Çiyil Kurtuluş tarafından kaleme alınan Kasırga ve Yabanmersinleri, bu yılın başında yayımlanan bir ilk kitap. Dedalus Yayınları’nca basılan kitapta 19 öykü yer alıyor. “Avcı” isimli öyküyü dışarıda bırakırsak kitaptaki tüm öykülerde belli bir bütünlük olduğu ve yazarın kendine özgü bir öykü dünyası oluşturduğu söylenebilir. Öyküler, çoğunlukla büyük kentlerde yaşayan insanların gündelik hayatına odaklanıyor. Kadın-erkek ilişkileri, karakterlerin iç çatışmaları ve kendileriyle yüzleşmeleri, aile bireyleri arasındaki anlaşmazlıklar; öykülerdeki olay örgüsünü belirliyor.
Kitaptaki öykülerde dikkat çeken en belirgin noktalardan biri, monolog ve diyalog tekniklerinin bir anlatım aracı olarak kullanılması. Örneğin bir kadınla bir erkek arasındaki gerilimi anlatmak yerine o gerilimin nasıl tırmandığını diyaloglar ya da karakterlerden birinin iç konuşmaları aracılığıyla göstermeyi tercih ediyor yazar. Bu teknik, en başarılı biçimde kitaba adını veren “Kasırga ve Yabanmersinleri” öyküsünde uygulanmış. Bu öyküde ABD’de bulunan Long Island’taki Irene Kasırgası sırasında aynı evin içinde kalmak zorunda olan Kuzey ve Sally arasındaki inişli çıkışlı yakınlaşma konu ediliyor. Kuzey, aynı şirkette çalıştığı Sally’den etkilenir ve kasırgayı fırsat bilip onunla yakınlık kurmaya çalışır. Ancak eve gelen davetsiz misafir Ömer, bütün dengeleri altüst edecektir. Öyküde Kuzey’in yaşadığı hayal kırıklığı, kasırga ve yabanmersini kelimeleriyle yaratılan imgelem üzerinden aktarılır. Böylece oldukça sıradan görülen bir olay, özgün bir bakış açısıyla okura sunulmuş olur.
Flannery O’Connor “Kısa Öykü Yazmak” yazısında “Öykü, noksansız, dramatik bir olaydır [action]; iyi öykülerde karakterler olay yoluyla gösterilir, olaylar da karakterlerce yönetilir, bunun sonucunda ortaya çıkan da, sunulan tecrübenin tamamından türeyen anlamdır” diyor. “Kasırga ve Yabanmersinleri” öyküsünde dramatik olayın karakterler aracılığıyla verildiğini söyleyebiliriz. Bu durum, diğer öyküler için de geçerli.
Kitaptaki öykülere biraz daha detaylı bakacak olursak; “Soğuğu Soğuğuna”, “Karambol,” “Okyanus”, “Korkarım” ve “Gizlendiğim Yerde” öykülerinde aile ilişkileri merkeze alınıyor. Anne-oğul, abla-kız kardeş, karı-koca arasında her an kopacakmışçasına gevşek bir iple bağlanmış ilişkiler yumağı var. Kırılgan kadınlar, hayatta ne istediğini tam olarak bilemeyen adamlar ve ergenliklerini yaşayan gençler; bu öykülerin başkişileri konumunda.
“Andaç” ve “Bir Dolu Elbise” öykülerinde ilişkilerdeki bitmez tükenmez kavgalar, aşk acıları ve mutsuz evlilikler ele alınıyor. “Bir Dolu Elbise”de Suna ve kocası arasındaki gerilim, sağlam bir dramatik kurguya dayanıyor. 3. tekil anlatıcının bakış açısıyla yazılmasına rağmen öyküde Suna’nın iç dünyasını yansıtan monologlara da yer verilmiş. Böylece Suna’nın kocası Demir’e söyleyemediklerini onun bilincinden aktarılanlarla okuyoruz. Diyalog tekniğinin kullanıldığı bölümlerde ise öykü kişileri, konuştukça birbirlerini ne kadar az tanıdıklarını anlıyorlar aslında. Kurtuluş, diyalog tekniğini kullanma konusunda –bir röportajında belirttiği gibi- sevdiği yazarlar olan Ernest Hemingway ve Raymond Carver’dan etkilenmiş gibi görünüyor.
“Kasırga ve Yabanmersinleri”ndeki öyküler yalın bir konuşma diliyle yazılmış; ancak arka arkaya gelen imge ve çağrışımların bir arada düşünülmesiyle anlamı derinleşecek öyküler bunlar. Söz dizimi kendi içinde belli bir ritmi barındırıyor. Yalın ifadelerin ardında yalnızlık, korku, karamsarlık gibi yoğun duygular gizlenmiş. Bunlar, dikkatli bir okuma yapınca açığa çıkıyor.
“Nasa’dan Onaylı” ve “Yunus Yunusa” öykülerinde ise diğerlerinin aksine mizahi bir hava söz konusu.
Kasırga ve Yabanmersinleri, bir ilk kitaptan bekleneni fazlasıyla karşılarken Çiyil Kurtuluş’un bundan sonra neler yazacağını da merak ettiriyor. Her ay onlarca yeni öykü kitabının yayımlandığı edebiyat ortamımızda ilk kitapları fark etmek biraz zor olsa da iyi okurlar, bunları zamanla keşfedecektir. İşte, Kasırga ve Yabanmersinleri böyle bir kitap.
Sibel Yılmaz – edebiyathaber.net (5 Eylül 2017)