Anne ve babalar, kitaplarla çocuklar yan yana olsun ister. “Korku” kitap ve çocuk arasında yer almamalıdır.
Susanna Tamaro tarafından kaleme alınan “Kitaplardan Korkan Çocuk” adlı kitabın kahramanı Leopoldo sekiz yaşındadır ve kitaplarla başı derttedir. Oysa onun anne ve babası da oğullarının yakın dostları arasında kitapların bulunması için çabalamaktadır. Doğum günlerinde Leopoldo’ya kitaptan başka bir armağan almamışlardır. 8. yaş gününde de durum değişmez. Armağan olarak bir koşu ayakkabısı bekleyen Leopoldo ise büyük bir düş kırıklığına uğrar. Anne babasının arkalarında kalan sekiz yıldan sonra onun kitaplarla ilgilenmediğini hâlâ anlamamalarına inanamaz. Onların kitapları sevmesi, Leopoldo’nun da seveceği anlamına gelmez.
Annesi, notları kötü olduğu için Leopoldo’yu bir ruh doktoruna (Kitapta ruh doktoru olarak geçmektedir.) götürdüğünde doktorun teşhisi, Leopoldo’nun hayatını iyice zorlaştırır. Onun ilk olarak 10 yıl önce Amerika’da görülen ve bir veba mikrobu gibi tüm uygar ülkeleri saran “kitap korkusu” hastalığına yakalandığını söyler. Suç, televizyonda ve video oyunlarındadır. Leopoldo, bunlardan uzak tutulacak ve kitap okumaya zorlanacaktır.
Televizyonu çok az izleyen, bir video oyununa ise asla sahip olmayan Leopoldo’ya yine kimse kulak vermez ve ailesi bu iki düşmanla (televizyon ve radyo oyunları) bir mücadele başlatır. Leopoldo, rüyalarında artık her yanı kitaplardan oluşan canavarlar görmektedir.
Baskı, zorlama, tehdit, kurallar… neden hiçbiri işe yaramaz? Leopoldo neden kitapları sevmez? Anne ve babası, oğullarının kitapları “kara lekelerle dolu beyaz kağıtlar” olarak gördüklerini bilmez. Kitap sayfaları, atlıkarıncaya binmiş gibi onun başının dönmesine yol açmaktadır.
Anne ve babasının isteği elbette çok güzeldir ancak isteklerine ulaşmak için izledikleri yol yanlıştır. Belki de ona “Oğlum neden kitaplarla dost değilsin?” diye sorsalar ya da kendileri kitapları neden çok sevdiklerini anlatsalar… Onlar anlatmayınca Leopoldo, okumanın neden bu kadar önemli olduğunu anne ve babasına sormaya karar verir. Ancak aldığı yanıtlar onun için tatmin edici olmaz. “Okumak kazandırır. İnsan okumazsa boş bir kafayla dolaşır. Okuyan insan her şeyi bilir. Herşeyi bilen insan her şeye egemen olur. Okumak bizi geliştirir. Kitaplar olmazsa insan mutlu olamaz.” Üstelik o, söylenenlerin aksine kitap ile mutluluk arasında bir ilişki olmadığına tanık olmuştur. Bir arkadaşının evinde telefon rehberinden başka kitap yoktur. Ama orada harika yemekler yemiş ve çok eğlenmiştir. Onlar, kitap okumasalar da çok neşeli bir ailedir.
Çocukların kitap okuması isteniyorsa her şeyden önce kitapları hayatlarına alma gereksinimi duymaları gerekir. Oysa “Neden kitap okumalıyım?” sorusunun Leopoldo’da karşılığı yoktur. Anne ve babasının bunu istemesi yeterli değildir. Kaldı ki çocuklar dayatmalardan hiç hoşlanmaz ve bu, çoğu zaman ters teper.
Bir parkta tanışacağı görme engelli bir adam, Leopoldo’nun kitaplara bakışının değişmesinde önemli bir rol oynar. Leopoldo’ya onun yaşlarındayken evden kaçıp bir gemiye miço olarak girdiğini ve böylece dünyayı on sekiz kez dolaşarak olağanüstü maceralar yaşadığını anlatır: İnanılması güç renklere sahip vahşi balinalar yakalamak, Çin denizinde korsanlarla savaşmak, korsanların elinden kurtulup bir adaya sığınmak, bu adada bir elin içine sığabilecek büyüklükte adamlarla karşılaşmak, onlar tarafından kral seçilmek, bir yunusun sırtında başka bir adaya geçmek… Tüm bu maceraları heyecanla karşılayan Leopoldo, gözlerini yitirdikten sonra yarım kalan bir kitabı bitirememenin pişmanlığı içindeki adama yardımcı olmayı kendisi ister. Birlikte bir kitapçıya gidecek, yarım kalan kitabı alacaklar ve Leopoldo adamın kaldığı yerden kitabı ona okuyarak bitirecektir.
İlk kez gerçekten kitap okumak isteyen Leopoldo, kitabı eline alıp açtığında yine tüm kara harflerin sarhoş karıncalar sürüsüne dönüşerek düzen ve kural tanımadan sayfanın orasına burasına atladığını görür. Küçük çocuğun aslında çözümü çok basit bir sorunu olduğunu kitap satıcısı fark eder. Leoplodo’nun burnunun dibinde her şey çorbaya dönüşüyorsa gözlük takması gerekmektedir.
Görme engelli adamla kurduğu dostluk Leopoldo için iki yönüyle aydınlatıcı olur. Hem okumak için bir gözlüğe gereksinimi olduğu açığa çıkar hem de okumanın çok keyifli, heyecan verici bir eylem olabileceğini öğrenir. Okuduğu kitaplarda görme engelli adamın yaşadığını söylediği maceralarla karşılaştığında ise onun kendisine yalan söylediğini anlar. Yaşlı adamın itirafı çok önemli bir noktayı açıklığa kavuşturur: “Denizi kartpostalların dışında hiç görmedim. Bundan sonra da göreceğim yok ama burada bu bankta tek başıma karanlıkta otururken dünyanın bütün denizlerini okyanuslarını görüyorum, onları görüyor, tuzlu kokusunu duyuyor, tatlı esintilerini, güçlü fırtınalarını ayırt edebiliyorum. Kendimi bir yelkenlinin tepesinde dünyanın çevresini on sekiz kez dönmüş gibi hissediyorum.”
Leopoldo neden kitap okuması gerektiği sorusunun yanıtını bulmuştur artık. Yaşamımızın sınırlarını genişletmenin, onu varsıllaştırmanın yolu kitaplardan geçmektedir. O günden sonra pek çok kitap okuyacak ve artık “kitaplardan korkan” değil “kitaplarla dost” çocuk olacaktır.
edebiyathaber.net (6 Mayıs 2022)