Mizahi edebiyatın izdüşümü sayılan karikatürün olumlu veya olumsuz yönde alacağı tepki yazı türüne kıyasla insanlar üzerinde kimi zaman bir bumerang etkisi yaratacak güçte olabiliyor. Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo katliamı insan haklarına, ifade özgürlüğüne ve sanata karşı vurulmuş korkunç bir darbe… 1989’dan beri Paris’te şahit olunan en fazla kayıplı bu katliamın tarih boyu karikatür sanatıyla birlikte anılacak olması özellikle üzücü.
Sanat dalı olarak insanın kendisini ve düşüncelerini en çarpıcı şekilde ifade edebildiği türlerden belki de en önemlisi karikatür. Karikatür bu konuda yazıdan da önde çünkü bu sanat dalında düşünceyi dile getirme şekli yazı türünden çok daha etkili. Anlatılmak istenen konuyu abartarak yeri geldiğinde iğneleyici ve çarpıcı bir mizahla işleyen resim türevi bir sanat bu.
Karikatür, edebiyatta düz yazıdaki fıkranın, betimlemenin, şiirdeki taşlama ve hicvin çizim olarak karşılığıdır. Ağırlığın görselde olduğu ve vurucu bir cümleyle de desteklenebilen karikatür, deyim yerindeyse tek atışla hedefi on ikiden vurabiliyor.
Öncelikle takipçilerinin çoğunluğunun toplumların genç kesiminden oluştuğunu düşünürsek karikatürün okuyucu kitlesi üzerinde bıraktığı etki daha da keskinleşiyor. Özellikle siyasi karikatüristler âdeta bıçak sırtında yaşadıklarını bilir, aldıkları tüm tehditlere ve kısıtlı maaşa rağmen meslek aşkından mıdır bilinmez, bu riskli tiryakilikten vazgeçemezler.
Dünya tarihinine bakacak olursak örneğin 18. yüzyılda William Hogarth siyasi karikatürleriyle öne çıkarken pek çok baskı, uyarı ve sansür gibi olumsuzluklarla da uğraşmak zorunda kalmıştır.
‘’Karikatür’’sözcüğünün kökeni İtalyancadan geliyor: ‘’Caricare’’(sorumlu tutmak, yüklemek) yani, ‘’resme yüklenen anlam’’olarak çevrilebilir.
Karikatür, edebiyattaki ‘’öykü’’ve ‘’roman’’türleri gibi kurgu yoluyla oluşturulmuş kahramanların değil, ‘’eleştiri’’ve ‘’biyografi’’türlerinde olduğu gibi gerçek yaşamdaki insanların ve yaşanmış güncel olayların betimlenmesidir. Elbette mübalağa ve mizah farkıyla…
Dünya milletleri arasında tarihteki başlangıcında karikatürde İtalyan ve Fransızlar’ın başı çektiğini görüyoruz. Tüm zamanların bilgini ve çılgını olarak kabul edilen Leonardo da Vinci’yi en eski karikatür örneklerini vermiş sanatçı olarak sayabiliriz. Bilinenin aksine ressamlığından daha fazla heykeltıraşlık yönü öne çıkan Vinci -sadece on yedi adet resmi bulunmakta- insanların belli başlı vücut kusurlarını modeller üzerinde uygulamasıyla tanınır. Bu amaçla iyi bir gözlemci ve deneyci olarak kendisi de dahil olmak üzere canlı denekler üzerinde akıl almaz deneyler yapan Vinci, karikatürdeki gibi özgün olanın en çarpıcı yönünü ortaya çıkartmaya çalışmıştır.
Vatikan’ın inşasını yapan Gian Lorenzo Bernini (1598-1680) de karikatür sanatının öncülerindendir. Bernini, insanı sadece birkaç çizgiyle göstererek mizahi olarak ortaya koymayı başarmıştır. Böylelikle karikatür sanatı Rönesans’ın da etkisiyle Fransa ve İtalya’daki aristokrat kesimde yavaş yavaş yaygınlaşır. Charles Philippon adlı Fransız ressam, ‘’La Caricature’’adlı gazeteyi çıkartarak karikatürlerin burada yayınlanmasını sağlar.
Dünyada ilk karikatür kitabı olan ‘’A Book Caricaturas’’ise 1722 yılında İngiltere’de yayınlandı. James Gillary ve Thomas Rowlandson’un da aynı döneme ait anlamlı çizimleri bulunmaktadır.
Bizde ise çoğu sanat dalı gibi karikatür de Tanzimat’ın ilanıyla birlikte batıdan alındı. Tanzimat’tan önce çoğu komedi unsuruna dayalı olan ‘’göstermeye bağlı geleneksel anlatım türleri’’nde örnekler ortaya konmuştur: Abartılmış figürleriyle bazı minyatürleri, Karagöz ve Ortaoyunu’ndaki yine abartılı karikatürize tipleri batı etkisindeki modern karikatüre hazırlık aşaması olarak nitelendirebiliriz.
Osmanlı Dönemi’nde ilk karikatür 1867 yılında yayınlanmıştır ve ilk Türk mizah dergisi Teodor Kasap’ın çıkarttığı ‘’Diyojen’’dir. İlk zamanlar Türk karikatüründeki çizimler resmi andırırken komedi unsuru daha çok çizimi destekleyen yazıyla sağlanıyordu.
Osmanlı bünyesindeki Ermeni kökenli vatandaşların diğer sanat dallarında olduğu gibi karikatüre de büyük katkıları yadsınamaz. Nişan Berberyan, Opçandassis, Santr… bu konuda akla gelen en önemli isimler…
Cumhuriyet Dönemi’ne gelindiğinde çizimlerde resimden uzaklaşma ve yalınlaşma ön plana çıkmış, yazıya çok da gerek kalmamıştır. Cemal Nadir Güler yarattığı ‘’Amcabey’’tiplemesiyle bu dönemin ilk denemelerini sergilemiştir. Onun öğrencisi olan Selma Emiroğlu ise ilk kadın karikatüristimiz olarak anılmakta… Ramiz Gökçe, Necmi Rıza Ayça, Salih Erimez gibi pek çok değerli sanatçı bu döneme damgasını vurmuş bulunuyor.
1950’lerden itibaren Çağdaş Dönem’de ise karikatür dalında uluslararası başarılara imza atan sanatçılara rastlamaya başlarız. Artık gereksiz bütün çizgiler tamamen terk edilmiş ve yazı olmadan mizah ortaya konmaya başlanmıştır.
1960’larda ise bir ara karikatürde gülmece unsuru yitirilerek sadece düşünceye yönelişin başlamasıyla karikatür sanatı özgünlüğünü ve buna bağlı olarak kendisine duyulan ilgiyi kaybeder, âdeta bir ‘’gerileme dönemi’’yaşanır.
Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören’in birlikte kurdukları Karikatürcüler Derneği 1970’lerde ‘’yenileşme süreci’’nin başlangıcı olur.
Türkiye’nin ilk Karikatür Müzesi de aynı dönemde, 1975 yılında İstanbul Tepebaşı’nda kurulur.
Yine bu dönemde edebiyat alanında Aziz Nesin arka arkaya gülmece tarzında eserler vermiştir. Aziz Nesin’in Sabahattin Ali ile birlikte çıkarttıkları ‘’Marko Paşa’’, döneminin en ünlü mizah dergilerindendir.
Çizgide Oğuz Aral ve elbette “Gırgır’’ (daha sonraki adıyla Avni) dergisi öne çıkar. Oğuz Aral’ın kardeşi Tekin Aral ise portre tarzındaki karikatürleriyle dikkat çeker. Elbette ‘’Çılgın Bediş’’tiplemesiyle ünlü olan Özden Ögrük’ü de anmadan geçmemeli. Nehar Tüblek, başarılı çizimleriyle döneme damgasını vuran karikatür sanatçılarındandır. Gani Müjde, Metin Üstündağ gibi isimler de çizerliklerinin yanı sıra komedi unsuru taşıyan metinleriyle de dikkatleri üzerlerine çekerler.
Ve karikatürün zaman tünelinde tekrar günümüze döndüğümüzde Leman, Uykusuz ve Penguen dergilerinin günümüzün en çok takip edilen mizah dergilerinden olduklarını belirterek karikatür tarihine bir de not düşelim: “Leman, Uykusuz ve Penguen dergileri saldırıya uğrayan Fransa’daki kardeşleri Charlie Hebdo’ya sanatta ifade özgürlüğü konusunda destek vermek amacıyla ‘’Je suis Charlie’’mesajıyla ortak kapakla basılmış ve dağıtılmıştır.’’
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (16 Ocak 2015)