80’lerin başında Cağaloğlu’nda çalışmaya başladığımda yayıncılık tipodan ofsete geçiş evresindeydi. Bazı dergiler ofset tekniği ile basılıyor, kitaplarda ise kapak ofset basılıp iç baskı tipo yapılıyordu. Henüz ofset baskıyı kolaylaştıracak masaüstü yayıncılık gereçleri icat edilmemişti. Kitapların içi klasik yöntemle linotip dizgi makinelerinde satır satır kurşuna diziliyor, satırlar bağlanıp sayfalar yapılıyordu. Kitapları dizmek de basmak da hem uzun süren hem de yorucu bir çalışmaydı. Grafikerler kapakları ya elle çiziyor ya da Letraset marka harf bloklarını kullanarak yapıyorlardı.
Sonra hızlı bir değişim yaşandı. Mumlu kâğıda baskı şerit halinde dizgi yapan dev dizgi makineleri kullanılmaya başladı. Mumlu kâğıda basılan yazılarla, pikaj denilen yöntemle kartonların üzerinde grafik düzenlemeler yapılamaya başlandı. Pikajörlük diye bir meslek çıktı. Pikajlar filme çekiliyor, ardından kalıba alınıp ofset matbaa makinelerinde basılıyordu. Filmciler, renk ayrımcılar, kalıpçılar açıldı.
Kitabın içini linotipte yani dizgicide kurşun satırlara dizdiriyor, sonra sayfaları birleştirip oluşturulan formaları matbaaya taşıttırıyor, kağıtçıdan kâğıdı hamallarla getirtip bastırıyorduk. Diğer yanda ise kitabın kapağı hazırlanıyordu. Bütçelerimiz ya çok az ya hiç olmadığı için kitap kapağı yapan az sayıdaki grafikere rica minnet kapağı yaptırıyor, kapak pikajının filmini filmcide renk ayrımı yaptırıyor, filmleri ofset matbaaya götürüyorduk. Filmler kalıba çekiliyor, kapak basılıyordu. Tipoda basılan iç sayfaları ve ofsette basılan kapağı mücellite taşıttırıyor ciltletiyorduk. Uzun ve yorucu bir süreçti ama tipoda kitap basmaktan hem daha kolay hem de daha albeniliydi. Kapak tasarımları kitaplara değer katıyor, cazip hale getiriyordu.
Bir değişim süreci yaşanıyordu. Kısa bir süre sonra Apple’ın Machintosh Classic’i çıktı. Küçücük ekranlı, 64K – 128K bellekli kendisi de küçük bu bilgisayarlar yayıncılığa uygun grafik ve dizgi programlarıyla hem kapak tasarımını hızlandırıp grafik olanakları artırdı hem de yazı programları ile kitapların içlerinin de ofset basılmasını kolaylaştırdı. Zamanla bilgisayarlar da programları da gelişti, değişti. Masaüstü yayıncılık doğal hale geldi.
Her değişim yeni meslekler getiriyor, pikajörlük, filmcilik, kalıpçılık gibi bazı meslekleri de hızla yok ediyordu. Ama değişimi soluk soluğa yaşıyorduk. Yeni bir yayıncılık anlayışı doğuyor, yayıncılık sektörleşiyordu.
Kırk yıldan fazla bir süre geçmiş. Beni o günlere, anılara döndüren Salt Beyoğlu’nda açılan “Tasarımcının” Notu sergisi oldu. Sergi, kitap tasarımının yaşadığı değişimi 1970’lerden bugüne somut örneklerle izliyor. Bu aynı zamanda yayıncılığın tarihini kitap kapakları ve tasarımları aracılığıyla izlemek, okumak anlamına geliyor. Ferit Edgü’nün Ada Yayınları, Nazar Büyüm’ün Adam Yayınları gibi öncü yayınevlerinin yayıncılığa nitelik ve nicelik olarak nasıl bir değişim yaşattığını görüyoruz. Can, İletişim, Metis gibi günümüzün büyük yayınevlerinin yaşadığı değişimi izliyoruz. Ve Stüdyo İmge, Korsan Yayın gibi yayınevlerimizde yayınladığımız kitaplar da onların yanında yer alıyor. Nostaljinin en dibine dalıyorum. Hem okur olarak hem yayıncı olarak hayatımın 40 yılı kapaklarla önümden geçiyor.
Eda Sezgin tarafından programlanan serginin çıkış noktası iki usta tasarımcı Sadık Karamustafa ve Bülent Erkmen’in arşivlerini Salt’a bağışlamaları olmuş. Salt Beyoğlu’nun üç katına yayılan sergide Yurdaer Altıntaş, Serdar Benli, Savaş Çekiç, Gülizar Çepoğlu, Yeşim Demir Pröhl, Mustafa Eren, Aydın Erkmen, Bülent Erkmen, Ulaş Eryavuz, Cem Günübek, Joelle İmamoğlu, Sadık Karamustafa, Esen Karol, Sait Maden, Hakkı Mısırlıoğlu, Cemalettin Mutver, Nazlı Ongan, Nilgün Öneş, Ersu Pekin, Tibet Sanlıman, Alper Tunga Şen, İlhami Turan, Mehmet Ulusel, Timuçin Unan ve Erkal Yavi’nin tasarımları sergileniyor. Hepsi usta tasarımcılar ve birbirinden harika işler çıkarmışlar. Kitap tasarımında Türk üslubundan söz edebilir miyiz, diye düşünmeden edemiyorum.
Sait Maden ve Erkal Yavi’nin tasarımlarını bu değişimin başlangıç noktaları olarak alabiliriz. Bülent Erkmen ve Sadık Karamustafa da özgün bakış açılarıyla kitap tasımlarının gelişimine yön vermiş büyük ustalar. Ada Yayınları’nın kapak ve kitap tasarımları öncü, deneye açık nitelikleriyle hep dikkati çekmiştir. Sergi sayesinde Aydın Erkmen’in ne kadar büyük bir emeği olduğunu bir kez daha anımsadık. Şiirseverlikleriyle her zaman yardımımıza koşan, şairlerle ortak işler yapmayı seven Nazlı Ongan ve Savaş Çekiç’in ne kadar çok ve seçkin tasarıma imza attığını da sergide görmek mümkün. Hakkı Mısırlıoğlu’nun sadece Beyaz dergisi kapakları sergileniyor ama onun da şiirsever tasarımcı olarak çok emeği vardır.
Serginin esas ağırlığını 80’lerden – 2000’e yirmi yıllık zaman dilimi oluşturuyor ama öncesine de biraz bakılsa, Agop Arat gibi öncülerin tiponun bin bir zorluğunu aşıp Yeditepe, Dost – Seçilmiş hikayeler gibi yayınevlerine yaptıkları kapaklardan birkaç örnek konulsa bu değişim daha net anlaşılabilirdi sanıyorum. Tabii Münip Fehim’den başlayan Derman Över gibi adlarla süren “kitap ressam”ları da var anımsanması gereken. Ama belki onlar başka bir serginin konusu olacak çünkü kitap kapaklarını zenginleştiren illüstrasyonlar ve onların yaşadığı değişim başlı başına bir hikaye. Serginin esas ağırlığını İstanbul yayıncıları oluşturuyor ama Bilgi Yayınevi’ne Fahri Karagözoğlu’nun yaptığı kapaklar da sergilense iyi olurdu. 2000’ler ve sonrası deyince ise aklıma hemen Utku Lomlu, Emine Bora, Mithat Çınar gibi isimler geliyor ama Salt Beyoğlu ne kadar geniş bir sergi alanı olsa da bir sınır konması da normal. Kitapseverler, yazarlar, şairler, yayıncılar bu sergiyi kaçırmayın. Salt Beyoğlu’nda kendi tarihinizi bulacaksınız.
Tasarımcının Notu sergisi 11 Eylül 2024–2 Şubat 2025 tarihlerinde Salt Beyoğlu’nda.
edebiyathaber.net (18 Eylül 2024)