Kaynak ABD (Origin The USA) isimli kısa filmin yönetmeni Armağan Pekkaya (1980) Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü’nde lisans öğrenimi alıyor. Türk Kızılay’ı Sanat Yönetmenliği de yapmış olan Armağan Pekkaya halen Beşiktaş JK İletişim ve Medya Müdürü olarak çalışıyor. Koro, Üç Kadın, Samir’in Rüyası, Mutfak, Dışarıda Olmak, Her Aşk Kendini Yaşar, İnsan Kokusu, İşkenceye Tolerans ve Müştefa isimli yapıtlara imzasını atıyor. Pekkaya’nın yönetmenliğini yaptığı kısa filmlerden bazıları ise Tuvale Yansıyan, Sus, F.K. (10), Bakiye 0, Kimsesiz, Sesler ve Küller, Dream Catcher 767, Açı Karşı Açı ve Kaynak ABD.
Kaynak ABD yani (Origin The USA) 2012 yılında yapılan deneysel bir film. Altın Koza Film Festivalinde, Deneysel Kategori Jüri Özel Ödülü alıyor. Armağan Pekkaya hem Altın Koza hem Altın Portakal ödüllüne sahip, 39. Altın Portakal Film Festivali’nde “Dışarıda Olmak” ile en iyi belgesel ödülünü alıyor yönetmen. Yıllar sonra bugünü anlamak isteyen insanlara referans olabilecek ve insanların vicdanına seslenen yapıtlar üretiyor.
Bunuel’in Salvador Dali ile birlikte yazdığı deneysel alanda öncü filmi Endülüs Köpeği’nde şiddetin sıradanlaştırılmasını mesele edinmesi gibi Pekkaya’nın da bir meselesi var. Yönetmen meselesini sekiz buçuk dakikalık kısa filmiyle deneysel olarak ortaya koyuyor. Olayların sıradanlaştırılmasını ve kişinin olan bitene duyarsızlaştırılmasını düşündürüyor izleyicilerine. Kaynak ABD’de seyirciye her şeyi göstermek yerine, duyguyu ve atmosferi hissettiriyor. Kurmacadan farklı olarak giriş, gelişme, sonuç kaygısı olmadan ve gerçeklik kaygısı taşımadan, meselesini deneysel sinemayı kullanarak anlatıyor yönetmen Pekkaya.
On iki eylül bin dokuz yüz seksende bebek olan yönetmenin çocukluğunun ilk 5-6 yılı televizyon aracılığıyla Kenan Evren’i televizyondan dinleyerek geçiyor. Kısa film o yüzden bu olayla başlıyor.
Bu tarihten sonra gelişen önemli olaylara insanların tepkisizliklerini sorguluyor. Ekranlardan Berlin duvarının yıkılışı izlenirken, “o duvar orada neden vardı, neden yıkılıyor şimdi?” sorusunu irdelemiyor insanlar. Ya da Körfez savaşının arkasında yatan sebepler irdelenmiyor televizyon karşısındakilerce. Filmde Körfez savaşıyla ilgili sahnelere paralel görüntülerde ise o yılların savaş oyunu ekrandan geçiyor. Öyle ki hangi görüntülerin ve seslerin gerçek, hangilerinin oyun olduğu karışıveriyor. Savaş oyunları, ya da savaşın ekran görüntüleri savaşı normalleştiriyor gerçek hayatta da.
Bütün önemli olayları alt alta yazdıktan sonra bu olaylara ilişkin görüntüleri topluyor arşivlerden, tekrar izliyor yıllar geçmesine rağmen. Ancak farklı bir şey hissetmiyor. Hala insanların çaresiz hissettiğini ve olan biten hakkında pek de bir şey anlayamadıklarını farkediyor yönetmen. Geçen zamana karşın bu olaylarla ilgili doğru bilgiye ulaşamıyor insanlar.
Kısa metrajlı film, seksen darbesini televizyondan bildiren Kenan Evren’in “Demokrasi kendi kendini idare edemediği için biz el koyduk” konuşmasıyla başlıyor. Bunu metalik bir ses tarafından On iki eylül bin dokuz yüz seksen günü neredeydin, ne yapıyordun? sorusu izliyor. Robotik ses bu iki soruyu Berlin duvarı yıkıldığı gün, Körfez Savaşı çıktığı gün, Sovyetler Birliği dağıldığı gün, Uğur Mumcu öldürüldüğü gün, Turgut Özal öldüğü gün neredeydin, ne yapıyordun şeklinde Türkiye’yi ve Dünya’yı ilgilendiren diğer önemli olayların da olduğu günlerin görüntüleri üzerine sorgulamasını devam ettiriyor, sanki bir suçlu arar gibi. Döngü on iki eylül bin dokuz yüz seksen senesindeki Evrenin konuşmasıyla ve ardından metalik sesin sorusuyla tamamlanıyor.
Soruyu soran boğuk, tekdüze ve mekanik ses kişiye “bunlar olurken ne yapmalıydık, ne yapabilirdik, neden boş boş baktık?” diye düşündürüyor. Cevap verenin sesi normal bir ses, mekanik robotik, metalik veya paslı değil. Başlangıçta normal duygulanımı olan bir insan sesiyken yanıtlayanın tarzında zamanla değişim gözleniyor. Önce tedirgin cevap verirken, daha sonra bundan hiçbir rahatsızlık duymayan, hatta boş vermiş bir ses tonuyla ve vücut diliyle, kahvedeydim, restorandaydım, kantinde tost yiyordum gibi cevaplar vermeye başlıyor birey.
Soran kişi veya kaynak, hedef aldığı toplum olanın bitenin farkında mı? onu araştırıyor. Bireyin olayların farkına varmadığı ve hatta duyarsızlaştığı gözleniyor. İlk soruda cevap bile veremeyecek kadar üzgün ve soru karşısında afallamış bireyin değişiminde sorgulayanın rolü gözleniyor. Soru soruş tarzıyla bireyi, evde oturuyordum, hiçbir şey yapmıyordum, kahvede oyun oynuyordum gibi cevaplara yani “olayın içinde değildim hem de duyarsızdım”ı söyletmeye çalışıyor sorgulayan. Çünkü başlarda ürkek olan yanıtlar sonlara doğru, oyun oynuyordum, künefe yiyordum gibi o anlara ait keyif unsurlarını da ekleyerek geri dönüyor sorgulayana.
Bu olanları görüp neler olup bittiğine ilişkin soru soracak veya soru sorması gereken kişi kendisi sorgulandığı için bunu aklına bile getiremiyor.
Film boyunca bütün sorulara cevap veren adam sadece üç yerde soruyu yanıtlamıyor. Farklı zamanda sorulsa da aslında aynı soru bu. İlk başta bir, sonda ise iki kere “On iki eylül bin dokuz yüz seksende neredeydin?” sorusuna cevap vermiyor sorgulanan, düşünüyor. Pekkaya’nın ilk soruda bir şey söylememesi olay tarihinde bebek ya da çocuk olduğunu tahmin ettiğimiz yönetmen için oldukça uygun bir gönderme. O tarihlerde veya sonra doğanlar olayları yorumlamakta zorlanıyorlar, soruyu cevaplayamıyorlar. Ancak filmin sonunda iki kez daha susuyor sorgulanan. Son susuşlardan biri o günleri yaşamış, acıları çekmiş, yüreğinde izler taşıyan ve hatırlamak istemeyen birinin yerine, diğeri ise o günlerde çocuk olsa da zaman içinde tüm toplum gibi artçılarından etkilenen, düşünen, kafasında sorular olan, soracağı sorulara hazırlanan ilk fırsatta soracak bireyin susuşu. On iki eylülle başlayıp yine o tarihte biten sahnelerden yapımcının döngüleri sevdiği düşünülecek olursa çemberin tamamlanması için sonuncu kişinin, düşünen, üreten bireye yani bebek Pekkaya’dan yapımcı Pekkaya‘ya evrildiğini düşünmek yanlış gelmiyor izleyene.
Film, festivalde Deneysel Kategori Özel Ödülü alıyor. Vahşi emperyalizmin ortadoğu üzerindeki oyunlarına dikkati çeken filmin yönetmeni bu ödülü alırken “Onların oyunları devam ettikçe bizim de filmlerimiz devam edecek. Bu filmimize bile kaynak oldular” diyor. İçine attıkları ile ilgili sorduğu soru karşılığında alıyor ödülünü.
Kısa filmler festivallerde gösterime girdiği için, festival zamanları dışında film YouTube kanalı sayesinde izleyicisiyle buluşuyor.
Kaynak ABD filmi kısa ama üzerinde uzun uzun konuşulacak bir yapıt.
Zeynep Yenen – edebiyathaber.net (30 Eylül 2020)