Kasvet ve coşkusuzluk öyle çöktü ki üzerime okumakta dahi zorlanıyorum bu aralar. Neyse ki kopmuş değilim tamamen, sadece zorlanıyorum. Bunun nedeninin sadece gündem olmadığını da biliyorum tabii. En sevdiğim mevsimin polenleri de izin vermiyorlar coşkuyu yaşamama. Yine de daha fazla yakınmadan kitaplara getireyim sözü.
Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan David Almond imzalı “Yeni Gelen” söz etmek istediğim ilk kitap. Marta Altes resimlemiş, Mine Kazmaoğlu dilimize kazandırmış. Ülkemizde “Dünya Büyülü Bir Yer”, “Garajdaki Giz”, “Piranalarla Yüzen Çocuk” ve “Küçük Koşucular” adlı kitaplarıyla tanınan yazar, bu kitapta sınıfa yeni gelen ve her anlamda diğerlerinden farklı bir çocukla tanıştırıyor okurunu. Yeni/den başlangıçlar benim için de zordur. Oturduğum evi, çalıştığım okulu, yaşadığım semti- kenti değiştirmeyi hayal bile edemiyorum. Etmek de istemiyorum. Öyle ki sokaktaki bakkalımı, mahalledeki marketimi, berberimi, ilaçlarımı aldığım eczanemi yıllar yılı değiştirmedim. Değişenler de benim dışımdaki etkenlerden ötürü olmuştur.
İşte bu yeni-den başlangıcı anlattığı kitapta Almond, yaşama dair temel sorular soruyor, insanın içgüdülerini, hayatı dolu dolu yaşamayı ve sevginin önemini çocuk naifliğiyle anlatıyor. “Daniel ve arkadaşı Maksie, sınıfa yeni gelen George’u önce çok yadırgarlar. Ama sonra, her sözcüğün anlamını bilen, matematik işlemlerini hızla çözen bu tuhaf çocuğa yakınlık duyarlar. Daniel, onu çaya hatta futbol oynamaya davet eder. İkili, George’un mesafeli ve sessiz halini, ona sürekli komutlar veren kadını ve gizemli minibüsün sırrını öğrenince hayrete düşer. Daniel, arkadaşlarıyla birlikte, George’a yardım etmek için harekete geçer…” (arka kapaktan)
Kitabın sonunda kapağı kapatırken şu son tümcelerin mutluluğunu da yüzümdeki tebessümün etkisiyle hissettim. “Her sabah uyandığımızda, yeniden doğan, yeni çocuklar olduğumuzu biliyorum. Yepyeni bir dünyayı yaratacak yeni çocuklarız biz.”
Söz etmek istediğim bir diğer kitap da benim için özel bir yazar olan Vladimir Tumanov’dan. Dilimize kazandıran yine Mine Kazmaoğlu ve yine Günışığı Kitaplığı’ndan.
Son yıllarda felaket olarak tabir edilebilecek pek çok olayı peş peşe yaşadık. Artık bu kadarı da olmaz, daha yaşanacak ne kaldı ki dediğimiz her şeyi neredeyse… Kitabı okurken gördüm ki, hâlâ bitmemiş olabilir. “Haritada Kaybolmak” ve “Suda Kaybolmak” adlı kitapların ardından Gizemli haritalar dizisinin üçüncü kitabı olarak önümüze çıktı bu kitap. “Alt Kardeşler’le birlikte, Bay Chagrin’in dükkânına giden Mariana, Güneş Sistemi haritasının bulunduğu ruloyu yanlışlıkla açar. Harekete geçen göktaşı Brimstone 13, yeni bilmeceler çözülmezse Kuzey Amerika’ya düşecektir. Milyonlarca insan gemilerle tahliye edilmeye başlanır. Aksilikler sonucu ailelerinden ayrılıp yalnız kalan çocuklar, Avustralya’ya giden koca bir gemide cevapları bulmaya çalışırlar. Mahsur kaldıkları adadan onları kurtaran Ava sayesinde de doğal yaşamla tanışırlar. (Doğal yaşamla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini Rodamn Philbrick’in yazdığı “Deli Nehir”de yine Mine Kazmaoğlu çevirisiyle okudum fakat yazıyı uzatmamak adına onu burada konu etmeyeceğim.) “Ateşten Kaçmak” en çok ihtiyaç duyduğumuz bilimsel düşünceyi ve araştırma yapmayı yücelten bir kitap. “Kraliçeyi Kurtarmak”ı okuyanlar, Tumanov’dan farklı bir şeyi de beklemezler zaten.
Tumanov’un kitabında okuduğum şu satırlar da bana Philip Reeve’in “Yürüyen Kentler”ini anımsattı. İlk okuduğumda dehşete kapılmıştım fakat o günlere doğru yavaş yavaş da olsa (belki düşündüğümden hızlı) ilerliyoruz sanki. “Biz doğmadan önce kullanılırdı CD’ler diye kuşkusunu belirtti Francis. ‘Bak üstünde tarih yazıyor: 2006. Annemin ya da babamın olmalı. İyi de bunu okutacak bilgisayarı nereden bulacağız?’ Ardından cep telefonunu çıkarıp Chris’in önünde salladı. Yanımızda bu ufaklıklar varken antika bir CD’yi kim ne yapsın? Bize tek lazım olan, internet erişimi.’”
Sözün sonunda diyorum ki; iyi ki kitaplar var. Gündemin tüm kasveti üzerime çökmüşken alıp uzaklaştırıyor. İyi ki…
edebiyathaber.net (22 Mayıs 2023)