1972 yılında doğan Mehmet Uluğtürkan, 1989’da başladığı gazetecilik hayatını günümüzde de sürdürmektedir. Muhabirlikten köşe yazarlığına, basın danışmanlığından yazı işleri müdürlüğüne kadar pek çok pozisyonda görev alan Uluğtürkan, Türkiye’nin ilk bölgesel ekonomi yayını olan Refleks gazetesinin de kurucusudur.
Uluğtürkan’ın gazetecilik hayatının yanı sıra edebiyatla da içli dışlı olduğunu biliyoruz. Kendisinin ilk romanı olan Madalyasız, 2017 yılında Doğan Kitap etiketiyle okurla buluşmuştu. Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı onca fedakârlığa rağmen İstiklal Madalyası’nı reddeden Yeniceli Mehmet Ağa’nın hayatını konu edinen Madalyasız okurlarca epey beğeni toplamıştı.
Geçtiğimiz günlerdeyse Uluğtürkan’ın ikinci romanı Kayıp Sancak: Toroslarda Yakılan İntikam Ateşi raflardaki yerini aldı. İnkilâp Kitabevi etiketine sahip olan Kayıp Sancak da bir Kurtuluş Savaşı romanı, ancak Uluğtürkan bu kez işin biraz daha derinine iniyor ve işgalcilere karşı girişilen mücadeleyi, direnişi ve yeniden birlik olmayı bir bölge üzerinden anlatmaya başlıyor.
İşgal altında bir imparatorluk
Mustafa Kemal Atatürk’ün Adana’ya gidişiyle başlayan Kayıp Sancak, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun yerle yeksan olduğu, teslim bayrağının çekildiği bir tablo sunuyor bize. Savaş kaybedilmiş, umutlar tükenmiştir, ancak imkânsızın peşine düşen az da olsa birileri vardır.
İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre Alman kuvvetleri Osmanlı topraklarını terk edeceği için, Alman General Otto Liman von Sanders, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı Mustafa Kemal’e devretmek üzeredir.
O vakte kadar araları pek de iyi olmayan iki asker otelde bir araya geldiklerinde Liman von Sanders şöyle der:
“Bugün bu toprakları terke mecbur olurken emrim altındaki orduları, buraya ilk geldiğim zamandan beri takdir ettiğim bir kumandana gönül rahatlığıyla bırakıyorum. Yaşadığımız tüm bu felaketler içinde karamsar olmamak elbette mümkün değildir, ancak ben tek bir şeyden teselli buluyorum, kumandayı size terk ediyor olmaktan.”
Mustafa Kemal komutayı devralıp otelden ayrıldığında, Mondros’un şartlarını okumaya başlar ve bu şartların her şeyin sonunu getireceğinden emin olur. Sadece kendisinin değil, herkesin eli kolu bağlanmıştır, ancak yine de bir şeyler yapılması gerekmektedir. İşte Kayıp Sancak da , kurtuluş fikri de böylece başlar.
Ve Kurtuluş Savaşı başlar
Kayıp Sancak, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından altı ay önceye götürür bizi. Adana’da işgale karşı gerçekleştirilen gizli toplantıyla direnişin ilk fitilini yakar ve Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’na dek geçen sürede, Kurtuluş Savaşı’nın çok bilinmeyen bir bölgesinde, Güney Cephesi’nde yaşananları anlatmaya başlar.
Tam da burada Uluğtürkan aslında burada şöyle bir iddiada bulunur ve Kurtuluş Savaşı’nın Samsun’a çıkıldığında değil, bu tarihten altı ay önce, işte bu Adana’daki gizli toplantıyla başladığını belirtir. Bunun kaynağını da İskenderun’da batırılan İngiliz gemisinde bulur: İskenderun’dan karaya çıkıp 7. Ordu’yu ve Yıldırım Ordularını bitirmek isteyen İngilizleri fark eden Mustafa Kemal’in, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya 5 Kasım 1918’de ateş emrini verdiğini söyler.
Uluğtürkan’ın bir diğer iddiası da, işgal güçlerine sıkılan ilk kurşunun 15 Mayıs 1919’da, İzmir’de Hasan Tahsin’e değil, 19 Aralık 1918’de, Dörtyol’da Mehmet Çavuş’a ait olduğudur. Böylece Uluğtürkan Kurtuluş Savaşı sürecine dair yeni bir tartışma ortaya koyar.
3 yıllık bir araştırmanın ürünü
Uluğtürkan’ın gazetecilik temelli bir yazar olduğunu söylemiştik, bu durum da onun araştırmacı yönünü, tarihî kaynaklarla geçirdiği sabırlı mesaisini akla getiriyor. Kayıp Sancak’ın 3 yıllık bir araştırmanın sonucunda kaleme alındığını söyleyen Uluğtürkan, kitabın yazım sürecine dair şu açıklamayı yapıyor:
“Genelkurmay Başkanlığı Arşivi, dönemin yerel gazeteleri, Kuvvacı ve Fransız kumandanların günlükleri ve tarihî belgelerden yararlandım. Gerçek olaylar ve kişilerin yer aldığı roman, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmadan 6 ay önce İskenderun açıklarında bir İngiliz gemisini batırma emrini vermesi, 44 Kuvvacının 700 kişilik Fransız taburunu esir alması gibi az bilinen gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Okurlar, 100 yıl öncesinde Kurtuluş Savaşı’nın Güney Cephesi’nde cereyan edilenleri bu romanda yaşayacak.”
Romanın yazım sürecinde elinin altında sürekli tarihî kaynakları bulunduran Uluğtürkan, tarihe, gerçek karakterlere, mekânlara ve kronolojiye bağlı kalmak için çok çaba sarf ettiğini belirtir, yine de romanın duygusunu ve dramatik yapısını kuvvetlendirmek için kurmacanın gücünden de faydalandığının altını çizer.
Son kertede; Uluğtürkan’ın Madalyasız’dan sonraki bu ikinci romanı Kayıp Sancak da Kurtuluş Savaşı’nı, o günlerdeki zorlukları ve imkânsıza göz dikmiş bir halkı bizlere anlatır. Bunu yaparken de araştırmaları esnasında edindiği kişilerin ve mekânların fotoğraflarını da kitaba koyar ve bu sayede gerçekliğe bir adım daha yaklaşır.
Nilgün Taylan – edebiyathaber.net (16 Temmuz 2021)