Gün Zileli, Türkiye’nin ilginç siyasi isimlerinden biri. Hatıraları, mücadeleci kişiliği ve siyasi polemikleriyle hatırlanıyor. Otobiyografi türündeki son eseri Kentlerde ise geçtiğimiz ay İletişim Yayınları’ndan çıktı. Otobiyografi, maalesef ki Türkiye’de pek kaleme alınan bir edebiyat türü değil. Var olan otobiyografik eserlerin çoğu, yazarın kendisiyle hesaplaşma cesaretinden yoksun metinler olmalarına karşın Gün Zileli düşüncelerimizi değiştiren bir bakış açısı ile yazıyor ve Virginia Woolf’un dediği gibi, sanatını tümüyle otobiyografik kılıyor.
Yedi bölümden oluşan ve Gün Zileli’nin 2000-2013 yılları arasındaki yaşamını anlatan bu kitap, İngiltere’den İsviçre’ye, oradan Türkiye’ye uzanan hayatının son yıllarını ele alıyor ve peşinden yalnızca kentleri değil, anıları da beraberinde getiriyor. Zileli; Havariler, Yarılma, Sapak, Ev, Sığınmacılar isimli anı kitaplarından sonra ısrarlı alkışlar karşısında dayanamayıp seyirciyi bir kere daha selamlamak için sahneye dönen bir tiyatro sanatçısı gibi, otobiyografi sahnesine yeniden dönüyor ve okuru bir kez daha selamlıyor.
“Her sabah kalkıyor, bir mümin nasıl dua eder ya da sabah namazı kılarsa ben de hiç aksatmadan iki sayfa kadar yazıyordum”
Kentlerde ile Gün Zileli’nin edebiyatımızda anı yazarlığını devam ettirerek önemli bir yer kapladığını unutmamak gerekiyor. Anılarını yazmayı aslında hiç bitiremeyeceğini, kendini haklı veya haksız bulduğu konularda yüreklice eleştirerek, bireysel ve örgütsel tutumlarını irdeleyerek ve tutumlarında meydana gelen tüm değişiklikleri açıkça göstererek sezdiriyor.
Önceki otobiyografi kitaplarından sonra kendisine yönetilen eleştirileri de yazan yazar, aslında anı yazarlığı nasıl olmalı sorusu hakkında en iyi cevabı veriyor. Anı yazdığı için özel hayatlara girmeden yazılamayacağını, hassas bir konu olduğunu bildiğini, fakat kendisininki de dahil özel hayatlara girmeyecekse, yapıtının genelgeçer şeyler söyleyen veya kendine güzellemeler yapan anı kitaplarından hiçbir farkının kalmayacağını, bizde “hatırat” denen şeyin ne yazık ki fazlasıyla subjektif ve güvenilirliğinin de o ölçüde az olduğunu ifade ediyor. Anı yazımını esasen Emma Goldman sayesinde öğrendiğini söyleyen Zileli, “Her sabah kalkıyor, bir mümin nasıl dua eder ya da sabah namazı kılarsa ben de hiç aksatmadan iki sayfa kadar yazıyordum” diyerek bu işteki titizliğini belirtiyor. Olayların belleğinde bu kadar ayrıntılı şekilde canlanmasının sebebi ise kendisinin de belirttiği gibi, ülke dışında, dahası toplum dışında yaşıyor olması. Ancak bana kalırsa “bizim kuşak” diye belirttiği kendi kuşağının belleğinin, akıllı telefon ve sosyal medyaya bağımlı yaşamaya alışmış son kuşaktan farklı bir sinematografik belleğe sahip olmasından ileri gelen bir kültür farklılığının da payı var diyebilirim. Her ayrıntısını işlediği anılarını belleği sayesinde bizlere aktarırken yazmak isteyen, düşünen her insan için bir yol gösteren oluyor.
Zileli’nin kitabında anlattığı yıllara denk düşen 2000-2013 arasındaki dönem, Türkiye’de Ergenekon, Balyoz gibi davaların yaşandığı, Tekel Direnişi, Hrant Dink suikastı ve en önemlisi Gezi Parkı Olayları’nın da olduğu dönem. Zileli, Gezi Parkı Olayları’nda yaşananları kitabın diğer bölümlerine oranla daha ayrıntılı ve heyecanlı anlattığı için ben de bu konuya ayrı bir parantez açmak isterim. Gezi Parkı Olayları, Gün Zileli’nin kendi tarihi ve bizim tarihimiz açısından absürt bir tablo gibi görünüyor, hatta bir Eugene Ionesco oyunu gibi… Gün Zileli de eminim ki tekrar anlatma ihtiyacı hissedecek. Daha sonraki yıllarda yaşanan olaylarla birlikte farklı bir teorik tartışma yolu açarak yeniden anlatacak.
Tüm bu olaylara tanıklık eden, 60’lı yıllardan bu yana Türkiye solunun önemli noktalarında bulunmuş biri olarak Gün Zileli, sadece bu yıllar arasında yaşananları değil, tüm yaşanmış olayları, geçmişle bağlantılı olarak vicdan, adalet, demokrasi kavramları üzerinden değerlendiriyor ve bunları hatırlatmakla kalmayıp, aralarında bağlar kurarak okura sunuyor. Sadece kent- insan ikileminden yola çıkmıyor; baba, eş, arkadaş, hatta bir hayvansever olarak birçok farklı ikilemle karşı karşıya kalarak hayatını anlatıyor. Hem ilişkiler konusunda hem de diğer tüm konulardaki eleştirel düşüncelerinin farklılığı, onu daha fazla okuma isteğini perçinliyor, başka bir anı kitabının gelip gelmeyeceğini konusunda okuru meraklandırıyor.
Kentlerde’yi okurken birçok tarihsel ve kişisel olayı bilerek okumak daha faydalı olacak ve okuduktan sonra tıpkı Gezi Parkı Olayları sırasında akan sokağı izleyen Zileli gibi, akan bir tarihi okuyup, hissedeceksiniz. Hangi anılarınızı hatırladığınızı kendinize soracak ve anılarınızı yaşadığınız kentlerin hayatınızla ne kadar bağlantılı olduğunu Gün Zileli’nin sayesinde hatırlayacaksınız.
Esra Fakibaba – edebiyathaber.net (10 Ağustos 2018)