bir yandan da bir aile hikâyesini sunuyor okurlara. Sıradan bir Kore ailesinin kız ve oğlan çocuklarına bakışına hatta oğlan çocukların kız çocuklara yeğ tutulduğuna şahit oluyoruz sık sık. Okuduğumuz bazı şeyler maalesef tanıdık da geliyor kendi toplumumuzda yaşadıklarımız üzerinden. Savaşın ortasında kalmanın ve ailesini kaybettiğinde yanında sadece koruyup kollamak zorunda olduğu oğlan kardeşinin kalmasının bir çocuğa ne büyük acılar yaşattığın gösteriyor yazar okurlara ve küçük bir çocuğun korunmasını yine başka bir çocuğa yüklemenin ağırlığını sorgulatıyor. Neticede de bir kayıpla birlikte evlatların hepsinin bir ve aynı değerde olmasının gerekliliği vurgulanıyor. Metaforik anlamda birbirine bağlı şekilde de okumak mümkün bu romandaki izlekleri. Dünyada küresel anlamda bazı bölgeler hor görüp diğerleri parlatıldığında nasıl eşitsizlik çıkıyorsa ortaya, denge bozuluyorsa; toplumun en küçük biriminde de bir çocuk diğerine tercih edilince öyle kaotik bir ortam meydana geliyor. On iki yaş ve -bence çok üzerindeki- okurlara hitap eden bu kitabı savaş, açlık, soğuk, ölüm gibi tetikleyici unsurlardan ötürü önce ebeveynlerin okuması belki daha sağlıklı olur. Çünkü Esma Fethiye Güçlü’nün oldukça yetkin çevirisi sayesinde eserde verilmek istenen duygu okura olduğu gibi geçiyor. Romanı, bu savaşta Kuzey Kore‘yi terk etmek zorunda kalan ve sonra da Amerika’ya göçen annesinin anılarından hareketle kurgulayan yazar Julie Lee’nin henüz bu ilk kitabı ve eser Freeman Kitap Ödülü’ne layık görülmüş. Bu sebeple Kardeşimin Koruyucusu‘nu savaşın yıkıcılığını, aile bağlarını ve ailedeki değerini sorgulayan bir kız çocuğunun gözünden okumak isteyen okurlara mutlaka öneriyorum.
edebiyathaber.net (27 Haziran 2023)