Marge Piercy’nin “Örülü Hayatlar” adlı romanı, Ege Candemir çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Marge Piercy’den unutulmaz bir eser daha.
Jill ve Donna. Çocukluklarında başlayan dostluklarına 1953 yılında Michigan Üniversitesi’nin bir yurdunda devam etme imkânı bulabilmiş iki kuzen. Biri orta sınıf bir ailenin Katolik değerlerle yetiştirdiğini düşündüğü, diğeriyse alt orta sınıf bir ailenin hangi değerler bütününe uygun yetiştireceği konusunda uzlaşamadığı iki kız. Ayın karanlık ve aydınlık yüzü gibi birbirlerinin zıttı olsalar da aynı maddeden yapılmalar; yani kadınlar.
Örülü Hayatlar’da kadınlığa özgü acıları, mutlulukları, dertleri ve hazları, kendini bir ağaç gibi cinsiyetsiz hisseden Jill’in ağzından dinliyoruz. Tur rehberimiz Jill bize kimi kendi gibi “sahte”, kimi “gerçek” onlarca kadın tanıtıyor, hepsini anlıyor, hepsine hak veriyoruz. Ona ilk erkek arkadaşıyla kol kola yürürken naifçe dayatılan; ilk diyaframını almak için gittiği jinekologdan alyansı olmadığı için geri çevrildiğindeyse çirkince dayatılan dişiliğini onunla beraber deneyimliyor, kendini sığdıramadığı bu kalıbın küçüklüğüne beraber şaşırıyor, ardından o günler çok eskilerde kaldığı için yine hep beraber derin bir oh çekiyoruz…
Kaldı mı sahiden?
Marge Piercy
Amerikalı şair ve yazar Marge Piercy Yahudi bir anne ve Galli bir babanın kızı olarak 1936’da, Detroit’in işçi sınıfı mahallelerinden birinde doğdu. Burslu öğrenci olarak Michigan Üniversitesi’ne devam ettikten sonra Chicago’daki Nortwestern Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. Kendisi gibi yazar olan kocası Ira Wood’la birlikte Wellfeet’te oturmaktadır. Piercy okul yıllarında radikal bir gençlik örgütü olan Demokratik Öğrenci Derneği’ne katılarak başladığı aktif siyasal yaşamını daha sonra Kadın Hareketi, Yeni Sol ve silahsızlanma hareketlerinde de yer alarak sürdürdü.
Piercy daha çok, kişisel potansiyellerini gerçekleştirmek için kendilerini sınırlayan toplumsal rollerden kaçmaya uğraşan bireyler üzerinde odaklanan yapıtlar yazmış önde gelen feminist yazarlardan biridir. Gündelik konuşma diline yaslanan ve polemik bir içerik taşıyan şiirlerinde zengin bir imge dağarcığı kullanarak cinsiyetçilik, kapitalizm ve doğa kirliliğini şiddetle eleştirir. Piercy’nin yine bu kaygıları içeren romanları Amerikan toplumunun bir kenara iterek marjinalliğe mahkûm ettiği lezbiyenler, işçi sınıfı kökenli Yahudiler, Latin Amerika ve Afrika kökenli göçmenler gibi çeşitli azınlıklardan bireyler üzerinde yoğunlaşır. Piercy’nin sefaleti betimleme biçimi genellikle acımasız denecek ölçüde gerçekçidir; ama yine de yapıtlarında siyasal eylemlerle ifade edilen kolektif iradenin gücüne iyimser bir gözle bakar.
Piercy’nin ilk şiir kitapları gibi ilk romanları da açıkça siyasal bir içerik taşır; bu romanların karakterleri genellikle ırkçılık, cinsiyetçilik ve militarizme kurban düşmüş kişilerdir. Bilimkurgu alanındaki ilk denemesi olan Dance the Eagle to Sleep (1971; Kartalı Dansla Uyut) bir anti-ütopyadır. Bir feminist roman denemesi olan Small Changes’de (1973; Küçük Değişimler, Çev. İrem Sağlamer, Ayrıntı Yay., 1988) iki kadın evliliğe ve çekirdek ailedeki erkek egemenliğine karşı çıkarlar.
Piercy’nin en beğenilen romanı olan Zamanın Kıyısındaki Kadın, birçok üniversitede yeni kurulan Kadın konulu kürsülerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Yazarın en çok otobiyografik öğeler içeren Braided Lives (1982; Örülmüş Hayatlar) adlı romanında kahramanın yazar olma mücadelesi anlatılır.
DİĞER YAPITLARI: Going Down Fast (1969; Hızlı İniş), The High Cost of Living (1978; Yaşam Pahası), Vida (1980), Fly Away Home (1984; Yuvadan Uçmak), Gone to Soldiers (1987; Askere Gidiş) ve Summer People (1989; Yaz İnsanları) yazarın diğer romanlarıdır. Şiirlerini topladığı birçok kitabından yapılan bir seçme Circles on The Water (1982; Sudaki Halkalar) başlığı altında yayımlanmıştır.
edebiyathaber.net (25 Nisan 2018)