Yayıncılıkta dünyanının en büyük ülkelerinden biriyiz hem üretilen kitap adedi hem de yeni kitap çeşidinde üst sıralardayız. “Terzi kendi söküğünü dikemez” derler ya, biz yazarlar, yayıncılar kendi mesleğimizi, ne yapıp ettiğimizi, geçmişimizi pek merak etmemişiz. Yayıncılık ya da kitabın tarihi konusunda çalışmalar pek azdır ve birçoğu birbirini tekrar eder. İlk Türkçe kitap hangisiydi, ilk kitapçı, ilk yayıncı kimdi gibi sorulara klişe cevaplarımız vardır. Matbaanın icadından beri ülkemizde yayınlanan kitapların tam listesi var mıdır, gibisinden bir soru sorduğunuzda cevap alamazsınız. Doğru sanılan yanlışlar sürekli tekrar edilir. Yayıncılık tarihi yazanlar matbaacı ile yayıncıyı ayırt edemeyecek bir bilgi derinliğine (!) sahiptir. Yani tüm bilgiler yüzeyseldir.
“Osmanlı’da kitap dünyası nasıldı? İlk kitapçılar, ilk yayıncılar kimlerdi? Hangi kitapları yayınlıyorlardı? “ gibi soruların cevabının peşine düştüğünüzde işiniz daha zorlaşır. İsmail E. Erünsal adıyla bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken karşılaştım. “Osmanlılarda Kitap Ticareti: Sahaflar ve Kitapçılar” (2021, Timaş yay.) kitabında verdiği somut bilgilerle ufkumu açtı. Sonra diğer eserlerinin peşine düştüm. “Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar” (2013), “Osmanlı Kültür Tarihinin Bilinmeyenleri: Şahıslardan Eserlere, Kurumlardan Kimliklere” (2014), “Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik” (2015), “Edebiyat Tarihi Yazıları: Arşiv Kayıtları, Yazma Eserler ve Kayıp Metinler” (2016) gibi eserlerine ulaştım.
Kimselerin ilgisini çekmeyen bir alanda bu değerli eserleri veren kim, diye merak ediyorsunuz tabii ki… Yaşarken kıymetini bilmek, söylemek, yazmak bizim kültürümüzde pek yoktur. Doğrusu İsmail E. Erünsal hakkında da pek bilgi bulabileceğimi ummuyordum. Ama karşılaştığım çalışmalar beni şaşırttı.
Akademinin iyi bir geleneği var, armağan kitaplar. “Kitaplara Vakfedilen Bir Ömre Tuhfe İsmail E. Erünsal’a Armağan”(Ülke Kit. 2014) Erünsal hakkında karşılaştığım ilk çalışma oldu. Hatice Aynur ve Bilgin Aydın’ın hazırladıkları, iki büyük ciltten 44 makaleden oluşan derlemede Erünsal’ın öğrencileri, arkadaşları ve akademisyen dostlarının tarih, edebiyat ve tasavvuf ile kütüphanecilik ve arşivcilik hakkında makaleleri yer alıyordu. Halil Solak’ın İsmail E. Erünsal ile yaptığı nehir söyleşi ise üstada, yaşam öyküsüne biraz daha yakınlaşma imkânı tanıyacak diye umuyordum. “Yirmi İki Mürekkep Damlası” (Timaş yay. 2021) “akademik / ilmî biyografi” diye nitelenmiş. Erünsal İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden başlayarak eğitim ve akademik hayatını anlatmış, Meydan Larousse ansiklopedisindeki çalışmaları, doktora çalışması için Edinburgh’a gidişi, Sahaflar Çarşısı’nın müdavimi olması, ardından kendisinin de sahaf olması, Beyazıt’taki Beyazsaray Çarşısı’nda Enderun Kitabevi’ni açmaları, edebiyat tarihinden kütüphanecilik alanına geçmesi, kitap ve kütüphanelerin tarihi, Osmanlıda okuma kültürü üzerine çalışmaya başlaması, tasavvuf tarihi konusunda çalışmaları, Marmara Üniversitesi’nde arşivcilik bölümünü kurması gibi biyografik bilgilerin yanında, çalıştığı konular üzerinde önemli bilgiler verip yorumlar yapıyor.
Eserlerinde ele aldığı konuları değerlendiriyor. “Mezar Taşını Okumak ya da Okuyamamak, Bütün Mesele Bu mu?” sorusuna cevap arayan bir bölüm de var. Değişenin sanıldığı gibi harfler değil kültür olduğunu vurguluyor. Harfleri bilmenin o kültürü anlamamıza yetmeyeceğini söylüyor. Hayatının önemli bir bölümünü kapsayan İslam Ansiklopedisi ve İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM)’nin hikâyesini anlatıyor. Bu doyurucu ve bilgilendirici sohbetten ömrünü çalışmaya, araştırmaya, iyi öğrenciler yetiştirmeye adamış, tarihçi, araştırmacı, akademisyen, kütüphaneci, arşivci bir yazar portresi çıkıyor.
“Yaşarken kıymetini bilmek” demiştim, İsmail E. Erünsal bu konuda şanslı. Kendisiyle ilgili okuduğum son kitap “Gökkubbede Hoş Bir Sada” (Timaş yay. 2024) kıymet bilmenin az rastlanan ve iyi örneklerinden. Kendini “daimî talebesi” diye tanımlayan Asiye Kakırman Yıldız bir sözlü tarih çalışması yapmış. Ailesi, dostları, öğrencileri, meslektaşları İsmail E. Erünsal’ı anlatmışlar. Tanınmaktan, övülmekten hoşlanmayan, görünmeyi, görülmeyi sevmeyen, “zor ve tavizsiz biri” diye tanımlanan bir kişi hakkında böyle bir çalışma yapmak cesaret işi olsa gerek. Zaten kitap için görüştüğü, yazı istediği birçok kişi “Erünsal Hoca’nın haberi var mı?” diye sormuş, haberinin olmadığını öğrenince “Büyük cesaret doğrusu” demişler. Kitabı gördüğünde hocanın tepkisi ne oldu, doğrusu merak ettim.
“Gökkubbede Hoş Bir Sada” İsmail E. Erünsal ile Hatırda Kalanlar alt başlığını taşıyor. Bu alt başlığa uygun olarak Erünsal Hoca hakkındaki görüşlerini anlatmış, anılara uzanmışlar. Böylece ortaya anılarla bezenmiş bir portre çıkmış. Bir anlamda “Yirmi İki Mürekkep Damlası”nde oluşturulan akademik – ilmî biyografi, bu kitaptaki tanıklıklarla ete kemiğe bürünmüş, Erünsal’ın insani yanları, kişiliği ortaya çıkmış. Tayyar Altıkulaç, Ekmelettin İhsanoğlu, Abdullah Uçman, İskender Pala, Erhan Afyoncu, Mustafa İsen’den başlayarak birçok kıymetli ismin yazıları var ve Erünsal’ı çeşitli yönleriyle anlatıyorlar. Ama benim özellikle ilgimi Erünsal’la bir ömür boyu dostluklarını sürdüren Ahmet Yaşar Ocak ve Mustafa İsmet Uzun gibi yol arkadaşlarının yazdıkları çekti. Çocukları, gelinleri, torunlarının anlattıkları ile dostlarının yazdıklarını birleştirince Erünsal’ın özverili, bilgiye, bilime adanmış bir ömür yaşadığını düşündüm.
“Gökkubbede Hoş Bir Sada” gelecekte yazılacak İsmail E. Erünsal biyografisi için de önemli bir kaynak teşkil edecektir kuşkusuz. Merakla, öğrenerek okudum “Gökkubbede Hoş Bir Sada”yı ve eserlerini okuyup izine düştüğüm bir yazarı tanımaktan memnun oldum. Gerçekten her yönüyle örnek bir kişi, örnek bir hayat. Nice yaşlara, nice eserlere İsmail E. Erünsal Hoca!
edebiyathaber.net (29 Mayıs 2024)