Mark Twain’in o gençlik düşleri yamandır. Siz o koca nehir Mississippi’yi bir baştan bir başa kat etmeyi merak edin… Kalkın nehirde çalışan buharlı gemilerden birine seyrüseferci olun…
Gemi işletmecisi Horace Bixby’nin yanında bu işe başladığında, onun her bir önerisi, talimatı onun bu yolculuklarını zenginleştirir. Öyle ki; bir defter açıp ilk notlarını buharlı gemilerde yazmaya başlar.
İleride karşımıza çıkacak “Mississippi’de Hayat” kitabı da işte onun bu merakı sonucunda doğmuştur. Hatta Twain’i yazıya hazırlayan da Mississippi nehridir denebilir!
Onun yazdıklarını okuyup hayatına dair bilgiler edinirken görürsünüz ki; Twain, yazmak için yaşayan biridir. Kendi yaşam patikalarını bu güzergâhta belirlediğini de söyleyebiliriz.
Ânı yakalamak derdinde olan bir anlatıcı. Sürekli not tutması, gezginliği, tutkulu merakları bunu anlatır.
Twain’in bir güne, oradaki insanın yaşamına bakışı ilginçtir:
“Yaşanan her gün, seksen bin kelimelik ve tamama ermiş bir kitap yapar: Yılda üç yüz altmış beş kitap!”
Yazıya, yazıdaki hayata bakışı biraz da böyledir. Ve her şeyi yazılmaya, anlatılmaya değer bulur.
Ona dair söylenenlere bakınca, Twain’in yazıdaki yolculuğunun kendisi için ne denli önemli olduğunun sonuçlarını görürüz.
Edison şunu söyler:
“Vasat bir Amerikalı ailesini sever. Geriye sevgi kalırsa, umumiyetle Mark Twain’i seçer.”
Bu da onun toplumun geniş kesimlerine ulaştığının bir göstergesidir elbette.
Twain, bir yere bağlanmış olsa da, kendini her yere taşıyabilen yazar olması ona toplumun her katmanını tanıma olanağını verir.
Yaşamında çizdiği patikalar onu sürekli bir yerlere taşımıştır. Özellikle 1871-1889 arası yaşadığı, ara ara gelip çalıştığı Quarry Çiftliği verimli olduğu döneminin mekânıdır. “Apar Topar” (1872), “Tom Sawyer” (1876), “Huckleberry Finn” (1885), “Connecticcutlı Yankee” (1889) adlı önemli yapıtlarını burada yazmıştır.
Yazarak yol alan birinin oluşturduğu patikalar hep kendine özgülük taşır. Dahası taşımalıdır. Başkasının gittiği yollardan gitmemek, kendi yol/yön güzergahını belirlemek…
Evet, onlarınkini bilmek sana uyarıcı olabilir ancak.
Yazmak, gitmek yürümektir. O nedenledir ki patika yaratmak zorundasınız.
Ve uzun bir yolculuktur bu. Kendi bükümlerini de yaratır üstelik. Burada yakınma, yüksünme yoktur.
Durup nefes alabilir, yeni yönler çizebilirsiniz. O yol seyrindeki her yeni karşılaşma da patikanızın güzergâhını zenginleştirir.
Eğer erken yaşlarda patikanız için yola düşmüşseniz, bundan kopuşunuz, dönüşünüz zordur. Ya çok erkence terk edersiniz ya da vazgeçilmeziniz kılarsınız.
Bugün hâlâ bunun güzergâhlarında gezinen biri olarak, yaşama rotamı belirleyen bu patika yolculuklarım zaman zaman vazgeçişlerimin de debisini oluşturmuştur.
Bir yere tutunmak, bir yerli olmak için gitmediğimi bilirim.
Birinin nefesinden nefes alırken de bu böyledir; bir patikadan başka bir patikaya geçerken de…
Zaman aşıran her şey orada kendidenlik aşısını yaratır.
Doğayla ve insanla aramdaki dengenin de ancak böyle kurulabildiğini gördüm.
Şimdi karşıma çıkan, “Patikalar Üzerine” anlatıyı okurken de gözlediğim, evet “patikanın ruhu” olduğu gerçeği.
Önce bunu içselleştirmeniz, inanmanız ve kendinizi vermeniz gerekir.
Patikanız için yol almak vazgeçişlerinizi de yaratmaktır, bağımlılıklardan arınmaktır aslında.
Çünkü devinim ve gitmenin olduğu her yerde yenilik vardır, deri değiştirmek, kabuğunu kırmak ancak böyle gerçekleşebilir.
Dünya algınız değişiyor, kendi bakışınız; hatta bedeniniz yeni bir dil kuruyor. Siz de tümüyle bunları öğrenmeye veriyorsunuz kendinizi.
Hayatınızı işaretlerle, alışkanlıklarla yönlendirmekten çıkarıp başka bir boyuta taşıyorsunuz.
Patika sizi iz sürücü kılar.
Doğaya, çevreye, her bir nesneye daha dikkatli bakarsınız. Her biriyle yeni anlamlara kapı aralar, yeni türevler yaratırsınız.
Patika arayışı sizi duygu çökeltilerinden kurtarır. Bilincinizi akkorlaştırır, gitmenin ve her yeni karşılaşmanın hazzına verirsiniz kendinizi.
Unutmayın ki size yazma duygusunu veren de, mercanın içindeki o inci tanesinin oluşma düşüdür.
Ve yeni, tek olandır bu.
Bir patika izleğinde birine gidiyor. Etkileniyor, seviyorsanız o “tek” olduğu içindir. Unutmayın.
Twain, o koca Mississippi’yi yazdı. Etkilenmişti çünkü. Ve dünyada tekti, benzeri yoktu; su üzerinde size kendi patikanızı nasıl yaratabileceğinizi öğretmişti üstelik.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (24 Temmuz 2018)