İbrahim Müteferrika’nın ilk matbaacımız olduğu resmi devlet görüşüdür ve hemen herkes tarafından kabul edilmiştir. Oysa matbaacılık tarihimizi incelediğimizde Müteferrika’dan çok önce İstanbul’da matbaalar olduğunu, kitaplar basıldığını görürüz. Daha önce de yazmıştım, tekrar edeyim; Matbaacılık ülkemize 243 yıllık gecikmeyle Müteferrika sayesinde gelmemiş. Gutenberg’in 1450’de Almanya’nın Mainz şehrinde metal harflerle basım tekniğini bulup ve matbaaya uygulamasından sadece 43 yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaa çalışmaya başlamış. Yahudi kökenli Osmanlı vatandaşlarının matbaasının İstanbul’da kuruluş tarihi 1493. 1567’de Ermeniler, 1627 yılında ise Rumlar ilk matbaalarını İstanbul’da açmışlar. Müteferrika 1728’de matbaa açtığında şehirde çalışan birçok matbaa var. Ama onların sahipleri “müslüman” olmadıkları için ilk olma şerefi Müteferrika’nın olmuş.
Bir başka gerçeği bence Türkiye’nin en önemli kültür adamlarından biri olan, derleme müdürlüğünün kurucusu, ilk kitap fuarlarını yapan büyük bir bibliyoman olan Selim Nüzhet Gerçek’ten öğreniyoruz. Abdülhak Şinasi Hisar’ın kardeşi olan, iyi bir tiyatro eleştirmeni olarak da tanınan Selim Nüzhet Türkiye’de gazeteciliğin, matbaacılığın, kitap yayıncılığının tarihine dair belge ve bilgi toplayıp kitaplar da yazmış. Büyüyenay Yayınları Gerçek’in matbaacılıkla ilgili kitaplarını ve kitaplaşmamış makalelerini Mustafa Kirenci’nin derlemesi ile “Matbuat Tarihi” adıyla 592 sayfalık dev bir eser olarak tek bir ciltte yayınlamış (2019). Bu dev eserden İbrahim Müteferrika’nın ilk matbaacımız olmadığını öğrenmenin yanında aslında “yayıncı” olduğunu da anlıyoruz. Matbaacılık yayıncılığının gerektirdiği bir iş. Çünkü Müteferrika normal bir matbaacı gibi başka yayıncı ve yazarların kitaplarını basmakla yetinmiyor. Hatta başkalarının kitaplarını hiç basmıyor, matbaasını sadece kendi kitapları için kullanıyor. Bastığı kitapları yayına hazırlıyor, devletin kadrosunda bir çevirmen olarak bazılarını çeviriyor, bazılarını kendisi yazıyor, düzeltmelerini yapıyor ve satıyor. Yani matbaacılık işinin bir parçası. Ülkemizde doğru dürüst bir yayıncılık tarihi yazılmadığı için Müteferrika dahil ilk yayıncılarımızın hepsini “matbaacı” saymışız. Gutenberg de matbaacı değil “yayıncı”ydı.
Üstelik İbrahim Müteferrika, ister matbaacılık deyin isterse yayıncılık, yaptığı işte yalnız değilmiş. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Mehmet Sait Efendi ile bu işe girmişler ama nedense Mehmet Sait Efendi’yi “ilk” matbaacı saymamışlar. Adı tarihlerden silinmiş nedense. İbrahim Müteferrika’ya bir ilklik verilmek isteniyorsa “İlk Türkçe kitap yayıncısı” denmesi doğru olur, tabii Mehmet Sait Efendi’nin de adını anarak.
Müteferrika’nın yayıncılığı 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basması ile başlamış ve 1745’te vefatına kadar yayınladığı toplam eser sayısı 17’yi, cilt sayısı ise 22 olmuş. Bir matbaacı için oldukça az olan bu sayı dönemin koşullarında bir yayıncı için az değildir.
Konunun yaşayan üstadı İsmail E. Erünsal “Osmanlılarda Kitap Ticareti: Sahaflar ve Kitapçılar” (2021, Timaş yay.) adlı kapsamlı kitabında Müteferrika’nın yayınladığı kitapların fiyatlarının geçen yıllar içinde nasıl bir değişim gösterdiğini ayrıntılı şekilde ve rakamlar vererek anlatır.
“İlk matbaacı” saydığımız, aslında yayıncı olan Müteferrika’nın kitaplarını satışa sunması ile kitap fiyatları da tartışılmaya başlanmış. Okurlar Müteferrika’nın yayına hazırlayıp satışa sunduğu Vankulu Lügatı’nın fiyatının pahalılığından yakınıp Müteferrika’yı kadıya şikâyet etmişler. Kadı da okurları haklı bulup Vankulu Lügatı’nın fiyatının 35 kuruşa (4200 akçe) düşürülmesine karar vermiş. 4200 akçe az para değil. Bir rençberin günlük ücretinin 780 akçe olduğu göz önüne alınırsa kitabın fiyatının ne kadar yüksek olduğu daha iyi anlaşılır.
Üstelik bu fiyat el yazması kitapların fiyatından da pahalıymış. Yani matbaanın gelişi kitap fiyatlarını ucuzlatmamış artırmış. Yine de okurlar eksiksiz ve okunaklı olduğu için basılı kitapları tercih etmiş ve Vankulu Lügatı’nın ilk baskısının tamamı tükenmiş.
GÜNÜMÜZE GELİRSEK
Hayat pahalılığını hemen her yerde hissediyoruz. Her gün fiyatlar artıyor ve hepimiz yoksullaştığımızı hissediyoruz. Kitapseverler için bu yoksullaşma en çok kitap alırken hissediliyor. Kitap fiyatları el yakıyor. Yeni bir kitap alırken birkaç kez düşünmemiz gerekiyor. Kitap fiyatları diğer ürünlerden daha fazla artıyormuş gibi geliyor. Peki gerçekten öyle mi? Kitapla en çok eşleştirilen kahve fiyatlarını karşılaştırsak acaba hangisinin fiyatı daha çok arttı?
Çok yazıldı, çok söylendi, hemen her okur kitap fiyatlarının neden arttığını biliyor. Sadece enflasyon değil dünya çapında kâğıt fiyatlarının artması da önemli bir etken. Yayıncılar kitapları önceki yıllara göre daha pahalıya üretiyor. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin (TYB) 2021 Yılı Türkiye Kitap Pazarı Raporu’na bu gelişmeler şöyle kaydedilmiş; “Küresel selüloz fiyatlarının ve ithal edilen kâğıdın navlun bedelinin artması, kâğıtta dışa bağımlı oluşumuzu bize bir kez daha hatırlatmıştır. İthal edilen birinci hamur ve kitap kapağı kâğıtlarında %200’lere, kitap kâğıdında %30-35’e varan, kuşe kâğıtlarda %100’ü aşan döviz bazında yaşanan fiyat artışları, Aralık 2021’e göre %90’a varan kur artışının yaşandığı koşullarda, kâğıt fiyatlarında yaşanan %200 ila 300’e yakın artış sektörümüzü büyük bir krize sokmuştur.”
Kitap üretim rakamları her ay ciddi bir şekilde düşüyor, çünkü kitap satışları düşüyor. Okurlar haklı olarak kitap fiyatlarını pahalı bulup daha az kitap satın alıyor. Pandemi koşullarının yaşandığı, evden çıkılamadığı için alışverişin düştüğü geçen yıla göre Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında %30, bir önceki yıla göre ise %50 düşüş var. Yayıncılar gittikçe daha az kitap üretiyor ki bu kültürel çölleşme anlamına da gelir.
2021’de kitap üretimi 637 milyon 992 bin 863 adet olmuş. Kişi başına düşen kitap sayısı 7,6. 2020 yılında bu rakam 7,3 olarak hesaplanmış. Yani pandemi dönemi düşüşle değil artışla kapanmış ki bu büyük bir başarıdır. Türkiye bu rakamlarla Dünya yayıncılık sektöründe ilk onda yer alıyor. Ama kitap üretimindeki yüzde 30 düşüşle birlikte ilk ondaki yerimizi koruyamayacağımız kesin.
Kitap fiyatlarındaki değişimi ise TYB’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı sektör raporlarından izleyebiliriz.
2008’de ortalama kitap fiyatı 10 USD, 1 USD 1.16 TL. Yani ortalama kitap fiyatı 11.60 TL.
2013’te ortalama kitap fiyatı 10 USD, 1 USD 1,78 TL Yani ortalama kitap fiyatı 17.80 TL.
2022 Ekim’inde 1 USD 18.60 TL. Ortalama kitap fiyatını 10 USD üzerinden hesaplarsak 186 TL olması gerek. Oysa ortalama kitap fiyatı 80 TL. Yani yayıncılar kitapları olması gereken fiyattan çok daha azına satışa sunuyor. Zararına satış da diyebiliriz. Böylece hem yayıncılar hem kitapçılar daha az kazanıyor, yazarlar ve çevirmenler de daha az gelir elde ediyorlar. Okurlara sorarsanız 80 TL ortalama kitap fiyatına pahalı diyeceklerdir. Onlar da haklı, çünkü alım güçleri her geçen gün azalıyor.
edebiyathaber.net (12 Ekim 2022)