Kırmızı Kedi Yayınları ilk kez okuyacağımız sıra dışı metinlerle yepyeni, ilginç bir dizi başlattı: Turuncu Kitaplar. Dizinin ilk kitabı Vincent van Gogh’un “Son Mektuplar”ı.
Tanıtım bülteninden
“Kimi zaman, ağaç solgun çiçeklerle doluyken ve etrafında kocaman mavi sinekler, zümrüt yeşili mayısböcekleri ve elbette sayısız ağustosböceği uçarken, her şey saf bir maviliğe bürünür. Sonra, bronzlaşan yeşillik daha olgun renkler alır; aydınlanan gökyüzü yeşil ve turuncu çizgilerle bölünür.”
“Ressamları tabloları üzerinden, plastik/estetik özellikleriyle tanıyor olmamızdan doğal bir durum yok: Sanatları, sanatçıların asıl dünyaları, üslûplarını koydukları alandır. Gelgelelim, pek çok sanatçının başka ifade alanlarına da açıldıklarını gösteren işaretlere rastlanır: Degas fotoğrafa, Monet bahçe düzenleme sanatına, Abidin Dino sinemaya, Kiefer mimariye köprü atmıştır. Asıl yoğunlaşma yazı alanındadır ama: Ressamların yazdıkları başlıbaşına bir kütüphane oluşturacak oylumda ve çeşitliktedir:
“Bu kütüphanenin vazgeçilmez, ilk dev parçası olarak Leonardo’nun Defterler’ini saymak gerekir. Delacroix’nın iri kıyım günlüğü, Gauguin’in başta Noa Noa Tahiti yazıları, Matisse’in ve Giacometti’nin sanat üzerine kitaplaştırılmış denemeleri, Balthus’ün Anılar’ı, De Chirico’nun ve Kubin’in anlatıları, Picasso’nun tiyatro oyunu akla hemen
Kalıyor geriye sanatçı mektupları, bir başına özel bir kol. Yalnızca nasıl yaşadıklarını, sıkıntılarını, arayışlarını değil, sanat bağlamındaki düşünce ve kaygılarını, başka sanatçılarla ilgili can alıcı değerlendirmelerini içerir o belgeler. Bu bağlamda ortaya çıkarılmış sanatçı mektupları arasında ön sırada Van Gogh’unkilerin geldiği sır sayılmaz: Amansız koşullarda yapayalnız bir serüvenin dibine yazarını çeken dopdolu, inilti dolu, olgun izler. Turuncu kitaplar dizisinde, sanatçının son dönem çığlıklarını bir araya getirdik: Van Gogh hâlâ çağdaşımız.”
Enis Batur
VINCENT VAN GOGH
Bir papazın oğlu olarak 30 Mart 1853’te, Hollanda’da doğan Vincent van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirdi. Ardından Belçika’da misyonerliğe başladı. 1881’de sağlığının bozulmasıyla ailesinin yanına yerleşti ve resim yapmaya başladı. Kariyeri boyunca küçük kardeşi Theo tarafından ekonomik olarak desteklendi. 1886’da Paris’e yerleşti. Emile Bernard, Paul Gauguin gibi avangartlara katıldı. Ömrünün son on yılı boyunca 900 suluboya/yağlıboya ve 1100 karakalem eser üretti. 20. yüzyıl sanatını önemli ölçüde etkileyen ve empresyonizmin öncülerinden kabul edilen Van Gogh’un hayatı, çoğunlukla kardeşi Theo’ya yazdığı 600’den fazla mektup sayesinde bilinmektedir.
edebiyathaber.net (29 Aralık 2016)