Bir yeni kuşak eleştirisi ya da “Nerede o eski günler!” hayıflanması değil bu; ancak değişen her şey gibi, müzikle kurduğumuz ilişki de değişiyor. Spotify gibi sektörü domine eden müzik dinleme platformları, şarkıların formlarına da müdahale ediyor: Ya şarkıların süreleri “ideal” tüketim süresi ile kısıtlanıyor ya da “mükemmel” başarıyı getiren formüllerin içine hapsoluyor. Bir şarkının başarısı özgünlüğünden ya da yaratıcılığından ziyade Tiktok gibi uygulamaların fenomen kalıplarına ne kadar uyum sağlayabildiğine göre değerlendiriliyor… Müzik artık köy olarak adlandıramayacağımız bu global kaosta toplumsal hatıraların fonu değil, hızlıca tüketilen bir alışkanlık.
-Çok değil- bundan bir on yıl öncesine kadar bile, müzikle kurduğumuz ilişki bambaşkaydı. Geniş hafızasıyla iPod’lar bir sanatçının ya da grubun diskografisine odaklanma fırsatı verirken, nispeten daha düşük hafızalı mp3çalarlar ise biraz da “seçici” olmamızı gerektirirdi. Klipler, yarışmalar ve ödül törenleri hızlıca eskimeden gündemimizde kalabiliyordu.
Oysa daha önceki kuşakların hem teknolojik hem de sosyo-kültürel gerçeklikler bakımından müzikle kurduğu ilişki bambaşkaydı: Daha kısıcı, daha seçici, daha mahir. (Daft Punk’ın bir klasiğiyle ifade etmek gerekirse harder, better, faster, stronger!) 68’ kuşağının tüm dünyayı kasıp kavuran asiliği, diskolar, özellikle modayı dayatılan “zarafetten” uç noktalara sürükleyen punk…
Ve tüm bunların ortasında küçük bir çocuk, Serbülent Şengün! Babasının görevi sebebiyle İsveç-Türkiye-İsrail-Almanya rotasında gurbetçi; sürekli değiştirmek zorunda kaldığı okulların her daim “farklı” öğrencisi, iç sesi yeni yeni kendini duyururken pek çok dile uyum sağlamak zorunda kalan bir dil acemisi. İletişim Yayınları’ndan çıkan Sesini Biraz Açabilir Miyim?: Küreselleşme Öncesi Dünyanın Müzikal Hikâyesi ise küçük bir çocuğun bu rota üzerinde çıkardığı bir his&melodi haritası.
Şengün’ün çocukluğundan itibaren bağ kurduğu şarkılarla kendini ören bu hayat ve müzik hikayesi Giorgio Moroder’dan MFÖ’ye, Ajda Pekkan’dan Boney M’e, İlhan İrem’den Pink Floyd’a, kulağımızda yer etmiş pek çok sanatçı ve gruba ev sahipliği ediyor. Bir çocuğun içgüdüsel -ve kimi zaman nokta atışı yapabilen- eleştirel bakışıyla şarkıları bugün dinleyebilmek hem Şengün hem de bizler için şüphesiz ki ilginç bir deneyim!
Bu yolculuğu ilginçleştiren pek çok nokta var aslında. Bunlardan ilki, ‘74 doğumlu bir çocuğun gelişim sürecinin önemli bir kısmına yayılan kültürel şok ve adaptasyon süreci boyunca müziği evrensel bir “anahtar” ve kurucu imge olarak kullanması. Diğer bir nokta ise, tam da bu zaman diliminde dünyanın da böyle bir derde düşüyor, tabiri caizse küreselleşiyor olması! Şengün kişisel hayatının ve dünyanın mizansenini kuran modanın, dizi&film karakterlerinin, imrendiği çizgi roman kahramanlarının, toplumu bir hale getiren spor müsabakalarının anlatıcılığını üstlenirken, müziğin şahitliğinden faydalanıyor.
Şüphesiz en ilginç nokta ise, teknolojinin gelişimini gözlemlemek. Günden güne “yok olacağı” iddia edilen -ve arabalarda radyo olduğu sürece hiçbir zaman tam anlamıyla tarihe gömülmeyecek olan- radyoların, hantal ama bir o kadar da zarif pikapların, statü göstergesi televizyonların hikayesi bu aynı zamanda. Savaştan yeni çıkmış ve soğuk savaşta kendini iki zıt kutba bölünmüş halde bulan dünyanın en büyük propaganda aracıydı müziğe fırsat veren bu aletler. Ve eğlence anlayışımızı domine eden tüm ihtişamlarına rağmen sessiz sedasız bir köşeye çekildiler. Şengün’ün anlatımı boyunca da bu ihtişamı ve köşeye çekilişi anbean görebiliyoruz. Bu şahitlik bugüne dair de bir soru işaretini doğuruyor belki: Bizim tüketim şekillerimiz de bir gün sessiz sedasız köşeye çekilecek mi? Dinlediğim tüm şarkılar benim ve toplumun his haritasında nasıl bir yer ediniyor?
İletişim Yayınları’ndan çıkan Sesini Biraz Açabilir Miyim?: Küreselleşme Öncesi Dünyanın Müzikal Hikâyesi hem Serbülent Şengün’ün hem de dünyanın keyifli bir gelişme&değişme hikayesi. Aynı zamanda müzikal şahitliğin ve teknolojinin en son nimetlerinden yararlanmayı bilen de bir hınzır: Zira okur ve Şengün arasındaki enteresan senkron hali, ancak karekodlarla mümkün olabilirdi!
edebiyathaber.net (7 Ekim 2021)