Kediler, dostluk ve Erkin Koray | Ekin Türkantos

Ekim 10, 2024

Kediler, dostluk ve Erkin Koray | Ekin Türkantos

Ödüllü yazar Ezgi Tanergeç, yeni kitabı Geç Kalanlar Kümesi ile okuru şaşırtacak bir kurguyla yeni nesil tehditlere odaklanıyor. Bir okul arkadaşlığından yola çıkan yazar, karakter tasvirleriyle içimizden birilerini anlatıyor.

Gerçek bir dostluk örneği sergileyerek bu dünyadan geçip giden kedileri İrma ve Böcük’e kitabında yer veren Ezgi Tanergeç, kurgusuna dahil ettiği kedileriyle selamlıyor okuru. Erkin Koray’ı da anmadan geçmiyor. Kitap, ustanın anısına saygıyla başlıyor, çünkü kitabın ana kurgusunda bir Erkin Koray şarkısı başköşeye oturuveriyor. Kimin aklına gelir ki! İlk romanıyla hem Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nü hem de Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kucaklıyor Tanergeç. Yeni kitabı Geç Kalanlar Kümesi’nde bir okul hikayesiyle başlasa da ayrıntılarıyla okuru şaşırtan bir yapı kuruyor. Şimdiki zamanı geçmişe bağlarken kurduğu düşünce yapısı çok doğal bir şekilde akıyor hikayenin içinde.

Kitabın ana karakterleri Yasemin, Simge, Anıl ve Eylül. Biz hikayeyi Yasemin’in ağzından, düşüncelerinden okuyoruz. Yasemin, uzun yıllardır hayalini kurduğu evden çalışma sistemini oturtmuş, çeviri yapıp Almanca dersleri veren ve iki kedisi İrma ve Böcük’le yaşayan bir kadın.

Hikaye bugünü anlatırken arada geçmiş okul yıllarına dönüyor. Öğretmenleri birbirleriyle pek de alakası olmayan dört arkadaşı bir ödev, proje üretmek üzere biraraya getiriyor. Bu onların pek hoşuna gitmese de bu zoraki birlikteliği yürütmeleri gerektiğinin de farkındalar ve birbirleri hakkında zaman içinde öğrendikleri detaylarla aslında birbirlerinin en yakını oluveriyorlar hiç de farkında olmadan.

Yıllar sonra yeniden buluşmaları, eski defterlerin açılması ile yeni defterler doldurmak gibi detaylar arasında gidip geliyor hikaye. Bazı konular kapanırken bazıları açılıyor ve onlar huyundan vazgeçmediği gibi yine birbirlerinin gizli anlarına, hayatın getirdiği zorluklara, insan ilişkilerine ve meraklarına yenik düşüyorlar. 

Yazar, kişi betimlemelerini öyle yerinde yapıyor ki, kitabın karakterlerinden bazılarının sizin de çevrenizde tanıdığınız insanlara benzediğini anlıyorsunuz. Kitabın kapağındaki resim gibi her karakter için ayrı bir kat açılıyor zihinlerde…

Kitabın en ilgi çeken detayı bence kendi seçmediğin arkadaşlarınla bir arada olma fikri üzerinden yürüyor olması. Çünkü gerçekten bazen okul ya da iş ortamında, kurs ya da seyahatte tanıştığınız birileri hayatınızın başköşesine oturabiliyor bir anda. Siz farkında olmasanız da zamanla birbirinizin en özel anılarının tanığı oluyorsunuz.

Özellikle eskiden tanıdığınız birilerine uzaktan, farklı bir yerden bakmak denildiğinde, araya mesafe girdiğinde tıpkı kitabın başkarakteri Yasemin’e olduğu gibi bir yabancılaşma yaşanabiliyor. Size de olmuştur, sohbet sarmamıştır, espriler yerine oturmamıştır ya da o kişi değişmemiştir ve içinizde, “Benim burada ne işim var burada” duygusu döner durur.

Bu dörtlünün de teknik olarak doğru, anlamca eksik adını koyamadığı tuhaflığı yüzünden Yasemin diken üstünde hissediyor yeniden buluştuklarında. Yıllar sonra biraraya gelmek o nostaljiyi hissetmek iyi olduğu kadar rahatsız da ediyor onları.

Hikaye bir Erkin Koray şarkısı ile başlıyor aslında. Kurguya bir şarkı dahil etme fikri ilginç ve dikkat çekiyor. Yasemin, bir şarkıya tutunmak nasıl hissettiriyorsa bazen de o şarkının nostaljisine ihtiyaç duyacağımızı hatırlatıyor. Dönem şarkılarının çok tutmasının nedeni de budur belki, âşık olduğunuzda dinlediğiniz melodi, sizi yıllar sonra bile o ana götürebiliyor.

“Bir psikolog makalesinde okuduğu, giderilmeyen ihtiyaçlar için anılara sığınıyor, ona ihtiyaç duyuyormuşuz” diyen Yasemin, nostaljinin pozitif duygular deposu işlevi gördüğünü anlatıyor.

Yıllar içerisinde her birinin alışkanlıkları, davranışları ve yaşamları da birbirlerinin çok iyi bildiği bir hale geliyor. Bu dörtlü okul grubunun birbirinin dilinden çok iyi anlaması da bu yüzden. Aşk acısı çektiklerinde dinledikleri şarkıyı bilen de, ağladığında teselli istemeyeceğini bilen de yine onlar. Birbirlerini çok iyi tanıyor ve bir sessiz dili paylaşıyorlar. Hayatınıza yeni giren insanlar sadece görmesine izin verdiklerinizi bilse de onlar birbirinden bir şey saklamak için çok geç kalmışlar.

Tanergeç, insanın yalnızken kendi kendine kurduğu cümleleri, düşünce balonu ya da içsesini güzel anlatıyor. Ayrıca hikayedeki kedili ayrıntılar da çok hoş. Dilini romantik komediye çok yakıştırdığım hikayenin cevabını kitabın başkarakteri Yasemin’den alıyorum; ‘Gençliğimi şefkatle sarmak istiyorum, olasılıkları iyi hesaplayamadığım için kendimi affediyorum. O yaşların suçları şimdilerde masum görünüyor. Kendini ispat çabası…’

edebiyathaber.net (10 Ekim 2024)

Yorum yapın