I
7 Kasım 2016’da Dünya, en önemli ozanlarından birisini, Leonard Cohen’i 82 yaşında kaybetti. Cohen, giderayak, David Bowie gibi yaptı ve bize bir veda albümü bıraktı: You Want It Darker.
Butik Yayıncılık da “You Want It Darker” albümünü dinlerken okuyabileceğimiz bir kitapla bizleri buluşturdu: “Leonard Cohen, Kendi Ağzından”.
II
Kendi Ağzından, Jean-Dominique Brierre ve Jacques Vassal’ın on yıllar boyunca Cohen’le yaptıkları söyleşilere, Cohen’in diğer söyleşilerinin, şiirlerinin, şarkı sözlerinin, romanlarının, konserlerinde yaptığı konuşmaların ve kısmen onun hakkında yazılanların, tematik bir bütünlük içinde eklenmesiyle oluşturulmuş bir kitap. Bu açıdan ortaya çıkarılan ince işçiliği takdir etmemek mümkün değil.
Kitap on yedi bölümden ve Cohen kronolojisinden oluşuyor. Bölümler, isimlerine uygun olarak, çok yönlü bir sanatçı olan Leonard Cohen’in farklı bir yüzüyle tanıştırıyor bizleri. Kitapta nasıl bir anlatım yolu benimsendiğine dair ipucu olması açısından bölüm isimlerini buraya alabiliriz: “Montrealli, Yahudi, Oğul, Şair, Müzisyen, Sevgili, Hasta, Gezgin, Savaşçı, Romancı, Avcı, Söz Yazarı, Sahne Adamı, Koca, Baba, Kâhin, Keşiş.” Yazarlar, her bölümün sonuna alıntı yaptıkları kaynakları gösteren ve kısa açıklamalar ekledikleri “notlar” eklemişler. Kitap bu yönüyle de daha geniş okuma yapmak isteyenlerin veya farklı araştırmalara heves edenlerin kaynaklara birinci elden ulaşabilmelerini de sağlıyor.
III
Kendi Ağzından, Kanadalı müzisyenin Montreal yıllarından başlıyor anlatmaya. Bu bölümde, ailesi, kökleri, Kanada’yla olan ilişkisi derinlemesine anlatılıyor. Aynı bölümde, Cohen’in dilimize de çevrilen iki romanı “Görkemli Kaybedenler” ve “En Sevilen Oyun” önemli ipuçlarına sahip kitaplar olarak inceleniyor.
İkinci bölümde, Cohen’in Yahudi kimliği masaya yatırılıyor. Bu bölümde, Cohen’in şarkı sözlerindeki, şiirlerindeki ve romanlarındaki detaylardan yola çıkılarak, dini inancını sürekli korumuş bir ozanın eserlerine bir de bu gözle bakılıyor.
Kitabın üçüncü bölümünde, babasını erken yaşta kaybeden ve oldukça baskın bir karakter olan annesiyle inişli çıkışlı bir ilişki sürdürmek zorunda kalan “oğul” Cohen’i tanırız. Kitabın “Koca” ve “Baba” adını taşıyan diğer bölümleri de üçüncü bölümle birlikte değerlendirildiğinde anlamlı bir bütünlüğe ulaşır.
Cohen, öldüğünde müzisyen kimliğiyle ön plana çıkarılsa da kariyeri erken yaşta yayımladığı şiir kitaplarıyla başlamıştır. Şairlikten ve yazarlıktan kazandıklarıyla geçinemeyeceğini anlayınca çekinerek de olsa beste yapmaya ve sahneye çıkmaya başlamıştır. Kitabın dört ve beşinci bölümlerinde Leonard Cohen’in şiir kitapları ve müzisyenliğe adım atması yine onun sözleriyle okurlara anlatılmakta. Bu bölümler, kitabın on üçüncü kısmı olan Sahne Adamı’nda anlatılanlarla birlikte değerlendirildiğinde bütünlüğe kavuşuyor. Cohen’in takıntılı kişiliği ve ilk zamanlarındaki acemiliği, tüm yaşamı boyunca sahnede rahat olamamasına neden oluyor. Bu takıntıları ve daha fazlasını ise kitabın “Hasta” adını taşıyan yedinci bölümünde okuyoruz.
Cohen hayatını kaybettiğinde, birkaç ay önce ölen eski sevgilisi Marianne Ihlen’e yazdığı mektuptan sıkça bahsedildi. Cohen söz konusu mektupta, “Ben de çok yakında arkandan geliyorum sanırım. O kadar yakından izliyorum ki seni, elini uzatsan dokunabilirsin elime… Hoşçakal eski dost. Sonsuz aşk, orada görüşürüz” demişti.
Kitabın, “Sevgili” adını taşıyan altıncı bölümünde, Leonard Cohen’in yaşamındaki en büyük aşkları ve bir ilişki yaşamasa da “Chelsea Hotel” döneminde bir süre takıldıkları Janis Joplin’in Cohen üzerinde bıraktığı izler anlatılmaya çalışılmış. Kitabın magazinel bir yöne kayabileceği bu bölümde yazarlar olabildiğince geri çekilmişler ve sözün neredeyse tamamını Cohen’e bırakmışlar. Bu tercihleri sayesinde de bıçak sırtı bir konuyu tertemiz bir şekilde anlatabilmişler.
Leonard Cohen’in yaşamı boyunca bir ayağı Kanada’da olsa da New York ve Avrupa’nın kimi kentleri, özellikle Yunanistan’ın Hydra adası ve Paris, ozan için son derece belirleyici olur. Ekonomik sıkıntılarla boğuştuğu yıllarda ucuz yaşamı ve ılıman iklimiyle Hydra adası Cohen için adeta bir sığınaktır. Her iki romanını ve birçok şiirini bu adanın sunduğu imkânlar sayesinde yazar. Kitabın sekizinci bölümünde farklı kentlerin Cohen’in üzerindeki etkilerine değinilmeye çalışılır.
Cohen’in şarkılarında çoğunlukla bireysel öyküler anlatılsa da özellikle 90’lı yıllardan sonra yaptığı kimi şarkılarda dünyanın gidişatına dair karanlık öngörüler görürüz. Bu öngörülerin, detaylı analizlerden değil de şair sezgisiyle ortaya çıktığını kitabın “Savaşçı” adını taşıyan dokuzuncu bölümünde ve “Kâhin” adını taşıyan on altıncı bölümünde anlatılanlardan öğreniriz. Cohen’in şair sezgisinin sağlamasını yapabilmek içinse gündemi takip etmek yeterli.
Leonard Cohen, tüm yaşamı boyunca Musevi inancını korusa da yaşamı boyunca bir çeşit arayış içinde olur. Bu arayış boyunca yolu Scientology tarikatıyla ve Zen Budizm’iyle kesişir. Cohen, 90’lı yıllarda her şeyden elini eteğini çeker ve zen ustası Kyozan Joshu Sasaki’nin, Mount Baldy isimli tapınağında inzivaya çekilir. Bu inziva, Cohen’in arayışları içindeki en önemli dönemlerden birisini oluşturur. Kitabın “Keşiş” ismini taşıyan son bölümünde bu konudaki önemli detaylar okurlarla paylaşılıyor.
IV
Leonard Cohen, geride yüzlerce şiir ve şarkı sözü, on dört stüdyo albümü, on üç şiir kitabı ve iki roman bırakarak aramızdan ayrıldı. Bu döküm, daha çok müzisyen kimliğiyle ön plana çıkan Cohen’in çok yönlü kişiliğini ortaya koymaya yetiyor. Kendi Ağzından’da bu çok yönlü kişiliğe dair önemli detayları okuma fırsatına kavuşuyoruz. Dilerim, bir sonraki adımda iyi yazılmış bir Cohen biyografisi de dilimize çevrilir.
Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (21 Kasım 2016)