Socrates, Platon’un ünlü Devlet kitabında “Filozofların hükümdar ya da bu dünyanın krallarının ve prenslerinin felsefenin gücüne ve tinine sahip olmasını” diler. Filozoflar kral ya da krallar filozof olmazsa birey ve kamunun mutsuz olacağını söyler. Laf olsun diye söylemiyor bunları ve o günden bugüne insanın, toplumun, insanlığın, ülkelerin ve dünyanın mutsuzluktan kurtulamaması Socrates’i doğruluyor.
Gelmiş geçmiş hükümdarlar içinde “filozof kral/ kral filozof” unvanını hak eden tek kişi Marcus Aurelius oldu. Tutsak köle Epiktetus ile imparator Marcus Aurelius’u aynı çatı altında bir araya getiren ise Stoacı felsefeydi.
Dünyaya, Roma İmparatorluğu’na iz bırakmakla kalmayan Marcus Aurelius, Roma’dan Anadolu’ya geldi. Torosları aşıp Çukurova’ya, Akdeniz’e indi. Suriye ve Mısır’a geçti. Dağları deldirip genişlettiği yoldan geri dönerken Torosların zirvesinde eşini yitirdi. Hakkında çıkan gladyatörlerle kendisini aldattığı duyumlarına karşın asla terk etmediği ve imparatorluk tahtına çıkmasını sağladığı için ayrılamadığı eşinin adına Adana’nın kuzeyinde Faustinopolis’i (Faustinakenti) kurdu. Suriye’deki ayaklanmayı bastıran Marcus Aurelius Aristide’nin söylevlerini dinlediği Smyrna’yı (İzmir’i) depremde yok olan kenti yeniden var etti. İzmirliler de duygu ve düşüncelerini dile getiren heykeli kentin merkezine diktiler. Lydia bölgesinde bir kente adı verildi. Filozof-hekim Galendos hekimlerin tedavide aciz kaldığı hastalıkları iyileştirdikten sonra Bergama’ya döndüğünde Roma’da veba salgını çıktı. Aurelius’un çağrısıyla geri dönen Galendos saray hekimi ve Marcus Aurelius’un yakın dostlarından biri oldu.
Yaşamı cephelerde savaşlarda geçen Marcus Aurelius zamanında Hıristiyanların büyük baskı gördüğü ileri sürüldü. İzmir Kilisesi’ne Lyon’dan gönderilen bir mektup Aziz Pothin, Azize Blandine ve 46 öldürülmesini anlatıyordu. Roma kölelerinden Blandine önce yabani hayvanların önüne atıldı. Hayvanlar ona dokunmayınca kırbaçlandı, bir ağa sarılıp kızgın bir boğanın boynuzlarıyla öldürülmesi beklendi. Hâlâ yaşadığı anlaşılınca Blandine kılıçla öldürüldü. Lyon’da kurban edilen azize Blandine, ile “barbarlara karşı başka barbarları tutmak” için “federe topluluklar” adı verilen yöntemi kullanılması, Mısır’da “Çobanlar başkaldırısı”nın kanlı biçimde bastırılması döneminin olumsuz izleriydi ancak kuzeyden, güneyden, doğudan ve batıdan filozof olmayanların saldırılarına karşı yürüttüğü savaşlar onun istediği değil karşı karşıya kaldığı durumlardı. Onun buyruklarıyla değil ona fatura edilen olup bitenler, kara çalmalar yüzünden yıllarca anlaşılamadı.
Sınırların dışından kaynaklanan sıkıntılar kadar iç sorunlar da kargaşaya yol açıyordu. Sürekli seferlerde olan orduyu toplamak dışında komutanların kendileri Roma için tehdit oluşturuyordu. Ülkeyi sel, deprem, açlık, veba, iç isyanlar ve intihar salgını sarsıp duruyordu. Adalet düzeni bozulunca rüşvet kasaları ve güçsüzler de hapishaneleri dolduruyordu. 19 yıl 10 gün süren imparatorluğu süresince düşündüğü gibi yaşamaya çalıştı ve insanları böyle bir yaşama çağırdı. Annesinin bütün dayatmalarına karşın o bir postun üzerinde yatmayı, bütün dünyanın sahibi olmasına rağmen az ve öz olanla yetinmeyi sürdürdü.
Eskiçağ’dan bugüne kalan en önemli felsefi metinlerinden biri olan “Ta eis eauton”, Kendime Düşünceler onun insanlığa evrensel seslenişiydi. Küllerinden doğdu Marcus Aurelius. Eskimeyen, güncelliğini yitirmeyen, akademisyen olmayanlarca da okunabilen bir yapıt.
Kökleri Kıbrıslı Zenon’a dayanan Suriyeli felsefecilerin katkılarıyla büyüyen Stoacılığı Roma İmparatorluğu’nun egemen felsefesi haline getiren Marcus Aurelius gündüzleri elinde kılıç ve ordusuyla, geceleri ise elinde kalemi ve düşünceleri ile savaşıp durdu. İmparatorluk tacının üstüne bir de filozof tacını taktı. Felsefesi adını resimlerle bezeli sütun dizisinden alıyordu. “Ölüm ve bela kontrolümüzün dışında olduğundan ve herkesin başına geldiğinden onları vakur bir şekilde karşılamalıyız”
Kitaptan bir parmak bal niyetine özlü sözler:
“Topraktan gelen toprağa gidecek, gökteki bir tohumdan doğan da yine göğe dönecek.”
“Kendi içini kaz. Çünkü iyilik içinde, sen kazdıkça fışkıracak.”
“İyi şeyler yapıp kötü ün almak imparatorlara mahsustur.”
“Yaşama sanatı dansçıdan ziyade güreşçinin sanatına benzer. Güreşçinin de üzerine gelecek darbeleri ayakta sağlam bir biçimde durarak karşılaması gerekir.”
“Yağ, kir, ter bütün bunlar ne kadar mide bulandırıcı şeyler. Yaşamın bölümleri, ve tüm nesneler için de aynı şey geçerli.”
“İnsanlar birbirleri için var olduklarına göre ya onları eğitmeliyiz ya da onlara sabretmeliyiz.”
“Ok da akıl da bir yere giderler.”
“Ucuzluk, savaş, bezginlik, uyuşukluk ve kölelik. Tüm bu sıfatlar senin doğana zarar vermektedir.”
“Bir örümcek sinek yakaladığı zaman bundan gurur duyar, kimi insanlar küçük bir tavşan yakaladığında, kimileriyse domuz, ayı veya Sarmatialı (Don kıyısında yayan halktan biri) yakaladıkları zaman gurur duyar. O insanların neden böyle davrandıklarını anlamaya çalış. Aslında hepsi de yağmacı değil mi?”
“Okuma yazma bilmeden öğretmen olamazsın. Hayat da buna benzer…”
“Amaçsız ve adaletsiz hiç bir şey yapma”
“Yasalar vatandaşlar arasında ayrım yapmaz.”
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (14 Haziran 2016)