Söyleşi: Burak Soyer
Kayahan Demir son kitabı Kefensizler Mezarlığı’nda, alışılagelmiş cin, şeytan, ruh gibi korku öğelerini kullanmaya gerek duymadan, sağlam hayal gücüyle yeşertilmiş bir metin sunuyor okura. Ters köşelerin birbirini izlediği roman, psikolojik gerilimi de içine katarak yazıyla korku arasındaki buzları eritip nabız ve diğer bazı ‘seviyeleri’ metin boyunca “üç buçuk” ve katları üzerinde tutmayı başarıyor.
1988 yılında İstanbul’da doğan Kayahan Demir, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik ve çift anadal olarak Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümlerinden mezun olmuş. Yine İstanbul Üniversitesi’nde Tarih bölümünde eğitime devam ediyor. İlk kitabı Çağdaş Esaret Kampı 2012 yılında yayınlanmış. O zamandan beri de gerilim, korku, polisiye türünde durmadan kitaplar yazıyor. Portakal Kitap’tan çıkan son kitabı Kefensizler Mezarlığı da bu zincire eklenen son halka. Kefensizler Mezarlığı, Harran’daki eski rasathaneyi görmek için düzenlenen geziye katılan bir grup gencin başına gelen gizemli ve birbiriyle bağlı olayları anlatıyor.
Mete, Mustafa, Mehtap ve Günay heyecan dozunu artırmak için Mete’nin gazlamasıyla konakladıkları kamp alanından kaçarak eski bir eve gidip gözlem yapmak isterler. Bu metruk bina hayli korkutucu görünmektedir. Odalarda dolaşırken eski bir astronomun bir arkadaşına yazdığı mektupları bulurlar. Bu mektupları evden gelen bazı (!) talimatlar izler ve mektubu yazan kişiye ait bir günce keşfederler. Günceyi okumaya başladıklarında ise macera çoktan başlamıştır…
Söyleşide değindiğimiz üzere, korku duygusuna yazıyla anlatmak gerçekten çok zordur. Ortalama bir korku filminde bile “Kralı gelse korkmam,” diyen biri, saniyelik bir geçiş sahnesinde, bir seste hafif de olsa irkilir. Ama iki kapı gıcırtısı, gıcırdayan merdiven sesleri yazarak okuru korkutmak için sağlam bir hayal gücü ve tasvir gereklidir. Yazar Kayahan Demir, Kefensizler Mezarlığı’nda ortaya çıkan günlüklerle okuru sınırları alt üst eden hayal gücünün içine alıyor ve ‘korku’ denince akla ilk gelen, cin, şeytan, ruh gibi klişelerden de uzak durup belirsizliği olay örgüsündeki ‘belirsizliği’ an be an hissettirerek farklı bir korku atmosferi yaratıyor. Kayahan Demir’le Kefensizler Mezarlığı’nı ve edebiyatta korkuyu konuştuk.
Sizinle yaptığımız telefon konuşmasında hafiften değinmiştik ama konuyu biraz daha açmak adına yine sormak isterim. Edebiyatta korku ve mizahın okura çok zor geçen iki öğe olduğunu düşünüyorum. Katılır mısınız buna?
Kesinlikle katılıyorum. Korku da mizah da çok yoğun duygulardır. İki tür de beyaz perde ya da televizyonda ciddi rağbet görüyor. Ses efektleri ve kaliteli çekimler ile iki türü de başarılı hale getirmek elimizde… Ancak kitapta ne ses efekti kullanabiliyoruz ne de kurguyu görüntülü olarak sunma imkânımız oluyor.
Siz bu durumu nasıl sağladığınızı düşünüyorsunuz? Hangi yollardan geçiyorsunuz?
Elimizde tek bir malzeme var: Kelimeler… Evet, kelimelerle bir insanı güldürmek yahut korkutmak gerçekten çok zordur. Özellikle korkuda okuru etki altına almak, yazdıklarımızı okura inandırmakla mümkün. Bunu da ancak kelimelerin gücünü ve hayal gücümüzü kullanarak yapabiliriz. Korku türünde ister istemez fantastik bir ortam kurguluyorsunuz ve insanları bu dünyaya inandırmaya çalışıyorsunuz. Mesela tıpkı yıldızlar gibi sadece geceleri görünen bir mezarlığın varlığına kimse inanmaz. Ya da hiçbir ölü herhangi bir dileğimizi gerçekleştiremez. Ancak Kefensizler Mezarlığı’nda yer yer bu fantastik dünyaya kandığımız oluyor.
Yeni kitabınız Kefensizler Mezarlığı, özellikle Amerikan sinemasından çok aşina olduğumuz “kampa giden gençlerin başına sakat olaylar gelmesi” gibi algılanıyor ilk bakışta ama sayfalar ilerledikçe bambaşka olaylar silsilesinin içinde buluyoruz kendimizi. Nasıl ortaya çıktı Kefensizler Mezarlığı?
Evet, kitabın başları bir gençlik romanını çağrıştırıyor. Ancak ilerleyen sayfalarda, özellikle de baş karakterimiz Astronom Yıldırım Akarsu ile tanıştıktan sonra işin rengi değişmeye başlıyor. Kefensizler Mezarlığı, başlangıçta klişe bir korku romanı gibi görünüyor. Ancak son dönemlerde özellikle sinemalarda sıklıkla gördüğümüz şeytanlı, cinli perili hikâyelerden çok farklı… Urfa Harran’ın kültürel tarihiyle Uzay biliminin harmanlandığı bir roman, Kefensizler Mezarlığı… Ve tamamen psikolojik yollarla korkutmaya çalışıyor okuru. Gözle göremediğimiz şeyler korkutuyor bizi, belirsizliklerimiz. Kitapta bir bölüm var: Aslında karanlık korkusu diye bir şey olmadığı, karanlığın insana bir şey yapamayacağı ve burada korkutan asıl etkenin belirsizlik olduğu yazıyor. Gerçekten de öyle… Belirsizlik her zaman daha korkutucudur. Kim bilir, belki de Kefensizler Mezarlığı’nın bu kadar ürkütücü görünmesinin sebebi de budur.
Kitaptaki olayların başlangıç noktasını özellikle Anadolu kültüründe çok rastladığımız ‘batıl inanç’ kültüyle ilişkilendirebiliriz. Ancak sadece ona bağlı kalmadan yürüyor değil mi?
Aslında batıl inanç sadece Anadolu kültürüne özgü bir şey değil. Her insanın kendine bile söyleyemediği bazı rutin batıl inançları vardır. Sorun bunların hastalık derecesinde olması… Kitapta da ‘her şeyin fazlası zarar’ kabilinden bu konuya değinmek istedim. Ama söylediğiniz gibi kitapta sadece batıl inançlar yok. Bilinçaltının bir insana nasıl oyunlar oynayabileceğini de görüyoruz. İnsan zihni o kadar muazzam bir makinadır ki, sahibine her an her şeyi düşündürebilir. Ve üzülerek söylemeliyim ki, istediği her şeyi de er geç yaptırır. Bana göre Yıldırım Akarsu’nun aslında en büyük korkusu bizzat kendisiydi.
Tam kendimizi günlüklere kaptırmışken araya aniden gençlerin de farklı bir yerden aynı olaya dahil olduklarını görüyoruz. Bu kesişmeyle Kefensizler Mezarlığı’nın psikolojik yönünün de olduğunu bu durumla ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
Sinemada ve edebiyatta alışılagelmiş, “Çehov’un Silahı” olarak da adlandırılan klişe bir söz vardır: Eğer ilk bölümde duvarda bir tüfek asılı diyorsanız, ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Şayet ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır. Başta mektuplarla alakasız gibi görünen gençlerin daha sonra konuya dahil olması bu sözü haklı çıkarıyor. Oraya neden sen ben değil de, o gençler gitti? Zaten bu tür kurguları heyecanlı kılan da bu tür tatlı rastlantılar oluyor. Haliyle böyle ortamlarda ciddi bir psikolojik savaş da göze çarpıyor. Biri ya da birilerinin yalan söylemesi, başta okur olmak üzere kurgudaki tüm karakterleri geriyor. Bir polisiye romanda katil direkt kimliğini ifşa etse o kitabın hiçbir albenisi kalmaz. Buradaki olayı da tam olarak buna benzetiyorum.
Kitabın bir de dizi serüveni olacak sanırım. Ne zaman, nerede izleyebileceğiz?
Evet, bu benim için en heyecan verici projelerden biri olacak şüphesiz. Kaleme aldığınız bir eserin farklı sanat dallarında yorumlanması harika bir duygu… Kefensizler Mezarlığı bir aksilik olmazsa 2022 yılında dijital bir kanalda aynı isimle dizi olarak yayınlanacak. Aslında başta sinema filmi olarak konuşmuştuk. Ancak pandemi döneminde birçok sektör gibi sinema sektörü de olumsuz etkilendi bu süreçten… Bununla birlikte dijital dizilere olan ilgi de artmaya başladı. İnsanın evinde ayaklarını uzatıp, istediği zaman izleyebildiği bir platformdan bahsediyoruz. Haliyle dijital dizi projesi daha bir akla yatkın geldi. 13 bölümlük senaryo tamamlandı. Kefensizler Mezarlığı’nı izlenme başarısına göre iki üç sezon ekranlarda görebiliriz. Bu tamamen dijital dizi tutkunlarının ilgisine bağlı…
edebiyathaber.net (4 Şubat 2022)